Savcı Mehmet Selim Kiraz denilince gözümüzde ne yazık ki, artık o fotoğraf canlanacak. Bir teröristin, kafasına silah dayadığı, ağzı bantlanmış Cumhuriyet Savcısı... Yakınları, dostları ne yazık ki, onu bu fotoğrafla hatırlamak zorunda kalacaklar. Sebebi; o fotoğrafı sorumsuzca gazetelerinin birinci sayfasına basanlar, internet sitelerinde çarşaf çarşaf yayınlayanlar, sosyal medyada paylaşanlardır.
Dün gazetelerin birinci sayfalarına korka korka baktım. Ne yazık ki korktuğum başıma geldi. Hürriyet ve Posta gazeteleri, savcımızın o fotoğrafını birinci sayfalarına basmakta sakınca görmemişlerdi.
Söyler misiniz, o fotoğrafı basmakla elinize ne geçti? Habercilik mi yaptınız? 11 Eylül'de bir kare ceset fotoğrafı yayınlamayan, Özgürlük Heykeli'nin anavatanı ABD'deki gazeteciler, televizyoncular; 'haberciliği' bilmiyorlar mıydı? Kendinizi hiç o savcının akrabalarının, sevenlerinin, mesai arkadaşlarının yerine koydunuz mu? Siz o savcının çocuğunun yerinde olsaydınız, o fotoğrafı gördüğünüzde ne hissederdiniz, hiç düşündünüz mü? O fotoğrafı fütursuzca yayınlamanın, teröristlerin 'tam da yapmak istediklerine' hizmet ettiğini, insanların devletine ve adalete duyduğu güveni delik deşik etmeye yarayacağını, vatandaşın yüreğine korku ve dehşet salacağını kavrayamadınız mı?
Bir savcının kafasına kurşun sıkmak ile o fotoğrafı yayınlamanın neredeyse eşdeğer bir etki yaratacağını nasıl bilemezsiniz, nasıl göremezsiniz?
Bir savcının vahşice öldürülmesini bile reytinge, tiraja, oya tahvil etmeye çalışmak nasıl bir özgürlüktür? Bu neyin Hürriyet'idir?