İstihbaratçı ya da gizemli adıyla casuslar kimdir? James Bond gibi aksiyonu bol, entrikalarla uğraşan, maceraperest tipler mi, yoksa Sherlock Holmes gibi zekasıyla olayları birbirine bağlayan, bulmacayı çözenler mi?.. Film, dizi ve kitaplardaki kahramanlar o dünyanın ne kadarını aydınlatabilir?
İstihbarat; yeni bilgi ve belge toplamaksa eğer bu işi yapanlar da sırlarla dolu bir hayatın parçasıdır.
İnsanoğlu her daim karşı tarafın ne yaptığını merak etmiştir. Bu merak hiç geçmez ve bitmez.
İlkin Başar Özal'ın Timaş Yayınları'ndan çıkan İstihbaratın Kısa Tarihi/Gölge Oyunu kitabı, bilgi sahibi olma merakının insanoğlunun başlangıcına kadar gittiğini gösteriyor.
Akademisyen tarihçi-yazar Özal, Kısa Birinci Dünya Savaşı
ve Kısa İkinci Dünya Savaşı kitaplarından sonra istihbarat dünyasına el atıyor. Zaten ilk iki kitabı okuduktan sonra bu konuya girmesi kaçınılmazdı gibi geliyor.
Öyle ya; savaşın bir kendisi vardı, bir de öncesi ve sonrasıyla toplumun yaşadıkları.
Hepsi birbiriyle bağlıdır, hayatın akışı gereği bir önceki sonrakini etkileyerek ya tarih sahnesinden çekilir ya da başka bir şeye dönüşerek ilerler.
Bilgi buradaki bağlantıdır, o da istihbarattır.
Bu kadar basit mi değil elbette, ama onu iyi kullanan her zaman öne geçmiştir.
İhmal edenleri ve olması gerektiği kadar ciddiye almayanların düştüğü durumu da, işin hakkını verenleri de tarih yazıyor.
İlkin Başar Özal, en eski istihbarat kanıtlarının Mezopotamya'da Fırat kenarında bulunan bir kil tabletinde bulunduğunu söylüyor. Tarihe bakar mısınız: MÖ 2000.
Eh, kitabın dili ve üslubu edebi bir roman lezzetinde olunca da tarih, bilgi, istihbarat iç içe geçiyor.
Senaryosu, çekimleri, oyuncuları müthiş bir film gibi akan kitapta; Eski Mısır, Yunan, Çin, Hindistan'da istihbarat ağının önemi örnekleriyle yer alıyor.
Büyük İskender'in ya da Roma İmparatorluğu'nun güçlü imparatorları Sezar ile Agustus'un casusluk teşkilatları, kurdukları birimler ve zaafları.
Din adamlarının hatta peygamberlerin kullandığı istihbarat yöntemleri.
BAŞ OYUNCULAR
Amerikan iç savaşında Kuzeyliler ile Güneylilerin çekişmeleri, birbirlerine karşı kullandıkları taktikler... Örneğin köleleri ciddiye almayan Güney'in başına gelen felaketler, siyah adamların iç savaştaki rolleri, İngilizlere karşı kazanılan bağımsızlık savaşında yurtsever kadınların rolü... Ortaçağ Avrupası'nda; İngiltere, Fransa, İspanya ve Venediklilerin birbirlerine karşı hasmane tutumları... Japonya'daki Ninja teşkilatı...
Çarlık Rusyası'ndaki casusluk teşkilatı, Almanlar'ın sahneye çıkışları.
Osmanlı'nın İttihat ve Terakki'si döneminde başlayan casusluk faaliyetleri.
Ve yüzyılın başında patlayan Birinci Dünya Savaşı, ardından görece barış içinde geçen ancak casusluğun zirve yaptığı dönemler.
Ve kaçınılmaz son olarak İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananlar.
Bolşeviklerin iktidarında Sovyetler Birliği'ndeki yapılanma, ünlü istihbarat kuruluşu KGB'nin temellerinin atıldığı vahşi dönemler.
Stalin'in acımasız teşkilatlarınca katledilen milyonlarca insan... Dünyanın iki bloğa ayrıldığı Soğuk Savaş dönemindeki Berlin Duvarı, komünist Çin... Ekonomik casusluğun öne çıktığı teknoloji çağı, internetle birlikte sırların güvensizliği...
Tabii ki, Arabistanlı Lawrence'dan Mata Hari'ye, Rosenbergler'den Aldirch Ames'e, Berişa'dan Julian Assange'a, ünlü Cambridge Beşlisi;
Harold Kim Philby, Anthony Blunt, Guy Burgess, Donald Maclean ve John Cairncross'a kadar bu soğuk ve acımasız dünyanın aktörleri de baş oyuncular olarak yerini alıyor.
NEDEN CASUS OLUNUR?
"Teknik alandaki bütün gelişmelere rağmen insan istihbaratı bilgi toplamada vazgeçilmezdir" diyen yazar, bir insanı casus olmaya iten beş faktörü şöyle sıralıyor:
Para, ideoloji, uzlaşma imkanı yaratmak, ego ve uğradığı şantaj.
Gizli eylemler, operasyonlar, karşı casusluk, yanıltma, insan zaaflarından yararlanma, çift taraflı ajan kullanma, araç ve gereçler, gelişen teknoloji, telgraf, balonlar, tren, uçak, şifreler, dinleme cihazları, gizli kodlar, kameralar, ayakkabı topuğuna konulan cihazlar, hediyeliklere ustaca yerleştirilmiş böcekler, ucu zehirli şemsiyeler, casus uçaklar, bilgisayarlar derken internet ve siber casusluğa kadar geldik. Hepsi de savaşların ve politikanın araçları olarak kullanıldılar ve kullanılmaya devam edecek.
Peki, insanoğlunun bunca yıllık kazanımları ne olacak? Özgürlük, bağımsızlık, insan hakları, hukuk vs... İlkin Başar Özal da bir Latin ozanın dizeleriyle beni endişelendiren duruma yanıt veriyor:
Gözetleyenleri kim gözetleyecek?