Gül
Mutlu, 'protokol kadını' kimliğinden uzak, hakiki, sıcacık... Başka türlü bir vali eşi. Sanırım 20 yıllık öğretmenlik deneyiminin etkisi var. Eşini ne Silopi'de ne Cizre'de ne de Diyarbakır'daki görevlerinde yalnız bırakmış. Hüseyin Avni Mutlu'nun kaymakamlık yaptığı dönemde de öğretmenlik yapmış bölgede, Diyarbakır'a vali olduğu zaman da... Aralarındaki sevgi, çocukluktan başlıyor. Rize'nin çay bahçelerinde... Uzun süren nişanlılık dönemi, aralıksız süren mektuplaşma trafiği... Hâlâ aralarındaki iletişimde mektupların değeri büyük. 28 yıldır aşk ve saygıyla devam eden bu birlikteliğin fotoğrafı ancak Emirgan Korusu'nda çekilirdi. 270 türde lalenin rengarenk açtığı koruda buluştuk...
- Merak ettiğim bir çiftsiniz. Öncelikle ilk kez birlikte bu sohbeti yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
- Hüseyin Avni Mutlu: İlk kez böyle bir röportaj veriyoruz, doğru... (Gülüyor.)
- Nasıl tanıştınız?
- Gül Mutlu: Hala-dayı çocuklarıyız, ama küçüklüğümüz bir arada geçmedi. Avni Bey, Mersin'de doğmuş, liseyi İzmit'te bitirmiş. Sonra Balıkesir'de yaşadılar babasının işi nedeniyle. Yıllarca görüşmedik.
- H. A. M: O yaz tatiline kadar... Bir yaz sevdasıyla başladı... 17 yaşımdaydım. Daha üniversiteye geçmemiştim, lise talebesiydim. Hanım ortaokulu yeni bitirmişti. Güzel bir yazdı o yaz. Ama kötü bitti. Gül Ankara'ya gitti, ben İzmit'e...
24 SAAT EVDE AVNİ'Yİ BEKLERDİM
-
Neredeydi o yaz tatili?
- H. A. M: Memlekette. Rize Fındıklı'da. Çay topladık, denize gittik. Çok güzel bir sahilimiz vardı. Çay bahçesinde bütün gün çay topluyorsunuz, öğlen bir ara denize giriyorsunuz, akşamüzeri sahilde yürüyorsunuz...
- G. M: Çay toplarken yorulurdum, sıkılırdım. Avni Bey bana seyrettiği filmleri anlatırdı. Zaman nasıl geçer anlamazdım.
- H. A. M: Ama mektuplaşma hiç bitmedi.
- G. M: Mektuplaşma trafiğimiz biz evleninceye kadar sürdü. Bana tanıştığımızdan beri 'Güzelim,' diye hitap eder. Ben Avni derim. Tatlı serttir. Çok sabırlıdır ama yeri geldiğinde insana çok güzel ders verir. Ben ise iflah olmaz bir iyimserim.
- Birbirinizin ilk aşkı mısınız?
- H. A. M: İlk ve son aşkı... Tabii gönül çok daha erken evlenebilmeyi mutlaka arzu ederdi, ama ikimiz de üniversiteyi bitirdikten sonra evlendik.
-
G. M: Beş yıl nişanlı kaldık. Hemen yüzüğü taktı, kaparlar benim sevdiğimi diye...
- Eşinizi bir cümle ile anlatmanızı istesem, ne dersiniz?
-
G. M: En sıkıldığım anda bile bir sözü ile beni hemen rahatlatır. Merhametlidir. Her zaman onun tarafından çok sevildiğimi hissettirdi bana.
- H. A. M: Her şeyi her zaman iyi tarafından görme huyu vardır. Hiç şüpheci değildir. Ben daha dikkatliyimdir. Mesleğim icabı biraz daha septik, daha dikkatli bakarım. Madalyonun arka yüzünü de düşünürüm. Ben onu dengelerim.
- 'Vali eşiyim' diye mesleğinizi hiç bırakmamışsınız. En zor bölgelerde bile öğretmenlik yapmaya devam etmişsiniz. Neden?
- G. M: 27 yıl çalıştım. 13 yıl bankacılık yaptım. Doğuya atandığımızda da öğretmenliğe başladım. 14 yıl boyunca tarih öğretmenliği yaptım. İki oğlumuz var. Biri 26 yaşında, biri 22. Öğrencilerimin, velilerinin dertlerini dert edinen bir tip olduğum için Avni Bey'e çok sorun anlatırdım. 'Bu sorunları kendi kendine çözmeyi öğrenmelisin,' derdi. Öğrendim de. Sadece tecrübesiz olduğum konularda danışırdım kendisine. Çünkü idareci eşisiniz, yanlış yapılmaması gereken şeyler vardır. Hâlâ da danışırım.
-
H. A. M: Terörün en sıkıntılı yıllarıydı. Silopi'de kaymakamlık görevi ile başladım. Çatışmaların yoğun olduğu dönemde bile Gül öğretmenliği bırakmadı. Hanımla iki oğlumuzu alıp bölgeye gittik. Hiç ayrı kalmak gibi bir şeyi düşünmedik. Öğretmenliğin hakkını hakikaten vermiştir. Neticede ev işleri ile birlikte, çocuklara da iyi baktı, her şeye katlandı. Hanıma borcum çok... Eşim üzerinden baktığımda kadınların ülkemizde yaşadığı o sıkıntıyı ve fedakarlığı çok net görüyorum. Gül'e hayranım. Borcumuz çok, hakkı ödenmez. Çatışmaların sekiz-dokuz saat sürdüğü zamanlar oluyordu. Gül'ü iki oğlumla yalnız bırakıp panzere binip gittiğim çok olmuştur.
- G. M: 24 saat evde Avni'yi beklerdim. Evimizin üzerinden roketler geçerdi. Şırnak, Cizre, Silopi her gün birçok olayın yaşandığı bölgelerdi.
AVNİ BEY 50'SİNDEN SONRA YÜZÜK TAKTI
- Avni Bey'in takıntıları var mıdır?
- G. M: Takıntıları yoktur ama Avni Bey biraz düzenlidir. Titizdir.
- H. A. M: Annem bizi çok iyi yetiştirdi, Allah rahmet eylesin. Gelinlere hazır evlat yetiştirdi; 'Yardımcı olursunuz,' diye... Ütü de yaparım, ev de süpürürüm, gocunmam.
- Başak burcu musunuz?
- H. A. M: Doğum günümü rahmetli anneme soruyoruz, 'Oğlum sen çok sıcak bir günde doğdun,' diyor
. Mersin'e göre sıcak bir günde doğmuşum, haziran mı, ağustos mu, bilmiyorum.
- Normal hayatı özlüyor musunuz?
- G.M: Avni ile yalnız olabilmeyi, Mutlu ailesi olabilmeyi, İstanbul valiliğine tercih ederim. Gerçekten biz ikimiz yalnız başımıza çıksak, Kapalıçarşı'ya gitsek, gezsek, bunları çok özlüyorum. Biz onu Diyarbakır'da bile yaptık. Korumalarımızı atlatıp baş başa, vatandaş gibi gezdiğimiz zamanlar oldu.
MUTLUYUZ, ŞÜKREDİYORUZ
- Çok pozitif bir soyadınız var. Mutluluğunuza etkisi oldu mu?
- H. A. M: Olabilir. Bir şeyi 40 kere söyledin mi olur derler. Mutluyuz, şükrediyoruz. Rahmetli dedem, soyadı kanunu çıkınca böyle bir soyadı seçmiş. O da çok mutlu bir insandı; çok güzel bir tercih yapmış. Allah razı olsun ondan.
- İstanbul'un neresi sizin için çok özeldir?
- H. A. M: Hanımı, Edebiyat Fakültesi'nden çıkışta Beyazıt'ta beklerdim. Üniversite birinci sınıfı burada okuduktan sonra Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne ailesinin yanına gitti. Beyazıt, sahaflar, Laleli benim için özel yerlerdir.
- Yüzüğünüzü çok beğendim.
- H. A. M: Hanımın hediyesi.
- G. M: Gençlikte takmadı, şimdi takıyor. O kadar sevdi ki, şimdi severek takıyor.
- H. A. M: 50 yaşından sonra böyle oluyor herhalde. 50'ye kadar koşuyorsunuz, 50'den sonra tüm bunların muhasebesini yapıyorsunuz. Eksik kalanlar varsa, onları tamamlayayım diyorsunuz. Zamanı iyi kullanmak o kadar önemli ki... Geçen yılları tekrar alabilsem, yaşanmayan ne varsa hepsini içine koyardım. Daha fazla spor yapardım, daha fazla paylaşır, akrabalarımı daha fazla ziyaret ederdim.
-
Keşkeleriniz var mı Gül Hanım?
- G. M: Bana Avni'nin balayı sözü var. Balayı yapamadık. Balayı parasıyla televizyon aldık. O zaman balayı için nakit paramız vardı. Balayı yapmadık, nakit parayla bir televizyon ve halı aldık. 'Seni sonra götüreceğim,' dedi. O günü bekliyorum.
DİYARBAKIR'I ÖZLÜYORUM
- Silopi, Şırnak, Cizre, Siirt, Diyarbakır'da yaşamış biri olarak, barış sürecini eleştirenlere ne söylersiniz?
- H. A. M: Neticede insanlara her zaman iyilik yolunu, uzlaşma yolunu göstermek bizim devlet adamlığı itibarı ile de insan olarak da görevimiz. Barış arayışını, huzur arayışını, birlikte olma arayışını, çorbada tuz misali kim katkıda bulunuyorsa ona bu manada minnet ve şükran duyarım. Kim ki barışın adını söylüyor, ona saygı duyulur. İnsandan daha kıymetli bir şey yok. İnsan huzurlu ve mutlu olmak hakkına sahip. Acı ve gözyaşı insanların hakkı değil. En büyük iyiliğin barışta olduğuna inanıyorum. O merhamet dilini, insanları ikna, doğruya yönlendirme çabasını Diyarbakır'da öğrendim. Türkiye'de bir kadın sorunu olduğunu da. Toplumumuzda kadının uğradığı mağduriyetleri orada çok daha fazla görmenizi sağlıyor. İşsizliğin getirmiş olduğu göçü görüyorsunuz. Bunun toplumda yarattığı travmaları...
- G. M: Kocası beş çocuğuyla yalnız bırakıp gitmiş, yatalak kayınvalidesine bakan kadınlar gördüm.
- Diyarbakır'ı özlüyor musunuz?
- G. M: Evet. İstanbul bir dünya şehri. Enerjisi çok yüksek. Sizi sürekli dinç tutuyor. Bu kadar farklılığın içinde yaşamak ve bunu hissetmek... Bu renklilik insanı daha mutlu kılıyor, sorunları olmasına rağmen. Diyarbakır'da da ben çok mutluydum. Çünkü özellikle bir işe yaradığımı hissediyordum. Bu şehirde de bunu hissediyorum idareci olarak, ama ben bu şehirde olmasam da bu şehir yürür.