Ankaralı gazeteciler için rutin olabilir ama bir popüler kültür yazarı olarak Çankaya Köşkü'nde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri törenine katılmak beni heyecanlandırdı.
Sonuçta oraların yabancısıydım, biraz deplasmanda maça çıkmış gibi hissettim kendimi.
İşte törenden izlenimlerim...
Köşk'te güvenlik önlemleri daha dış kapıdan başlıyor. Davetiye ile birlikte yollanan güvenlik kartı kontrol ediliyor. Binaya girişte güvenlik kartı tekrar kontrol ediliyor. Gazeteciler hariç, içeriye cep telefonu ve kayıt cihazı sokmak yasak.
KASVET DAĞILMIŞ
Çankaya Köşkü'nün dört yıl süren yenilenme çalışmaları çok yazılıp çizildi. Eskisinin halini bilmiyorum ama yazılanlara bakılırsa, Köşk'ün durumu çok kötüymüş, 23 yıldır çivi bile çakılmamış. First Lady Hayrünnisa Gül'ün bizzat yakından ilgilendiği yenileme çalışmalarından sonra, anlatıldığı gibi Köşk kasvetli havasından kurtulmuş.
Görkemli avizelerin sallandığı salonların duvarlarında ağırlıklı olarak açık kahverengi ve bej renkler kullanılmış; çok iyi bir aydınlatma sistemi kurulmuş. Özetle, klasik ve modern mimari arasında iyi bir karışım yakalanmış. Köşk'ün ağır protokol havası, mimari açıdan hafifletilmiş.
KÖŞK'ÜN ARMUT SUYU
Tören öncesi 'Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül tören salonuna teşrif ediyor' anonsu yapıldı ve herkes ayağa kalktı. Salonda kafamı nereye çevirsem; iş, sanat, politika ve medya dünyasından ünlü isimlerle karşılaştım.
Tören sonrası büyük salona geçildi ve ikramlar başladı. Daha önce Köşk'e gitmiş olan arkadaşım SABAH gazetesi editörü ve sinema yazarı Olkan Özyurt, "Köşk'e gidiyorsan mutlaka armut suyu iç" demişti. 'Alt tarafı armut suyu, niye böyle abarttı ki!' diyordum kendi kendime. Olkan haklıydı; armut suyunu içen, bir daha içiyordu. Yolu Köşk'e düşen mutlaka o armut suyunu içmeli, hatta piyasaya sürülmeli bu armut suyu. Bu arada alkollü içki ikramı da vardı.
TOKALAŞMA YARIŞI
Hayrünnisa Gül'ün, Köşk'ün mutfağının yenilenmesine özel önem verdiğini okumuştum, doğruymuş. Köşk'te beş yıldızlı otellerdekine benzer bir ikram vardı. Sunum mükemmeldi, ikramda da zengin seçenekler sunulmuştu. Vedat Milor'un kulakları çınlasın; minik şişler, dolmalar, börekler, kanepeler vs. her şey lezzetliydi. Aslında Milor, Köşk'ün mutfağını ziyaret izni koparsa, ortaya enteresan bir program çıkabilir.
İkramın yapıldığı salonda aynı zamanda yoğun bir halkla ilişkiler trafiği yaşandı. Davetliler birbirleriyle tanışma, tokalaşma ve kartvizit verme yarışına girdi.
Ben de o karmaşanın arasında Sırrı Süreyya Önder'le konuşma fırsatı buldum. Önder, "Oo Mevlüt kardeş, hoşgeldin Ankara'ya; yazılarını okuyorum" dedi. Böylece bendeki 'deplasmanda olma ruh hali' bir anda dağıldı.
Ankaralı meslektaşlarım müthiş bir haber yarışı içerisindeydi. Siyasi arenada yaşanan son gelişmeler, başta Abdullah Gül olmak üzere bakanların yapacağı açıklamaları çok önemli kılmıştı. SABAH Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu "Tarihi bir ana tanıklık edeceksin" diyordu ve haklıydı.
Ahmet Kaya'ya ödül verilmesi, Türkiye'de bazı şeylerin değişmesi açısından tarihi bir olaydı. Fakat ne yazık ki, Kaya'ya verilen ödül bile siyasi arenada yaşanan gelişmelerin gölgesinde kaldı.
Medyanın en önemli isimleri; bakanların ve Gül'ün yapacağı açıklamaları duyabilmek için, Metrobüs'te kuyruğa girmiş gibi birbirinin üstüne çıkmıştı adeta.
Gül, Chelsea'nin teknik direktörü Jose Mourinho gibiydi. Başına gelecekleri biliyordu, önceden analizini yapmış ve taktiğini hazırlamıştı. Gül, "Hepiniz sorularınızı sorun" dedi. Yaklaşık 10 can alıcı soru soruldu ve Gül, tüm bu soruları kapsayan tek bir yanıt verdi.
Çankaya'da klasik gazetecilik yapılıyor. Birkaç kişi cep telefonundan ses kaydı yaptı ama büyük çoğunluk defter kalemle not tuttu.
KAYA'NIN KONUŞMASI
Armut suyunu ve politik gelişmeleri bir tarafa bırakıp asıl önemli konuya, yani törene gelelim. Bu yılki Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri'nin en önemli farkı; aykırı insan, cesur muhalif ses rahmetli Ahmet Kaya'ya ödül verilmesiydi.
Gülten Kaya, eşi adına ödülü alırken etkileyici bir konuşma yaptı. Konuşmasının en etkili bölümü ise şöyleydi: "Ahmet Kaya'nın kurduğu insanlık düşüne, değiştirmek istediği ve özlediği dünyaya bu ödülle tek bir adımla yaklaşıyorsak; bundan eşim adına da, kendi adıma da onur duyarım. Ödülü incitilmiş, kırılmış tüm kadim kültürlere bir vefa selamı olarak algılayıp 'Aleykümselam' ve 'Merhaba' demeye geldim."
Törende ayrıca sosyal bilimler dalında Prof. Dr. Daron Acemoğlu'na, İslam bilimi ve teknoloji tarihi alanında Prof. Dr. Fuat Sezgin'e, edebiyat alanında Prof. Dr. İskender Pala'ya, belgesel dalında Prof. Dr. Bekir Karlığa'ya ve kültür ve sanat kurumu olarak Tarihi Kentler Birliği'ne ödül verildi.
ETKİLEYİCİ KONUŞMA
Ödüller verilmeden önce yapılan sunumlar ve kısa film gösterimleri başarılıydı. Gülten Kaya'dan sonra en etkili konuşmayı Prof. Dr. İskender Pala yaptı. Pala'nın, Kanuni Sultan Süleyman döneminden verdiği örnek anlamlıydı.
Gül'ün konuşmasında da önemli mesajlar vardı. Gül, kısaca şunları söyledi:
"Siyasi tarihimize baktığımızda hepimizin çektiği acılar, yanlışlıklar var... Önemli olan; kendi evimizde yanlışlıkları fark edip bunları düzeltme azmini ortaya koymak. Bu ülkeyi; gerçekten özgür, bu ülkenin vatandaşı olan herkesin düşüncesini rahatlıkla konuşabileceği bir ülke haline getirmek... Geçmişimize baktığımızda maalesef yanlışlar var. Önemli olan; yürüdüğümüz yolda yeni yanlışlar yapmamaktır."
'Keşke Ahmet Kaya hayattayken bu gururu yaşasaydı' diyeceğim ama artık çok geç. Önemli olan; Abdullah Gül'ün de belirttiği gibi yeni yanlışlar yapmamak.
Gül'ün rahmetli Kaya'ya ödül vermesi, tören sırasında Çankaya Köşkü'nde Kaya şarkılarının yankılanması bence tarihi bir andı. Türkiye'de bazı şeylerin değiştiğinin göstergesiydi.