Altın Portakal için yine Antalya'dayım... Bu yıl, Emir Kusturica tartışması ve protestolar festivalden daha öne çıktı. Açılış töreninde yaşananların ardından Kusturica zehir zemberek bir açıklama yaparak Türkiye'yi terk etti. Evet, Kusturica jüri için doğru seçim olmayabilir. Sanırım daha önce Bursa'ya gelmiş olması ve orada herhangi bir protesto ile karşılaşmaması, organizasyon komitesini cesaretlendirmiş olmalı. Balkanlar'daki Sırp mezalimini, özellikle Müslüman kadınların çektiği büyük çileleri, acımasız katliamları kimse yok sayamaz. Bu insanlık dışı tutuma açık ya da örtülü olarak destek veren veya bunu hafife alan herkes zaten insanlığın vicdanında mahkum olmuştur. Ama Kusturica'yı suçlayıp, adeta ülkemizden kovmakla bizi her fırsatta barbar ilan etmeye çalışanların ekmeğine yağ sürdük. Şimdi Antalya, "Ünlü bir yönetmenin ölüm tehdidi aldığı için kaçmak zorunda kaldığı kent" olarak hatırlanacak. O Antalya ki bizim turizm başkentimiz. O Antalya ki, Avrupa'nın film başkenti ve platosu olması için kolları sıvadığımız şehir... Bir de Avrupalı, bu olay ve bunun yansımaları nedeniyle bizim Kültür Bakanı'mızı "Kusturica'yı halka hedef gösteren adam" olarak etiketleyecek. Protestonun, medeni ve hukuki ölçüler içinde yapıldığı takdirde bir hak ve özgürlük olduğuna inanırım. Ama benim asıl garibime giden, yönetmenler ve yapımcıların protesto biçimi... Ya toplantıları terk ediyorlar, ya filmlerini geri çekiyorlar ya da slogan atıyorlar. Oysa bir sinema adamının sözünü söyleyeceği yer perdedir. Siz, Kusturica'nın tavrına, söylemine tepki göstermek istiyorsanız, bir film yapar, Balkanlar'daki Müslümanlar'ın yıllardır nasıl eziyet gördüğünü sinema diliyle anlatır, en yüksek perdeden seslenip, "Emir efendi, o olay öyle değil, böyle" dersiniz... Hem sinemanın haber verme, kamuoyu oluşturma, kitle iletişim aracı olma gücünü kullanmayıp, hiçbir şey yapmayacaksınız, hem de Kusturica'yı sıradan bir vatandaş gibi protesto edeceksiniz. Bu mu sinemacılık? Bu mu fikir adamlığı? Bir de sanki kendi memleketinizde her türlü haksızlığa hep karşı durdunuz, protesto ettiniz de sıra Emir Kusturica'ya geldi, öyle mi? Önce kendi evinizin önünü süpürmeye ne dersiniz? 12 Eylül darbesinde Altın Portakal Film Festivali yapılamamıştı. Sesinizi çıkarabildiniz mi? Yılmaz Güney'in filmleri yasaklandığında, sürgün edildiğinde neredeydiniz? Güneydoğu'da vatandaşlara dışkı yedirilip, kamyonlara bağlanarak caddelerde sürüklendiği günlerde herhangi bir protestonuz oldu mu? İki yıldır neyle suçlandığını bilmeden cezaevinde yatanlar için sesinizi yükseltebildiniz mi? Buldunuz kucağınıza düşmüş Kusturica'yı, yapamadığınız tüm protestoların hıncını çıkarın ondan bakalım...