Çantamın gözünde bir avuç sarı alıç... Küçücük meyvede onlarca lezzet gizli sanki; muz, elma, armut, malta eriği...
Kalbe iyi gelirmiş alıç. Alıçı bilmiyorum da, esas Gaziantep iyi geliyor kalbe. 'Ohh be!' diyorsun, 'Güzel memleketim benim' diye gururlanıyorsun, hayran kalıyorsun, huzur buluyorsun...
Geçtiğimiz hafta sonu yaptığımız Gaziantep seyahatimizde, kapılarını iki ay önce açan ve Hollywood yıldızı Lindsay Lohan'ın da ziyareti sırasında konakladığı Hışvahan'da kaldık. Vay vay ki ne vay!
DÖNEM DİZİSİ GİBİ
Emeği geçenleri yerimden kalkıp ayakta alkışlamak istiyorum. Efendim Hışvahan, eskiden kervansaray olarak kullanılan ama uzun zamandır harabeye dönmüş bir hanmış. Biliyorsunuz Gaziantep'in hanları meşhur ancak birçoğu bakımsız ve ilgi bekliyor. Gereken yapılırsa Gaziantep bin misli büyür.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde, 'Antep'in en meşhur hanı' tanımıyla, Mustafa Paşa Hanı olarak geçen Hışvahan'ın, ne zaman yapıldığını gösteren bir kitabe yok(muş). 2015 yılında Gaziantep Belediyesi'nin restore ettiği Hışvahan, daha sonra Özmen Ailesi'ne 20 yıllığına kiralanmış. Özmen Ailesi de, otelrestoran projeleri yaratan ikili Şebnem Ercantürk ve Murat Özalp ile bir araya gelmiş. Projeyi hazırlayan ikili, ünlü mimar Mahmut Anlar ile çalışıp 10 odalı Hışvahan Oteli'ni yaratmış..
Kapıdan içeri adım attığınız andan itibaren kendinizi bir dönem dizisine girmiş gibi hissediyorsunuz (Seymen Ağa neredeeee!) Anadolu mimarisinden yola çıkılarak tasarlanan otelin inşaatında sadece Gaziantep'in zanaatkarları çalıştırılmış.
Ahşap, bakır ve gümüş işçilikler muhteşem. Odalardaki dolap kapaklarında kündekarı bezeme tekniği kullanılmış. (Bir ara odada dolap kapağına bakakalmış halde yakaladım kendimi.) Yatak başları ve yastıklar, Gaziantep'in simgelerinden kutnu kumaşı ile yapılmış. Servis tabaklarından şamdanlara, çerezliklere, banyo kutularına kadar her şeyi kapıp evinize götürmek istiyorsunuz.
Otelin ilginç yanı; Gaziantepliler için sadece otel olmaması... Develik adındaki restoranı, sanırsınız İstanbul'un Papermoon'u.
Mönüsü Gaziantep mutfağının en özel lezzetlerini barındırıyor. Mesela; erik tavası, Şiveydiz çorbası, çocukların favorisi omaç, vişneli kısır, nohutlu dürüm... Ama bir soğan kebabı vardı ki; İmam Çağdaş kusura bakmasın, büyük fark atmış!
'Yediğin içtiğin senin olsun, yaptıklarını anlat' diyecek olursanız; Gaziantep'te öyle güzel sofralar kuruluyor ve konu yemekten çıkmak bilmiyor ki, kusura bakmazsanız yediklerimi anlatmak durumundayım.
Yemeğin, misafirperverliğin, muhabbetin cenneti Gaziantep... Bir de şıklığın adresiymiş de haberim yokmuş. Bavuluma attığım kazaklar, jeanler ve spor ayakkabılarım hiç de işime yaramadı doğrusu.
SOSYETENİN UĞRAK YERİ
Akşam oldu mu Hışvahan'ın restoranı Develik, sanki Papermoon'a dönüşüyor dedim ya, Gaziantep sosyetesi buraya akın ediyor, masa bulmak imkansız. Öyle popüler, öyle önemli... Kadınlar yapılı saçları, makyajları, elbiseleri, topuklu ayakkabıları, kürkleri ile geliyorlar yemeğe. Erkeklerde ceketler, kumaş pantolonlar...
Biz de İstanbul'dan sıfır makyaj geldik iyi mi! (Bir gün bavul yapmayı öğreneceğim, amin!) Uzun uzun yemekler yeniyor, sonra Susamhane dedikleri bölümde canlı müzik başlıyor. Sabaha kadar eğlence...
Onu bunu bilmem de Gaziantep iki günde bitecek yer değil. Müzesi, çarşıları, lezzetleri, insanları, hanları, konakları, kumaşları, bakırları derken bitmiyor; zaman size yetmiyor. En kısa zamanda bir Gaziantep turu daha yapmak şart oluyor.