Bu haftaki konuğum eski Milli Eğitim Bakanı ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik. Geçtiğimiz hafta Demokratik Açılım projesini karşılıklı konuşmaları için Başbakan Tayyip Erdoğan ile Türkiye'nin en ünlü ses sanatçılarını bir araya getiren Çelik'le derin bir sohbet gerçekleştirdik. Hem söz konusu toplantıyı, hem de ülke gündemi dair gelişmeleri değerlendiren Hüseyin Çelik'in 27 Nisan e-muhtırası'nın baş mimarlarından dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'a dair yorumları bir hayli çarpıcı. İşte o söyleşi...
Neler oluyor ülkede? Aslında güzel şeyler oluyor. Türkiye normalleşiyor. Bürokratik cumhuriyet düzeninden demokratik cumhuriyet dönemine geçiş yapıyor. Şöyle diyelim. Türkiye doğum yapıyor. Sancılı geçiyor haliyle ama doğum gerçekleştikten sonra her şey çok daha güzel olacak! Emin olun hayırlı ve iyi bir evlat doğacak!
Ama Türkiye çok geriliyor. Hayır. Bu yanlış. Evet birileri gerginleşsin diye uğraş veriyor ama zor. Çünkü birleri bu gerginlikten besleniyor. Bunlar da kim biliyoruz. Statükocular! Çünkü onlar için büyük sıkıntı. Onlar, bürokratik cumhuriyetten, demokratik cumhuriyete geçerken mevzi kaybetmek istemiyor.
'BİZDE STATÜKOCU OLMAZ'
Peki kim bu statükocular size göre? Orduyu mu kastediyorsunuz? Hayır sadece onları değil! Tabii ki, bürokratik cumhuriyetin olmaz ise olmazlarından biri askeri bürokrasi diğeri sivil bürokrasidir. Yargı da var mesela bu işin içinde. Millet devlet için vardır anlayışını benimseyen herkesi buna dahil etmemiz lazım! Çünkü devlet millet içindir. Milletin hizmetindedir. Ha ayrıca öyle siyasiler var ki bu anlayışı benimseyen. Yani ülkenin gelişimine, değişimine, yenileşmesine karşı olan onları da biliyorsunuz zaten!
Peki sizin partinizde yok mu statükocu olan siyasetçi? Olamaz! O kafada bir siyasi AK Parti'de siyaset yapamaz! O kafayla yapacaksa gider CHP'ye. Başka bir yere gider.
Ama kulislerde duyuyoruz. Açılıma karşı olduğunu bildiğimiz milletvekilleriniz var! Bakın bizim partimizde açılımın esasına değil ama usulüne karşı olan çok az sayıda arkadaşımız var. Bu arkadaşlar Sayın Başbakan'ın olduğu ortamlarda bile rahatlıkla bu görüşlerini dile getiriyorlar.
Kimler mesela? Kamuoyu biliyor zaten bu insanların kim olduğunu. Bu gizli saklı bir şey değil. Vahit Erdem, Yusuf Ziya İlberk, Alaattin Büyükfırat gibi isimler açılımın esasına değil ama bazı yol ve yöntemlerine karşı çıkıyorlar. Bu da demokrasinin gereğidir. Bunu kesinlikle statükoculuktan ayırt etmek lazım.
Usulen neye karşı çıkıyorlar? Mesela Habur'da yaşananlara. Onlar Habur olayının doğru olmadığını düşünüyorlar ve bunu dile getiriyorlar. Yoksa hiçbir arkadaşımız ama hiçbir arkadaşımız hükümetin demokratik açılımına karşı duruş sergilemesi mümkün değildir.
Olursa ne yaparsınız? Bizim partimizde değişime, gelişime, demokratikleşmeye direnen bir arkadaş varsa ya kendisi çeker gider ya da parti içindeki mekanizme onu diskalifiye eder.
Deniz Baykal'a niye kızıyorsunuz? O da açılıma değil ama yoluna yöntemine karşıyız diyor. Hayır Baykal doğru söylemiyor. Çünkü onlar açılıma kökten karşı. Mukayese bile kabul etmez! Sadece yoluna yöntemine karşı olmuş olsalardı bizimle oturup konuşurlardı. Ki yıllar yılı bu konuda raporlar hazırlayan CHP'nin kendisidir. Ama biliyorsunuz ki o raporlarına bile sahip çıkmadılar. Bütün görüşme tekliflerimizi reddettiler. Madem usule karşılar o halde gelip otursalardı bizimle. Deselerdi; Şunun şurası yanlış. Keşke yol yöntem böyle olsaydı filan deselerdi. Samimi olan adam bunu yapar mıydı? Gelin elinizi bu taşın altına koyun dedik onlar ne yaptı? Görüşmelerden kaçıp, kendi elleri yerine, Mehmetçiği taşın altına koydular.
Bu arada Büyükanıt'ın, "27 Nisan bildirisi, muhtıra değildi" açıklamalarına ne diyeceksiniz? Çünkü sizi de çok yakından ilgilendiriyor o bildiri. Çoğu maddede o dönem bakanı olduğunuz Milli Eğitim'e dair konular vardı. Sayın Büyükanıt'ın bu ilk defa söylediği bir şey değil ki! Haksızlık yapılıyor kendisine. Şimdi emekli oldu gitti veya son dönem bazı komutanlar gözaltına alınıyor da o da korkudan böyle söylüyor diyenler yanlış düşünüyor. Hele de Fatih Altaylı'nın dansöz benzetmesi. Çok ayıp! Çünkü o e-muhtıradan 2 gün sonra ben Sayın Büyükanıt'ın makamına gittim, o bildiride yazılanların ne kadar yanlış olduğunu anlatmak için. O zaman da ısrarla, "Bu muhtıra değil, sadece TSK'nın rahatsız olduğu bazı konulardaki hassasiyetini aktaran açıklama" demişti.
'BÜYÜKANIT İTİRAF ETTİ'
Yani o gün ne idiyse bugün de odur mu diyorsunuz Büyükanıt için? Aynen öyle diyorum. Bakın aslında çok sıcak ve samimi bir insan kendisi. O görüşme sohbet havasında geçmişti. Ve hatta o görüşmeden sonra ben, onun insani sıcaklığına dair yorumumu paylaşmıştım arkadaşlarla. Ve hatta o kadar samimi bir insan ki, malum bildiriye konu olan Altındağ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden gelen yazıyla ilgili detaylı şekilde konuştuk.
Neyi ? Hatırlarsanız, iddialardan biri İmam Hatip Okulu Kutlu Doğum Haftası düzenliyor. Ve 'herkes katılsın, katılmak mecburidir' şeklinde bir yazıdan söz ediliyordu. Halbuki o yazıda 'böyle bir program var isteyenler katılabilir' denilmişti. Ama o yazı 'herkesin katılması gerekir' diyerek değiştirilmişti. İşte Sayın Büyükanıt'la görüşmemizde ben gerçekleri ortaya koyunca kendisi bunu kabul etmiş, yazının değiştirildiğini kendilerinin tespit ettiğini bana itiraf etmişti. Bildiriden iki gün sonra bunları benimle açık bir şekilde paylaştı.
Peki sizce muhtıra mıydı, değil miydi? Ya bunu sormaya gerek var mı? Tabii ki muhtıraydı. Yani başka ne denilebilir. Ama Büyükanıt bunun muhtıra olmadığını kabul ediyor. O gün de böyle diyordu bu günde. Düşüncesinde bir dönüşüm filan yok!