Kadınların futbolla ilgilenen erkekleri dar kafalı, kaba-saba, cahil, hatta lümpen olarak niteleyip,
"ikinci sınıf insanlar" olarak gördükleri günler geride kaldı. Zira
"evrensel cazibe merkezi futbol"un büyüsü, kadınları da kapsama alanı içine aldı. Bunu nereden mi biliyorum?
Lig TV'deki
"Maraton" programına gelen izleyici mesajlarından.
Şansal Büyüka her hafta izleyicilerden gelen futbol aktüalitesi ile ilgili soruları ya
Erman Toroğlu'na yönlendiriyor ya da kendi yanıtlıyor. Dikkatimi çeken, soru sahiplerinin neredeyse yarısının kadın olması. Hem de öyle sıradan sorular değil. Teknik ve taktik açıdan sorgulayan, analiz eden, ustaların yorumlarına zaman zaman rehberlik eden son derece nitelikli sorular soruyor kadınlar. Spor programcılarının henüz bu
"ilgiyi" tam olarak tespit edebildiklerinden kuşkuluyum. Oysa ortada çok verimli bir damar var. Zira kadınların ilgisinin futbol programlarına odaklanması, reklamveren açısından
"ballı kaymak" anlamına geliyor. Pek çok evde
"karar sahibi" ile
"para sahibini" aynı anda ekran karşısına oturtacak ve reklamvereni keyiften çıldırtacak bir mecra bu... Kadınlara futbol programı izlettirmenin yolunun sadece kadın sunucu kullanmak ya da komedyenleri stüdyoda toplamak olduğunu sananların bu yeni izleyici kitlesinin beğeni ve alışkanlıklarını öğrenmelerinde büyük fayda var. Kadınların analitik ve detaycı düşünce yapılarını gözardı etmeden, futbolun teknik, taktik ve felsefi derinliğinin
"her yönden" ele alınacağı yeni spor programcılığı anlayışının, ekranları
"oynat bakalım" kuraklığından kurtaracağı muhakkak... İşin bir de fair play yönü var ki, bu daha da önemli.
Güneydoğu'da akan kanı en önce
"anaların, bacıların, yarların" durduracağına inanan biri olarak, futbol terörüne, tribün anarşisine, küfre ve futbol kısırlığına
"kadın dokunuşu ve doğurganlığı" ile çare bulunacağını iddia ediyorum. Zira bu darmadağın ev, ancak bir kadın eli değerse derlenip, toparlanabilir...