İnsanlık biraz da taş üzerine taş koyarak ilerliyorsa bunda, insanın yaşadığı dünyayı anlama ve anlamlandırma çabası ile edindiği bilgi ve deneyimi kuşaktan kuşağa aktarmasının önemi tartışılmaz. Bu aktarımı önce sözlü sonra da yazılı olarak yaptığı da bilinen bir gerçek. İşte yazılı yapılan aktarımda kitaplar özel bir yerde duruyor insanlık için...
Oysa bu yalın ama tarihi gerçeklik adeta yokmuş gibi davranılıyor ya da unutturulmak isteniyor. Özellikle de günümüz dünyasında kültür endüstrisinin aktörleri kitapları ticari bir meta olarak görme eğilimini dayatıyor bize. Ve bizler şu ahir zamanlarda bu dayatmayla sınanıyoruz. Ya da gerçeğe giden birçok doğru vardır önermesini unutmuşçasına sınanıyorduk. Neyse ki pandemi bu sınavın ne kadar temelsiz ve gereksiz olduğunu bir kez daha anlamamızı sağladı
Pandemi sürecinde görüldü ki kültür, sanat insanlığın ortak mirası adeta. Ve birer tüketim malzemesi olamıyor. Kültürün, sanatın, kitapların, edebiyatın bireysel faydasından ziyade toplumsal faydasının kritik dönemlerde nasıl ortaya çıkıp insanlık için umudun harcı olduğunu net bir şekilde bu süreçte gördük. Bu durum, kültür endüstrisinin aktörlerinin kültür ve sanat meselesine bakarken yeni perspektifler geliştirmek durumunda oldukları gerçeğini de ortaya koydu. Önemli bir kısmı artık kültüre sanata, sanat eserlerine, kitaplara bir ticari meta olarak bakmanın uzun vadede tehlikesini gördü. Popülerlik ve popülizmin de nasıl mayınlı bir tarlaya dönüştürdüğünü anladı. Paradigma değişiyor...
Lakin buna rağmen, dijital evrimin emekleme dönemindeki kimi yanılsamalar hâlâ bir kısım kültür endüstrisinin aktörleri tarafından anlaşılamadı. Popülizmin mayınlı tarlasında dolaşma konusunda ısrarcılar. Oysa kültür ve sanat dünyasında yapılan her türlü katkının artı değerini uzun vade alırsınız. Bu gerçeklik, akşamdan sabaha bu dünyada artı değer beklentisi olanların önünde her seferinde mıh gibi duruyor. Ki her türlü katkının artı değerinin dönüp dolaşıp insanlığa faydası olduğu gerçeği de...
OKUMAK ALIŞKANLIKLARIN EN ASILIDIR
Buralara nerelerden geldim peki? Elinizde tuttuğunuz SABAH Kitap 17 yaşında. 17 yıldır her ay siz değerli okurlarımıza kitap dünyasında kılavuzluk etmeye çalışıyoruz naçizane. Türkiye'de kitap eklerinin tarihi eskidir ama 2000'li yıllarda özellikle TÜYAP Kitap Fuarı'nın da etkisiyle gazetelerin birçoğu kitap eki vermeye başladı. Kimi aylık, kimi haftalık... Bir anlamda yayın dünyasının finanse ettiği bu ekler, medyada kitabın daha da görünür olmasını sağladı. Medyada kültür ve sanata ayrılan alanın daralmasına rağmen kitap ekleri hâlâ medyada kitap ve yayın dünyası için özel alanlar olma özelliğini koruyor.
Yapılan araştırmalar Türkiye'nin yüzde 42.4'ünün net kitap okuduğunu, yüzde 18.8'inin de potansiyel okur olduğunu ortaya koyuyor. Yani kitap okuyan bir toplumuz. Naçizane kitap eklerinin bunda önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum.
Ama söz konusu kitap olduğu halde bu ekler de kültür endüstrisinin 'piyasa şartları' dayatmasına karşı direniyor. Yayın dünyası, zorlu bir sınav döneminden geçerken kültür endüstrisinin kimi aktörleri bu özel alanları terk etme eğiliminde, popülizm uğruna. Kimileri de sıkı sıkıya bu özel alanı savunmaya çalışıyor, kitabın insanlık için neler ifade ettiğini bildiği için. Onlara çok çok teşekkür ederiz, çünkü aynı gemide olduğumuzu biliyorlar.
Çünkü onlar da bizler de biliyoruz ki kitaplara, okurlarımıza, topluma, insanlığa karşı sorumluluklarımız var. SABAH Kitap 17 yaşında olmasına rağmen genç bir kitap eki. Çünkü 17 yıl kültür dünyasında alacağınız artı değer için çok uzun bir süre değil. Bu genç halimizle yolumuza devam edeceğiz... Bugüne kadar bu ekin var olmasını sağlayan yayınevlerine, benden önce bu eki çıkaran Figen Yanık, Elçin Yahşi, İbrahim Altay, Yeşim Kasap ve Necla Bayraktar'a, yazar olarak katkı sunan kalem erbaplarına, her daim kitap ve yayın dünyasını destekleyen SABAH ailesine ve tabii okurlarımıza teşekkür ederim.
Yazar Antoine Albalat'tan dem vuralım o zaman. Okumak alışkanlıkların en asilidir. Her daim okuyan herkese selam olsun.