"Ne vakit sanatımızı kendi toprağımızdan, abidelerimizden, hayatımızdan, acılarımızdan alırsak, o vakit sanat yapmış oluruz. Türk sanatı budur." Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde açılan 'Avni Lifij: Çağının Yenisi' başlıklı serginin hemen girişinde büyük puntolarla yazılı olan, ünlü ressamın yıllar yıllar önce söylediği bu söz hala geçerliliğini korumuyor mu? Türk sanat tarihimizin en önemli ressamlarından ve 1914 Kuşağı'nın önde gelen sanatçılarından Avni Lifij, bu ve bunun gibi pek çok cümlesiyle ezberimizi bozuyor.
1927'de erken yaşta yaşamını yitirdiği ve sonra uzunca bir dönem unutulduğu için onu yeterince tanımıyor olabiliriz. Belki Avni Lifij deyince o ünlü otoportresi Pipolu Adam geliyor aklımıza ama Sakıp Sabancı Müzesi'nde açılan sergi bize gerçek anlamda Avni Bey ile tanışma fırsatı sunduğu gibi onu yeniden keşfetmeye çağırıyor. Sadece ressamlığı değil, sanat eleştirmenliği ve fotoğrafçılığı konusunda da keşifler yapmamızı sağlıyor.
Sergide yer alan Avni Lifij'in 1922 yılında çektiği iki Mustafa Kemal fotoğrafı pek de bilinmiyor. Ki Mustafa Kemal'in de o dönem yakından takip ettiği ressamlardan biri Avni Lifij. 1921'de devlet resim koleksiyonu niteliği taşıyan Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu'na beş eseri alınan Lifij, 1922'de 4. Galatasaray Resim Sergisi'ne üç eseriyle katılıyor. O sergideki eserlerinden Nef'i Devrinden Bir Sahife adlı resmi Mustafa Kemal tarafından aldırtılıyor. Ki bu resim bugün Cumhurbaşkanlığı Sanat Koleksiyonu'nun nadide eserlerinden biridir.
Çok kısa süre sonra ressamla Gazi'nin yolları Bursa'da kesişiyor. Avni Lifij, 9 Eylül'de İzmir kurtarıldıktan sonra Mustafa Kemal'i tebrik etmek için 12 Ekim 1922'de Bursa'ya giden öğretmen kafilesi içerisinde. O gün Bursa Şark Tiyatrosu'nda öğretmenler için düzenlenen toplantıya katılıyor, Mustafa Kemal'i canlı kanlı görüyor. İki gün sonra da Gazi Paşa tarafından yemeğe davet ediliyor. Yemekte neler konuşuldu bilemiyoruz ama sonrasında yine Mustafa Kemal tarafından Ankara'ya davet ediliyor. Ankara'da Harbiye Nezareti'nce misafir edilen Avni Bey burada dört ay kalıp o ünlü Mareşal Fevzi Çakmak'ın Portresi'ni yapıyor. O dönem Kazım Karabekir'in portresini yapmış olma ihtimali de var. Sergide Karabekir'in portresine dair eksizlerini ve Karabekir Paşa'ya yazdığı teşekkür mektubu bunu düşündürüyor. Ama bu çalışması nihayete erdi mi şimdilik bilinmiyor. Avni Lifij Ankara dönüşü sonrasındaysa Milli Mücadele'nin öncesi ve sonrasını anlattığı iki ünlü tablosunu Karagün ve Akgün'ü çiziyor. Bu tabloları yapmak için savaşların yapıldığı cepheleri dolaşır.
Avni Lifij, Nazan Ölçer'in deyişiyle karşısındaki kim olursa olsun düşüncelerini açık açık söyleyen ve eleştiri yapmaktan çekinmeyen biri. Bunun için Mustafa Kemal'in isteği üzerine sergilerle ilgili rapor niyetine kendisine mektup yazıyor. Bu mektuplardan birinin müsveddesi sergi de yer alıyor.
Fakat Mustafa Kemal ile böylesi bir ilişkisi olmasına rağmen Gazi'nin yaşarken dikilen ilk heykeli olan Sarayburnu'ndaki heykeline en sert eleştiriyi de o yapıyor. Temel olarak bu tür heykellerin yabancılar tarafından yapılmasına karşı olan ve bu heykelleri Türk sanatçıların yapmasının daha doğru olduğunu konusunda yazılar yazan Lifij, heykel açıldıktan sonra kaleme aldığı yazıda "Eserin 'orijinali' Gazi Paşa'yı gözümün önüne getirdim. Mahfuz intibaımla bu tunç kütlesini, etrafında dolaşa dolaşa mukayese ettim ve o kadar güzel bir modelden o derece güzel olmayan bir eser meydana getirişe hayret ile bütün hüznü niyetime rağmen, şimdiye kadar edilen tenkitlere iştirake karar verdim" yazıyor.Ez cümle ressam Avni Lifij, farklı açılardan yeniden keşfedilmek için sizleri bekliyor.
PİPOLU ADAM HAYATINA YÖN VERDİ
Avni Lifij deyince akla otoportresi Pipolu Adam gelir. Ama bu eserin onun hayatının önemli kırılma noktalarından biri olduğu da pek bilinmez. Avni Lifij döneminin çoğu ressamı gibi ailesi varlıklı insanlardan biri değil. Ailesi Çerkez Sürgünü'nden kaçıp Samsun'a gelmiş sonra da İstanbul'a taşınmışlar. Neredeyse kendi kendine öğrendiği Fransızcayı çok iyi konuşuyor. Ve babası istememesine rağmen resmi de kendi kendine öğreniyor. İyi resim yapabilmek için anatomiyi bilmesi gerektiğinin farkında. Bunun için dönemin tıp mektebindeki derslere giriyor. Yetmiyor boya tekniğini öğrenmek için de eczacı mektebindeki derslerine katılıyor.
1900'lerin başında o dönem Ayasofya Camii'nde çalışmalar yapan Mimar Henri Prost'la tanışıyor. Fes kullanmayan, şık giyinen ve çok iyi Fransızca konuşan bu gencin Prost Fransız olduğunu düşünüyor ilk başta. Ressam olduğunu öğrenince de resimlerini görmek istiyor. Prost'un vasıtasıyla ve cesaretlendirmesiyle Avni Lifij, o dönemin en önemli sanat kişilerinden Osman Hamdi Bey'le tanışıyor ve ona işte bu meşhur Pipolu Adam otoportresini gösteriyor. Osman Hamdi Bey, Avni Lifij'in resminden hayli etkileniyor ve onun Paris'e gitmesini sağlıyor. Avni Bey de bu sayede Paris'te eğitim alıp Fernand Cormon'un atölyesine kabul ediliyor.