Doğumda hormonların dansına eşlik edin !

Oksitosin, endorfin, adrenalin... İsimleri size yabancı gelebilir. Aslında kadınların en doğal süreçlerinden biri olan " doğum " esnasında salgılanan hormonlar bunlar ve muhteşem görevleri var. Eğer izin verirseniz, size doğumdaki var oluşunuzun dayanılmaz hafifliğini yaşatabilir.

Giriş Tarihi: 25.10.2017 14:40
Doğumda hormonların dansına eşlik edin !

Bedenimiz inanılmaz bir donanıma sahip. Her bir bölgemizin, organımızın farklı bir işleyiş ve amacı var. Bu işleyişte bazen hormonlar da devreye giriyor ve bedensel işlevleri kolaylaştırıyor. İşte "Bir kadın nasıl doğurabiliyor ki?" gibi doğum olgusu ile ilgili en çok sorulan bu sorunun cevabı ise tam olarak da bu bahsettiğim durum, yani doğum hormonlarının doğum sırasında birbiriyle uyum içinde harekete geçmeleri, tıpkı bir dans gibi… Doğum hormonlarının gücünü öğrendikten sonra, doğumla ilgili korkunuzu önemli oranda yeneceğinize inanıyorum. Doğumdaki hormonların işlevlerini ve anne ve bebek için doğumu kolaylaştırıcı etkilerini; Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalından Kadın Sağlığı, Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, aynı zamanda da Hypno Birthing Uygulayıcısı ve İDA Sertifikalı Doğuma Hazırlık Eğitmen, Aktif Doğum Eğitimcisi ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Aslı Göker sizler için anlattı.

Bedensel donanımınıza güvenin

Dünya var olduğundan beri kadınlar doğum yapıyor. Elbette bazı hastalıklar, örneğin; diyabet arttı ve buna bağlı iri bebek riski ortaya çıktı veya kadın bedeni aktif olmak yerine sürekli oturur pozisyonda olmaktan esnekliğini kaybetti. Yine de kadın vücudu nasıl ki bebeği oluşturacak kadar mükemmelse ve besleyip büyütebiliyorsa onu doğurabilecek güce de sahiptir. Tıbbi bir sorun olduğunda zaten gerekli bakım sağlanır, ama aslında bu sorunlar hayal edildiği kadar yüksek oranda da değildir. Kadının bedeni tüm hamilelik boyunca kendini bebeğe göre adapte eder. Kalp damar dolaşımından tutun böbreklerin çalışmasına kadar her şey bebeğin sağlığını korumaya göre ayarlanmıştır. Rahim hamilelik için var olan bir organdır, başka fonksiyonu yoktur. Zamanı gelince de doğumu gerçekleştirir. Bebek hazır olduğunda rahim kasılmaları ile bebeği doğum yoluna ilerletir. Bebek de doğuma aktif olarak katılır. Aktif ve pasif hareketlerle dünyaya gelmeye çabalar. Kadının eklemleri gevşer, kasları yol verir ve rahmin kasılmalarına ek olarak ıkınma hissiyle birlikte doğum gerçekleşir. Tüm bunlar doğumu başlatan, sürdüren, gerçekleştiren ve sonunda koruyucu işlevleri olan hormonlar sayesinde meydana gelir.

Günümüz modern kadını, içindeki doğurabilme gücünün farkında olmayabiliyor. Her şeyi kontrol etme arzusunda olan özellikle şehir insanı doğumu da kontrol edebileceğini düşünüp planlayarak doğum yapmaya kalktığında, doğanın mükemmel mekanizmaları da sekteye uğrayabiliyor. Açık havada, doğada vakit geçirip kendini, bedenini, bebeğini dinleyen hamilelerin çok daha rahat olduğunu gözlemliyorum. Bedenlerinin ihtiyaçlarına kulak veren, bol yürüyüş yapıp dinlenen kadınlar vakit geldiğinde içlerinde var olan dişil enerji ve doğurganlık yetisiyle kolayca doğum yapabiliyor ya da eğer sezaryen gerekmişse bunu kabullenip bebekleriyle daha kolay bağ kurabiliyorlar. Zamanını AVM'lerde geçirmiş, son güne kadar çalışmış, stres içinde doğumu aradan çıkması gereken korkunç bir olay gibi gören bir kadını düşündüğünüzde hem doğumun sabır isteyen teslimiyetine kendini bırakamadığını hem de örneğin planda olmayan bir sezaryen gerektiğinde bunun bebeğin sağlığı için olduğunu dahi kabullenmekte zorluk çekebildiğini görüyorum.

Kadınlar vücutlarının içinde bir "can" taşıdıklarının gerçek bilincine vardıklarında hem hamilelikleri daha rahat geçiyor hem de bebek dünyaya gelip "anne" olduklarında değişimi kabullenmeleri daha kolay oluyor. Doğum korkusu; maalesef pek çok sosyal medya ortamı ve kültürel olarak hafızalara işlenmiş olan doğumun olumsuz yönlerine yapılan vurgunun bir mirası. Elbette kadın kendine veya bebeğe bir şey olacak korkusu taşıyacaktır, bu doğaldır. Ancak doğumun kendisinden olan korku, günümüzde öyle bir boyuta geldi ki insanlar sezaryen olarak bu korkudan kurtulmaya çalışıyorlar. Uygun bir doğuma hazırlık eğitimi ile bu korkuların pek çoğunun üstesinden gelinebilir. Anne adayı güvendiği bir ekip ile kendini doğumun akışına teslim edebilir. Unutulmamalıdır ki doğum doktorları ve diğer sağlık profesyonelleri (ebe, hemşire vb) anne veya bebeğin hayatını riske atacak olayları belirlemek ve önlemek üzere oradadırlar. Annenin tıbbi konularda endişe duymaktansa kendini doğuma odaklaması herkesin işini kolaylaştıracaktır.

Korku, adrenalin denilen hormonu arttırıp, ilerlemekte olan bir doğumu durdurabilecek güçtedir. Korku gerginliği tetikler, gerginlik ağrı yaratır ve bu bir kısır döngü halini alır. Dr Dick Read bu olayı yıllar önce, "Korku-Gerginlik- Ağrı" üçgeni olarak tanımlamıştır. Doğum hormonlarının uyumlu bir biçimde çalışmasını bu üçgen engeller. Anne adayı, doktor, ebe, hemşire, doula (doğum destekçisi) bu üçgen oluşmuşsa onu kırarak doğumu yine olağan seyrine oturtma şansı verebilir. Doğum hormonlarının çalışmasına izin vermek buradaki anahtar noktadır.

Hormonların görevleri

Doğumda pek çok hormon salgılanır, ancak üzerinde duracağımız en önemli hormonlarımız "oksitosin", "endorfin" ve "adrenalin"dir. Tek tek önemli olmalarının ötesinde birbirleriyle uyum içinde olmaları gereklidir. Her şeyin doğal akışında ilerlediği, uygun çevre koşullarının sağlandığı bir doğumda bu hormonlar gerektiği anda gerektiği kadar salgılanarak anne ve bebek için görevlerini yerine getirirler.

Oksitosin

Bu hormonun diğer ismi "sevgi hormonu" dur ve cinsel ilişkide, doğumda, emzirmede hatta sosyalleşmede rol oynar. Oksitosin erkeklerde de salgılanan bir hormondur. Rahmi kasan bir hormon olan oksitosin, doğum sonrasında plasentanın ayrılması için gereklidir ve doğum sonu kanamayı durdurmak için de yine oksitosin devreye girer. Rahmi kasıcı özellikte olduğu gibi emzirirken de süt kanallarını kasarak süt akışını sağlar. Oksitosin hormonunun salgılanması pek çok faktörden etkilenir. Kalabalık, gürültülü, ışıklı ve soğuk bir doğum odasında oksitosin salgılanması bozulur. Yukarıda bahsettiğimiz modern çağın kadını bazen kendi kendine bu salınımı engeller. Cep telefonu ile dış dünyayla irtibatta kalmak, saate bakarak doğumun ilerleyişini takip etmek, internetten şimdi hangi aşamadayım diye araştırmak, televizyondan haberleri izlemek gibi kontrolü elden bırakmayan davranışlar beynin sürekli çalışmasına, oksitosin salgısının durmasına ve doğumun ilerleyişinin bozulmasına neden olabilir. Korku ve stres de oksitosini negatif engeller. Hamilenin kendini güvende hissettiği, mahremiyetin en üst düzeyde olduğu, yanında onu destekleyen kişilerin varlığı hamileyi sakin ve gevşemiş hale getirip bol oksitosin salgılamasını sağlar. Aktif doğum pozisyonları, hareket özgürlüğü, rahat olduğu pozisyonda doğum yapabilme ve doğum sonrası annenin bebeğiyle ten tene temas etmesi de oksitosin salınımını en optimum düzeyde tutar.

Endorfin

Bedenin salgıladığı doğal ağrı kesicidir, egzersiz yapanlarda yüksek düzeydedir ve stres veya ağrı sonrası vücuttan dengeleme yapabilme amacıyla salgılanır. Endorfin insanı trans haline sokarak keyif ve mutluluk verir. Endorfin doğum zamanındaki kasılmaların yaşattığı ağrı duygusunu dengeler ve kasılmalar arası dönemde annenin başka bir boyuta geçerek dış dünyayla ilişkisini koparır. Doğum sonrasında anne ile bebek arasındaki bağın kurulmasında etkilidir. Bebeğim Parasempatik sistemin hormonudur ve iyileşmeyi, iyi olmayı, iyi hissetmeyi sağlar. Endorfin adeta ağrının panzehiri olduğu için epidural anestezi uygulanan doğumlarda veya planlı sezaryen ile olan doğumlarda daha az salgılanır bu da kimi zaman emzirme problemleri veya melankoli hallerine sebep olabilir. Bu durumlarda anne ile bebeğin bol bol çıplak tenle temasını sağlamak telafi edici olacaktır.

Adrenalin

Tehlike durumlarının hormonudur ve vücudu korumak için salgılanır. Klasik tanımı "dövüş veya kaç" hormonudur. Korku ve stres anında salgılanan adrenalin, örneğin sizin yanan bir evden koşarak kaçmanızı veya suya düşen köpeğinizi kurtarmak için düşünmeden atlamanızı sağlar. Doğum sürecinde salgılanan adrenalin ise doğumun ilerleyişini durdurur, oksitosini ve endorfini engeller, rahme giden kan akışını azaltır ve şiddetli ağrı duyulmasına neden olur. Anne kendini güvende hissetmiyorsa adrenalin salgılar. Dolayısıyla yine aynı noktaya gelmiş oluyoruz. Anne kendine, bebeğine ve doğum ekibine güvenirse, uygun koşullarda doğumuna odaklanırsa ve akışa teslim olursa rahat bir doğum yapacaktır. Adrenalin salgılanmasına bebek doğarken ise ihtiyaç vardır. Anneye enerji verir, ıkınmasını kolaylaştırır ve bebeğe geçerek kalp atımını hızlandırır, nefes almasını kolaylaştırır ve aktif olmasını sağlar. Bu son aşamadaki adrenalin kendiliğinden, yeterli miktarda vücudun ihtiyacı kadar salgılanır ve doğal bir doğumun sonunda cin gibi gözlerle bakan bebekler oksitosin, endorfin ve adrenalin hormonlarını en uygun dozlarda almış bebeklerdir. Özetlersek doğumda hormonların uyum içinde salgılanabilmesi için sessiz, loş, sıcak bir ortamda mahremiyet sağlanmalı, annenin "düşünmesi"ne sebep olacak sorular sorulmamalı, onun kendi içine dönmesine izin verilmeli, bunlar olurken de anne ve bebeğin sağlığı için orada her daim bir ekibin hazır olduğu güveni verilerek destek duygusu pekiştirilmelidir.

Doğum sonrasına etkiler

Doğumdan sonra oksitosin salgılanmaya ve rahim kasılmaya devam eder. Böylece doğum sonu kanama miktarı kontrol altında tutulur. Emzirme için gerekli olan prolaktin hormonu sütün üretilmesinde rol oynarken oksitosin süt kanallarının kasılmasını ve sütün akışını sağlar. Yolunda ilerleyen müdahalesiz bir doğumda bunlar kendiliğinden olur. Planlı sezaryenlerde ise bebek henüz doğuma hazırım sinyali vermeden ameliyat ile bulunduğu yerden çıkarıldığından, hiçbir doğum hormonu doğal akışında salgılanmaz. Tıbbi gereklilik durumunda elbette planlı sezaryen yapmak zorunda kalırız. Örneğin; doğum yolunu kapatan plasenta previa gibi riskli durumlarda doğumun başlamasını beklemek mümkün değildir. Tıbbi gereklilikleri bir kenara ayırmak gerekir. Ancak pek çok durumda bebeğin hazırım sinyalini vermesini beklemek mümkündür. Burada tabii ki hastanenin ve ameliyathanenin koşulları da etkilidir. Doğumun kendiliğinden başladığı andan sonra sezaryen yapmak, oksitosin salgılanmasına da izin verdiği için oksitosinin olumlu etkisinden yararlanma imkanı da olacaktır.

Sağlıklı bir doğum için bunlara dikkat edin !

Anne adayları öncelikle kendi beden ve ruh sağlıklarına özen göstermeliler. Bilgi kirliliğinden uzak durup güvenilir kaynaklardan, doktorlarından, ebe ve hemşirelerinden doğumla ilgili sorularına yanıt aramalılar. Yine güvenilir doğuma hazırlık eğitimlerine mümkünse eşleriyle katılıp hamilelik, doğum, aile olma, doğum sonrası bakım, doğum psikolojisi ile ilgili hazırlıklarını tamamlamalılar. Kadınlar bedenlerine ve bebeklerine güvenirse keyifli bir hamilelik ve doğum geçirmeleri daha olasıdır. Olabilecek tıbbi komplikasyonlar için sağlık ekibi zaten gerekeni mutlaka yapacaktır. Anne adayının, beslenmesine dikkat edip çok kilo almaması, açık havada hareket etmesi ve dış dünyadan kendini soyutlayacak ortam yaratması önemlidir. Bu soyutlama dua ederek de olur, meditasyon yaparak da, müzik dinleyerek de… Önemli olan bebeğiyle iletişim kurabileceği, günlük koşuşturma içindeki stresten uzaklaşabileceği kendine ait bir zaman yaratabilmektir. Doğuma hazırlık eğitimlerinde bunun nasıl yapabileceğinin çeşitli örnekleri anlatılıyor. Bu anlamda bu eğitimlere de önem veriyorum. Doğumu yapacak olan, kadının kendisidir. Dolayısıyla en büyük desteği "içinden gelen güç" olacaktır. Hedef, anne ve bebek için en sağlıklı olan yolla doğumu gerçekleştirmektir. Anne adayı bu amaçla kendisi için uygun koşulları talep edebilmeli, doktoruna güvenmeli ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir.

Duygularımız hormonların kontrolünde

Herkesin doğumu biricik ve kendine özeldir. Her anne ve bebek bu özel anı en sağlıklı, en güzel haliyle yaşama hakkına sahip olmalıdır. Bugün için bilimin bilebildiği kadar konuşuyoruz ve elbette bilmediğimiz daha çok şey var, ama şurası kesin ki robot değiliz. Duygularımız hormonların kontrolünde ve önceliğimiz her zaman anne ve bebeğin sağlığıdır. Doğumhaneden veya ameliyathaneden gülen bir yüzle çıkan herkes kazanandır ve en büyük gücümüz sevgidir.
Doç. Dr. Aslı Göker

Hazırlayan: zuhal EYÜBOĞLU

ARKADAŞINA GÖNDER
Doğumda hormonların dansına eşlik edin !
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA