Televizyonlarda kendisini gösteren yeni bir moda var: Erkekler artık ekrana kravatsız çıkıyor. En ciddi konuların ele alındığı, en 'ciddi' insanların katıldığı programlarda da erkekler kravattan kurtulmuş görünüyor. Bu bize 'intikal' eden bir model. Avrupa ve Amerika kanallarında da aynı görüntülerle karşılaşmak mümkün. Bu kravat meselesi mühimdir.
Fransızlar oldum bittim kravatı belli bir yaştan sonra ve belli bir statünün simgesi olarak takar. Hatta onların '
düzenlenmiş/örgütlenmiş dağınıklık' diye evrilecek bir deyimleri de vardır. Üstlerini başlarını biraz da kendilerine bohem bir görüntü vermek için dağıtırlar. Dikkat edenler Fransız usulü takılmış kravatın da biraz eğreti durduğunu görebilir. Amerikalılar pek öyle bilinmese de bazı işlerde çalışanlar bir gün olsun kravatlarını ihmal etmez. Doğrudur, en önemli toplantıya yırtık gömlek ve pantolonla katılanı çoktur. Ama gömleklerinin yakasına çelik balinalar takan, gömlek yakalarını kolalatan bir tek onlar kaldı dünyada. Kravatlarını da küçücük, ama sımsıkı düğümleyip oturturlar yerine. İtalyanlar ise neredeyse analarından kravatlı doğmuştur. Geniş yakaları, büyük bağlanmış düğümleriyle İtalyan erkeklerinin kravatları kendilerinden önde yürür.
TÜRKLERİN KRAVATLA İLİŞKİSİ
Türklerse kravatla garip bir ilişki yaşar. Bizde kravatın bir dokunulmazlığı vardır, ama bütün 'mübarek' saydığımız şeyler gibi ona da yarım yamalak bir özen gösteririz. Evin yanındaki liseye giden erkek çocuklara bakıyorum. Boyunlarında bir kravat sallanıyor, ama eğer ona kravat denirse. Niye o şekilde gezen çocuklara göz göre göre kravat taksınlar diye ısrar edilir anlamam. Kolejde okurken bizim de başımızda aynı dert vardı. Kısacası kravat Türkiye'de bir zevk değil, her şey gibi bir disiplin ve görüntü meselesidir. Bizim ekranlar erkekleri kravatsız gösterse de
GQ,
Vogue gibi erkek dergilerine bakarsanız kravat geri dönüyor. Daha doğrusu 'şıklık' geri geliyor. Erkekler 1970'lerin modasını yeniden yaşarken dar paçalı pantolonlar, kısa ve vücuda oturan ceketlerle birlikte ince kravatlara da yeniden kavuşacak. Sevenlere ne ala, sevmeyenlerin işi biraz zor. Bu iki durum veya gerçek arasındaki çelişki diye düşünürken ansızın aklıma başka bir şey geldi; hiç de öyle hemen algılanmayacak, anımsanmayacak bir şey:
İran Devrimi. Şaşırtıcı değil. Çünkü İran'da devrimin yapıldığı 1979'dan başlayarak geçen son 30 yılda İslam, bütün toplumsal oluşumlarını damgalamış durumda. Oysa
Ayetullah Humeyni 1979'da, yıllar yılı kaldığı sürgünden örgütlediği devrimine dönmeden önce başlayan halk hareketlerine bakarak Batılı aydınların bambaşka anlamlar yüklediği İran'daki toplumsal hareket kısa sürede içerik değiştirdi ve hızla İslam Devrimi niteliği kazandı. O dönemden başlayarak İran değişti, İslam da başlı başına bir siyasal ideoloji olarak öne çıktı. Bir ölçüde 1980'lerde sık sık dile getirilen
'ideolojiler öldü' sloganıyla ima edilen Marksizmin, sosyalizmin yerini aldı. İran'daki devrimden sonra kılık kıyafet dünyanın her yerinde dönüştü. İranlı mollalar işe kravatı reddederek başladı. Kravat takmıyor ya bazen 'kanadyen' bazen 'hakim yaka' denilen gömlekleri giyiyor ya da 'mintanlarının' yakasını ilikleyip dolaşıyorlardı. Batı uzun bir aradan sonra bu gelişmeyi
moda/laştırmayı kabul etti. Dünyanın namlı aktörlerini benzeri bir görüntü içinde, kravatlarını atmış, gömleklerinin üst düğmesini bağlamış halde gördük. Zaten sıkıntılı bir şey olan kravat, hızla hayatımızdan uzaklaştı. Son kere Amerika'ya gittiğimde çok iyi bir erkek giyim mağzasına uğradım. O kadar ki, oraya gideceğimi bildiğimden kılığımı derleyip toparladım, bir de kravat taktım. Mağazada benden başka sadece satıcıların kravatlı olduğunu görünce ve daha beteri insanlar beni de satıcı zannedince kravatı çıkardım ve o zaman bir kez daha anladım ki, İran Devrimi'nin yaygınlaştırdığı moda bütün direnişe rağmen yerini bulmuş ve katılaşmıştır. O moda Türkiye'ye de yansıdı. Daha İslami ve muhafazakâr kesim doğal olarak kısa sürede bu modayı bağrına bastı, kravatları çözdü. Buna mukabil, hep öyle oluyor ya bizde, laik kesimin 'şık ve zarif' erkekleri bu giyim tarzını 'onlara' bırakmamak için kolay olmasa da kravatları rafa kaldırdı, gömlek yakalarını çözdü. Tıpkı önce namaz kılmayanların, iş laiklik tartışmasına dönüştükten sonra namaza durması ve ardından laik kadınların da namaza katılmak istemeleri gibi kravat/sızlık da muhazafakârİslami kesimin elinden alınmak istendi. Bu defa karşı tarafın atağı geldi. Muhafazakârlar, üstelik de yeniden ortaya çıkan 'Fransız manşet'li gömleklerine şık kol düğmelerini takarak, kravatlarını bağlamaya başladılar. Şu sıra televizyondaki görüntüler tam da böyle. Kravat, taraflar arasındaki savaşın bir sembolü olmuş durumda. Yani ortada her defasında olduğu gibi salt moda yok. Onu doğuran, besleyen toplumsal koşullar var. Bana gelince, onu bunu bilmem. Kendime göre spor giyinmekten de hoşlanırım ama kravata hiç itiraz etmem, büyük bir zevkle takarım. Ama
Beyin Fırtınası programını hazırlarken "Kravat takmayalım," diyen de gene benim. Yani iş helva demesini de halva demesini de bilmekte.