Türkçeyi tam sökememişken Osmanlıcaya da girmeyi deneyenler arasında yabancı dillere ve mesela İngilizceye de uzanmaya heves edenler var.
Aslında modern zamanlarda 'kültür' böylesine karmaşık bir olgu... Yerelde bile kendimizi ve kültürümüzü Osmanlı ile Cumhuriyet arasında bir yere oturtmaya çalışırken, 'globalleşme' veya 'bilişim devrimi' çağında nerede olduğumuzu nasıl kestireceğiz?
İngiliz prensesi Diana öldüğünde bu olayı 'globalleşme'nin somut yansıması olarak niteleyen ve internetten bilgisayarlarımızın ekranlarına yansıyan bir mesaj dolaşmıştı...
Şöyleydi bu mesaj:
Soru: Küreselleşme nedir?
Cevap: Prenses Diana'nın ölümüdür.
Soru: Nasıl olur?
Cevap: Bir İngiliz prensesi Mısırlı erkek arkadaşıyla bir Fransız tünelinde Hollanda motoruna sahip, İskoç viskisiyle sarhoş olmuş bir Belçikalının kullandığı bir Alman arabası ile kaza yaptı.
Japon motosikletli İtalyan paparazziler tarafından takip ediliyorlardı, Amerikalı bir doktor tarafından Brezilya yapımı ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışıldılar! Bu mesaj size bir Türk tarafından Bill Gates teknolojisi kullanılarak gönderildi ve siz de muhtemelen bunu bir Singapur tesisinde Bangladeşli işçilerin yaptığı, Tayvan malı çiplerin ve Kore malı monitörlerin kullanıldığı bir bilgisayardan okuyorsunuz.
İşte böyle bir karmaşık ilişkiler çemberinin oluşturduğu kültür, bilgi ve tüketim sarmalında, bir de diller arası ilişkileri mizaha konu edenler oldukça fazla. Belki sizler de Türkçe deyimlerin 'derin İngilizce' karşılıklarının listelendiği denemeleri görmüşsünüzdür.
Unutanlara hatırlatayım...
- Piliç çevirme: Chicken translation
- Kapıyı aralık bırak: Leave the door december
- İçli köfte: Sensitive meatball
- Acele ise şeytan karışır:
Urinate quickly, satan mixes
- Senden adam olmaz:
Man doesn't become from you
- Boğazıma patlamış mısır kaçtı: Exploded Egypt has escaped to my Bosphorus
- Her işte bir hayır vardır:
In every job there is a no
- Çok anasının gözü bir kız: She is such a mother's eye girl Bu örnekleri okuduktan sonra, bir İngiliz ile yaptığınız pazarlıkta adam siz kabul edilemeyecek şartları zorlamaya kalkarsa ona "Look my ram, I'm an Anatolian child, if I put, you sit" diyebilirsiniz artık. Bunun Türkçe karşılığı da "Bak koçum ben Anadolu çocuğuyum, bir koyarsam oturursun" olmaz mı?
Bunun gibi mesela İnan Kıraç'ın adını da İngilizceye "Believe me dry farming" diye çevirebilirsiniz. Arkasından da Osmanlıca eğitimine geçebilirsiniz.
MEHMET BARLAS