En tepeden en dibe, huzurdan korkuya, mutluluktan acıya, güvenden maksimum güvensizliğe, neşeden öfkeye... Al sana dört başı mamur bipolar bir hayat. İmdat! Hatta yeni şehir hayatı konuşma diliyle 'imdatlarca'! Bir el veren, yardım eden yok mu; psikolojimiz hızla değişiyor ve duygu durumumuzun dalgalarında boğuluyoruz.
Cumartesi gecesinin başına dönelim... Cumartesi; tatil günü, haftanın en eğlenceli günü, ertesi gün iş yok... Arkadaşlarınla beraber olmak için en ideal gün. Sinemaya, tiyatroya, konsere, dans etmeye veya maça gidersin, gece çıkar kafanı dağıtırsın, evlerde toplanır yemekler yaparsın, doğum günleri ve kutlamalar olur... Yani neşeli gündür cumartesi. Neşeli olmasa bile, biz ona bu misyonu yükleriz.
AÇIK KALP KALBEN
Bu hafta duyduk ki, bayıldığımız kız Kalben, Teoman ve efsane grup MFÖ aynı sahnede arka arkaya konser verecekmiş. Hemen biletlerimizi aldık ve altı kız arkadaş Maslak Volkswagen Arena'daki Vodafone FreeZone festivalinin yolunu tuttuk. Volkswagen Arena tıklım tıklım; her yaştan müziksever kopup gelmiş. Zaten kaçırılacak bir kadro değil. Kıyamet kopuyor! Bizim yerimiz saha içinde değil, üstteki localarda. Yerimize geçiyoruz ve sahnede Kalben... Ah o Kalben, tanımıyorum ama canım benim Kalben...
'Ben olsam almam beni / Adamdan saymam beni / Uzun uzun soymam beni deli miyim? / Ben olsam bakmam bana / Bi' çorba bile yapmam bana / Tüm bunları sen öğrettin bana sevgilim' diyebilen Kalben...
Açık kalp, Kalben...
İlk duyduğumdan beri benim için o kadar özel ki, kliplerini bile bilerek izlemiyorum. Hani hiçbir şey aramıza girmesin diye. Sadece sesi, sözü ve ben kalalım diye. Sahnedeki Kalben acayip bi' şey... Uzun zamandır görmediğim bi' şey, kimse gibi değil. Makyajsız ruhuna uygun makyajsız yüzü, numaralı gözlükleri, eteği, opak çorabı, düz ayakkabıları, rastgele tepesinde topladığı saçları, boynuna asılı gitarı ile tüm styling alemine meydan okuyan bir büyü içinde şarkılarını söylüyor. Gözlerimi ondan alamıyorum. Şarkı söylemiyor; yaşıyor, orada var oluyor ve tüm bunlar kendiliğinden öylece oluyor.
DOĞA, BAŞAK, CAN...
'Haydi söyle onu nasıl sevdiğimi / Haydi söyle rüyalarda gördüğümü' derken, binlerce kişi avaz avaz eşlik ederken tam tabiriyle tüylerimiz diken diken! İbrahim Tatlıses'in efsane yorumuyla bilinen bir şarkıyı aşıp onu bambaşka bir boyuta taşıyarak kendine ait yapabilmek herkesin harcı değil, olamaz.
Bir saat süren Kalben rüyasından sonra sıra Teoman'da. Loca koridorlarında kimler kimler yok ki; fotoğraf sanatçısı Tamer Yılmaz, Kıvanç Tatlıtuğ'un güzeller güzeli eşi Başak Dizer, Tanem Sivar, çılgın kadın Doğa Rutkay, basketbol oynarken sağ kolunu kırıp alçıyla konsere giden Can Bonomo...
Nasıl keyfimiz yerinde... Kalben'in ardından, seneler sonra Teoman'ı sahnede izliyorum.
'Serseri' ile çıkıyor sahneye. Ahh Teo, nasıl da seviyorum onun müziğini...
Kızlar kendilerinden geçiyor. "Ayy Ayşe çok mutluyum" diyor İdil, "Ohh nihayet güzel bir gece geçiriyoruz, yaşasın!" diyor Sevtap, mutluluktan sosyal medyayı bile kenara atıp zıplıyor Yasemin ve yüzündeki gülümsemeyi sabitliyor Yeşim.
'AYŞE, PATLAMA OLMUŞ!'
'Aşk Kırıntıları' şarkısı başladığı anda, Arena ahalisi cep telefonlarını çıkarıyor. Müzik bizi iyileştiriyor, bütünleştiriyor, güzelleştiriyor, yaramızı sarıyor. Şükür, şükür, şükür... Ve Teoman'dan sonra 'Ele Güne Karşı' ile MFÖ çıkıyor sahneye. Kızlar koltukların tepesinde, artık koptuğumuz dakikalar...
Her konserine gitmemiz gerek MFÖ'nün. Mükemmeller, bambaşkalar ve yerleri asla dolmayacak. İkinci şarkı 'Mazeretim Var' başlıyor. Sonra Yasemin kolumdan tutuyor, "Ayşe patlama olmuş!" Bir anda buz kesiyorum; "Nerede? Ne patlaması?" Yasemin panikle konuşuyor: "Bilmiyorum, Vodafone Arena yazıyor ama Bebek'te de olmuş galiba, Nişantaşı'nda da... İki-üç bomba diyorlar." Sağa sola bakıyorum; localar boşalıyor, salon boşalıyor.
30 saniye içinde toplanıp kapıya çıkıyoruz. Bu arada herkes dışarıda. Durumdan haberi olmayan MFÖ, şarkı söylemeye devam ediyor. Her kafadan bir ses; o olmuş, bu olmuş... Kalbim küt küt atıyor, mutluluğun tepesindeyken, 'Ohhh' çekerken; yine korkunun, endişenin, acının dibine düşüyoruz.
Eve gelip haber kanallarını açıyoruz. Sosyal medyada teoriler uçuşuyor. Korkuyoruz, öfkeliyiz, acı çekiyoruz ve en fenası; bilmiyoruz.