Piyano ve film festivalini izlemek için gittiğim Antalya'da beni müthiş bir sürpriz bekliyordu. Yıllardır 'Antalya'nın niye bir sembolü yok?' diye yazıp duran bendeniz, nihayet aradığımı buldum:
EXPO 23 Nisan-
29 Ekim 2016 tarihleri arasında 42 ülkeye evsahipliği yapmaya hazırlanan EXPO'nun öneminden haberdardım da, karşıma bu kadar görkemli bir eser çıkacağını doğrusu tahmin etmiyordum.
İyi ki bizi kolumuzdan tutup ağaç dikme bahanesi ile oraya götürdüler de yerinde inceleme imkanı buldum.
Hem Antalya'nın orta yerinde bir dikili ağacım oldu, hem de ülkemin geleceği adına umutlarım yeşerdi.
Tam 112 hektar alan üzerine adeta yeni bir kent kurulmuş. Ama bu kent öyle bildik beton binalardan oluşmuyor. Fuarın 'Geleceği yeşertelim' sloganına uygun olarak her şey geri dönüşüme uygun, doğa dostu, yenilenebilir enerji ile desteklenmiş, dört bir yanı insanın ruhunu tomurcuklandıran botanik harikaları ile bezenmiş yapılardan oluşuyor.
Amaç, yedi ay boyunca dünyanın ve de özellikle de çocukların ilgisini buraya odaklayıp daha yeşil ve temiz bir dünyaya ulaşabilmek adına ülkeler, yönetimler, halklar ve firmalar arasında sürdürülebilir iş birliği zemini yaratmak.
Adeta büyülenerek dolaştığım EXPO alanında neler yok ki? Biri 5 bin, diğeri 800 kişilik iki anfitiyatro, ki yerli yabancı sanatçılar burada konser verebilmek, oyun sahneleyebilmek için birbiriyle yarışır. Muazzam göletin iki yakasını buluşturan biri camdan, diğeri çiçekten iki köprü... Çocukların içindeki bilim ışığını uyandırmak, onları 'bilime dokundurmak' için hazırlanan bir teknoloji parkı, içinde tropik bitkilerin sergileneceği dev bir cam sera; depo ve sergi alanları, medya üssü ve her ülkenin botanik harikalarını sergileyeceği açık ve kapalı peyzaj alanları ile sonu gelmez gibi görünen 15 bin ağaçtan oluşan yeşil bir okyanus...
Artık yolumu Antalya'ya düşürmek için yeni bir sebebim var. İçim ne zaman daralsa, umutlarım ne zaman kararsa; EXPO'ya gidip üzerindeki kartta ismim yazan, sensoru sayesinde insanlar yanından geçerken 'Beni buraya Yüksel Aytuğ dikti' diyen Jakaranda ağacımı sulayıp dallarını budayacağım.
Bunu yaparken de bir yandan etrafımdaki güzellikler için dua edip Türk olduğumla övüneceğim.
Hep derim ya, Paris'in Eyfel'i, Londra'nın Big Ben'i varken milyonlarca turistin uğrak yeri Antalya'nın niye önünde fotoğraf çektirilecek bir sembolü yok diye... Artık var.
Bundan birkaç yıl sonra bir Alman, Belçika'da rastladığı Fransız arkadaşına, 110 metrelik EXPO kulesinin önünde çektirdiği fotoğrafı gösterip 'Bak, ben geçen yıl Antalya'daydım' diyebilecek...