Hayat zor. İnsan olmak daha da zor. Hiçbirimizin alnına 'kolay' yazılmamış bu dünyaya gelirken...
Bir kere geçmişini ve de nasıl yetiştirildiğini değiştiremiyorsun. Zaman içinde sevdiklerin seni hayal kırıklığına uğratabiliyor, elinden fırsatlar kaçabiliyor, haksızlığa uğruyorsun, kalbin kırılıyor, terörden etkileniyorsun, umutsuzlaşıyorsun, kendini güvende hissedemiyorsun...
Her şeyin gönlünce gittiği güzel anlar kısa ve kalıcı değil.
Bu koşullarda iletişim ve empati kurabilmek, şefkat, insanlık, anlayış göstermek, cömert olabilmek kolay değil.
Hatta tüm bu değerleri bazı durumlarda zayıflık olarak bile görebiliyoruz. Kendimizi ve kalbimizi kapatabiliyoruz ve bunu güçlü olmakla bir tutuyoruz.
Kişisel gelişime bu yüzden ihtiyacımız var ama çoğu insanın gözünde pek itibarı yok.
Çünkü 'Pozitif ol', 'Kendinden şüphe etme', 'Evrene güven', 'Kendini sev' ve 'İstediğin şeyi gözünde canlandırırsan olur' gibi klişeler inandırıcı gelmiyor insana... Hele benim gibi analitik yapıya sahip olanlar için hiç inandırıcı değil; hatta naiflik.
ZİHNİNİZDEKİLERİ DİNLEYİN
Bunun yanı sıra daha yapıcı düşünmek de naiflik değil.
Şöyle düşünün:
Hayatımızın ne kadar büyük bir bölümü zihnimizde geçiyor; önyargılar, yorumlar, karşı koymalar... Zihin; yapısı itibari ile o kadar idarecidir ki, sizi tuttuğu gibi bir yerden başka bir yere fırlatır, fark etmezsiniz bile... Negatif iç diyalogunuz almış başını gidiyordur ve bütün bildiğiniz kendinizi huzursuz, tetikte ve gergin hissettiğinizdir.
Zihninizin içinde geçen konuşmaları fark ederek bir dinleyin...
Genelde geçmişle ya da gelecekle meşgulsünüzdür. Sürekli geçmişi düşünüyorsanız; pişmanlıklar, suçluluk, vicdan azabı, öfke gibi hisler kimliğiniz olmuştur.
Sürekli geleceği düşünüyorsanız; önyargılar, endişe, korku, gibi hisler yaşantınızda hakimdir. Belirsizlik içinizi kemiriyordur.
FARKINDA OLUN
Mesela; henüz gerçekleşmemiş kötü bir durumu olmuş gibi düşünmek ve acı çekmek... Sevdiklerimizi kaybetme ya da bir hastalığa yakalanma endişesi... Bu senaryolar yüzünden yarattığımız yersiz alınganlıklar, karşı koymalar...
Fark etmek, çok sihirli bir kelime. Böyle anlarda, yani en kötü sonucu öngördüğünüz veya sorunu abarttığınız ve karşı koyduğunuz durumlarda kendinizi yakalayın.
O noktada kendinize şu soruları sorabilirsiniz:
Bu durumu daha farklı düşünebilir miyim?
Daha farklı düşünsem, daha farklı hisseder miyim?
Daha farklı hissetsem, daha farklı davranır mıyım?
Daha farklı davransam, daha farklı sonuç alır mıyım?
Sadece bunu fark etmek bile sorunların üzerinizdeki etkisini hafifletiyor. İşte o zaman durumu daha farklı ele almaya başlıyorsunuz; daha hafif, daha esnek ve yapıcı...
Kimin ihtiyacı yok buna?