Doğum kendiliğinden başlamalı
Dünya Sağlık Örgütü'nün doğuma götüren uygulamalar başlığı altında yayınlanan ilk önerilerinden biri, doğumun kendiliğinden başlamasına izin verilmesidir. Bebeğin anne karnında yeterince büyüdüğünün tek kanıtı, doğumun kendiliğinden başlamasıdır. Lamaze örgütü ve diğer birçok doğuma destek veren örgüt, manifesto veya felsefelerinin ilk sırasına; doğumun normal, doğal ve sağlıklı olduğunu koymuşlardır. Peki, "normal" tanımı nedir? Lamaze International normal doğumu şöyle tanımlar: Normal doğum, kendiliğinden başlayan ve gereksiz müdahalelere uğramayan doğum şeklidir. Mayıs 2012'de 3 büyük Amerikan Ebelik Birliği, normal fizyolojik doğumu, ortak deklarasyon yayınlayarak şöyle tarif ettiler: Normal doğum, gücünü anne ve bebeğin doğuştan gelen insani kapasitesinden alan doğum şeklidir. Bunun üzerine doğumun fizyolojik karakterlerini tanımladılar ve birçok rutin müdahalenin bu fizyolojiyi bozduğunu vurguladılar. İstanbul Doğum Akademisi olarak bizim normal doğum tanımımız şöyle; "Kendiliğinden başlayan, doğal hormonların aktif olarak salgılandığı, mümkün olduğunca müdahalelerin yapılmadığı, doğumdan hemen sonra anne ve bebeğin çıplak olarak buluştuğu ve mümkün olduğunca uzun süre bir arada kaldıkları doğum şeklidir."
Doğumun başlatılmaması için nedenler
Akademimizin doğum felsefesi olan "Keşkesiz Doğum" felsefesinde bu tanım içinde en önemli 2 madde, "doğumun kendiliğinden başlaması" ve müdahaleler için kullanılan "mümkün olduğunca müdahalesiz"dir. Kadın bedeni doğum yapmak için yaratılmıştır ve doğum, bebek ve annenin birlikte başlattığı ilk spontan eylem olacaktır. Beden son günlerinde zaten doğuma hazırlanır. Relaksin ve progesteron gibi birçok hormonun aktifleşmesi ile beraber rahim ağzı yumuşar, öne doğru gelir, hatta anne daha hissetmeden açılma gerçekleşir. Bu eylemi durdurmak ve kendi tespit ettiğimiz yapay bir doğum günü belirlemek, birçok sorunu da birlikte getirecektir. Bunların en başında daha tam olgunlaşmadan alınan ve akciğer problemleri nedeniyle bakım gerektiren bebekleri sayabiliriz. Bunun yanında yapılan çalışmalar, bebek beyninin 41 haftaya kadar geliştiğini göstermektedir. 35-41 hafta arasında bebeğin beynindeki kortikal beyaz tabaka 5 kat artış göstermektedir. Bu durum bile sorunu olmayan bebeklerde doğumun başlatılmaması için yeterli bir nedendir. Doğumun başlaması, doğal doğum hormonlarının da aktif olarak salgılanmalarını sağlar. Bunlar arasında sevgi hormonu olarak bilinen oksitosin, doğumun rahat geçmesini sağlayan ve bağlanmadan da sorumlu olan endorfin ve annenin hem doğum anı hem sonrasında daha güçlü bir bakım vermesine neden olan adrenalin ve doğum sonrasında emzirmeden sorumlu olan prolaktin sayılabilir. Doğumun yapay başlatılması (yani önemli tıbbi bir gerekçe yokken başlatılması) veya planlı sezaryen sonrasında anne, bu hormonların yanı sıra kim bilir henüz keşfedemediğimiz birçok hormonal sistemin avantajlarını almadan doğum yapar. Anne ve bebeği kendilerini birdenbire dış dünyada hazırlıksız olarak karşı karşıya bulur ki, bu durum anne ve bebek bağlanmasını negatif yönde etkiler. Bu durum ise erken ve geç emzirme sorunlarına neden olur.
Müdahaleler rutin olarak yapılmamalı
Bir diğer konu da müdahalelerin rutin olarak yapılmamasıdır. Doğumdaki bazı müdahaleler arasında doğumun başlatılması, serum takılarak annenin aç bırakılması, lavman, doğumun hızlandırılması amacı ile suni sancı denilen oksitosin kullanılması, sürekli bebek kalp atışlarının takibi, vakum uygulanması, epizyotomi denilen vajinal kesi ve ağrı kesici olarak epidural analjezi sayılabilir. Normal doğum, müdahalesiz doğum olmak zorunda değildir. Bazı müdahaleler anne-bebek yararına kullanılabilir ve doğumun doğallığını bozmaz. Önemli olan müdahalelerin kanıta dayalı tıp bulguları ışığında, anne onayı ve yardımı alınarak uygulanmasıdır. Bu sayede bazı zor ve uzun doğumlarda müdahalelere rağmen anne ve bebek için optimum tatmin elde edilebilir. Tüm dünyada karşı olunan; müdahalelerin yapılmaması değil, yararı ispatlanmamasına rağmen rutin olarak uygulanmalarıdır. "Anne ve bebek dostu doğumlar"ı savunan doğuma hazırlık kurslarının amaçlarından biri de kurs sonrasında ailelerin, doğumdaki müdahaleler, uygulanmaları, bilgilendirilmeleri ve kararlara aktif katılımları konusunda daha etkin rol alacakları seviyeye gelmeleridir.
Doğumun en büyük yadımcıları; hormonlar
"Hamileliğin son günlerinde anne adayının bedeni ve bebek yavaş yavaş doğuma hazırlanır. Relaksin gibi salgılanan hormonlar sayesinde hem pelvis eklemlerinde bir gevşeme ve açılma olur hem de rahim ağzı gittikçe yumuşamaya, hatta incelmeye başlar. Doğuma yaklaşık 1-2 hafta kala, rahimdeki hazırlık dalgalarının da desteği ile bebek, başını yavaşça pelvise yerleştirir. Bunu birçok anne adayı hisseder. Bebek, akciğerlerindeki gelişme tamamlandığında ve tam olarak hazır olduğunda, anne adayını uyaran bazı hormonlar salgılayarak kendi doğumunu başlatacak ilk sinyalleri verir. Doğumun nasıl başladığı hala bilinememektedir. Ancak şu bilinmektedir: Bebekler ne zaman doğacaklarını bilirler. Doğum dalgaları, beyinden salgılanan oksitosin hormonu tarafından yönetilir. Bu hormon kana aralıklı olarak salgılandığından dalgalar arasında annenin yeterli dinlenme süreleri olur. Oksitosin hormonunun bir diğer adı sevgi hormonudur. Buna şaşırmamak gerekir; çünkü orgazm, doğum ve emzirmenin ortak hormonudur. Sadece kadında değil, erkekte de salgılanır. Oksitosin salgısı, bebeğin başının önce rahim ağzı sonra da vajina duvarlarına baskısı ile artar. Her bir dalgada bebeğin yaptığı bu basınç sayesinde bir yandan oksitosin salgısı artarken diğer yandan da rahim ağzı yavaş yavaş açılır. Artan oksitosin salgısı nedeniyle dalgaların sıklığı ve şiddeti yükseldiğinde beden anne adayına yardıma hazırdır. Beyinden salgılanan ve doğal bir ağrı kesici veya mutluluk verici hormon olan endorfin sayesinde bu dalgaları çok daha rahat karşılayabilirsiniz. Endorfin, morfin benzeri güçlü bir ağrı kesici, hatta uyuşturucu bir maddedir. Birçok sporcuda salgılanır ve spordan alınan zevki arttırır. Morfin benzeri etki nedeni ile anne adayları kendilerini başka bir dünyada gibi hissedebilirler. Bu hormon, anne adayının doğumda zaman kavramını yitirmesine ve kendi içindeki güce odaklanmasına yardımcı olur. Doğumdaki anne-bebek bağlanmasında da, oksitosin ile birlikte rol oynar. Bu ikisi birçok kadının doğumdan zevk almasının kaynağı olan temel hormonlardır. Ancak oksitosin çok utangaç bir hormondur. Optimum şartlar sağlanmazsa, hemen kaçar. Optimum doğum şartları için; mahremiyetin sağlanması (gereksiz kişilerin odada olmaması, doğum masalarının kapıya bakmaması, anneye saygı), oda ısısının uygun olması (özellikle soğuk doğum odaları doğumun ilerleyişini bozar, aşırı sıcak bir odada da annenin enerjisi düşer) gürültü ve kalabalığın olmaması (aşırı amigo tarzı "ıkın, ıkın" diyen bağırışlar doğumda istemediğimiz şeylerdir.), ışıkların aşırı parlak olmaması (parlak ışıklar korteksin, yani düşünen beynin çalışmasına neden olacağından oksitosin salgısını azaltır.) gerekir. Eğer bunlar sağlanmaz ve korku veya strese bağlı olarak tehlike anında salgıladığımız adrenalin hormonu devreye girerse doğumun açılma döneminde oksitosin salgısı azalır. Dolayısıyla dalgalar da azalabilir. Bunu önlemenin en güzel ve kolay yolu, mahremiyete saygıdır ki, bu doğum yapan her anne adayının temel hakkıdır. Oysa adrenalinin bir miktar salınımı, doğumun ikinci dönemi olan bebeğin doğuşunda pozitif etki yaratır. Adrenalin bu aşamada anneye güç ve enerji getirir. Aktif doğum için daha dik pozisyonlara doğru geçmenizi sağlar. Bu sayede yer çekiminin de desteklediği aktif dik pozisyonda ıkınma daha kolay olur. Bu adrenalin, kordon sayesinde bebeğe de geçer ve doğuma yakın bu anlarda bebeğin kalp atışlarını destekler, doğum sonrası bebeğin gözlerinin açık ve aktif olmasını sağlar. Bu sayede bebek bir yandan dış dünyaya ve ilk nefesine hazırlanırken diğer yandan annesinin ilgisini çekmeyi de garantilemiş olur. Doğumdan hemen sonra bebeklerin tek ihtiyacı anne göğsü ile buluşmaktır. Pek çok doğumda kordon çok hızlı bir şekilde kesilir. Oysa kordon kesilmeden anne karnına konulan bebeklerin hayata geçişleri güvenle olur. Bebek annesindeyken üşümez. Çünkü annesinin teni sayesinde vücut ısısını korur. Anne sesi ve kalp atışını duyduğu için kendini güvende hisseder. Kan şekeri daha iyi ayarlanır. Bunu yapmanın başka bir faydası daha vardır; o da bebeğin steril doğan bağırsak florası, hastane mikropları yerine annenin dost cilt mikropları ile tanışır. Bu durum, ilerideki birçok sindirim ve alerji problemlerini önler. Bebekler aslında bırakıldığında, el ve ayak hareketleri ile memeyi kendileri bulabilirler. Bu hareketler annede oksitosin salgısını arttırır ve bu sayede plasenta çok daha az kanama ile kolayca dışarı atılabilir. Doğumdaki hormonal orkestrasyonun en önemli üç elemanı olan oksitosin, endorfin ve adrenalin; kendiliğinden başlayan ve müdahale edilmeyen doğumlarda maksimum seviyede salgılanarak, doğumun anne-bebek tarafından en doğal ve coşkulu olarak hissedilmesine rehberlik ederler. Doğum sonrası anne ve bebeğin mümkün olduğunca uzun bir süre ten tene çıplak teması, emzirmenin yaklaşık 20 dakika içinde başlamasının ve hayata daha güvenli bir başlangıcın garantisi olacaktır." Bu, "uygun destek"le her gün gördüğümüz anne ve bebek dostu doğumlardan birinin gerçek öyküsüdür. Anneler ve babalar içlerindeki içgüdüsel güç sayesinde zaten doğuma hazırdırlar. Tek yapılacak şey, bu doğum gücüne inanmak olacaktır.
Doğum nasıl başlar?
Ailelerin en sık sordukları ve merak ettikleri sorulardan biri de budur. Doğumun başladığını anlayamamaktan korkarlar. Bu durum biraz da şehrin getirdiği planlı yaşama ve kontrol etme alışkanlıklarının bırakılamamasına bağlanabilir. En büyük korkuları da trafiğin sıkışması ve hastaneye yetişememektir. Bu durum belki biz eğitmen ve uzmanlar için basit gelebilir, ancak ciddiye alınması gereken bir korkudur. Çünkü durumun aslını anlattığımızda, sonrasında çiftlerde görülen rahatlama açıkça fark ediliyor. Son haftalarda hazırlık kasılmaları denen Braxton Hicks kasılmalarını/dalgalarını birçok anne yaşayacaktır. Ve bir gün bu dalgalar sıklaşmaya, arası kısalmaya, süresi uzamaya başlayacaktır. Bu kasılmalar (biz dalga demeyi tercih ediyoruz, çünkü dalgalar gibi düzenli ve aralıklı gelir) 5 dakikada bir gelip yaklaşık 30 saniye devam ettiğinde doğumun gerçekten başladığını düşünebilirsiniz. Emin olunamayan durumlarda dinlenme, duş alma gibi aktivitelerle dalgalar azalıyorsa beklemek için hala zaman vardır. Birçok kadın bu dalgaları doğumunun başladığı söylenene kadar rahat karşılarken, doğumun başladığı söylendiği andan itibaren ağrı olarak algılayabilir. Bu, beynin algı kapasitesi ve bilinçaltı şartlanmalarla ilgilidir. Claudia Panuthos, yazdığı "Doğum Yoluyla Değişim" kitabında ağrı algısını, doğumun psikolojik etkilenimlerini ve doğumdaki zihin algılarının nasıl etkilendiğini anlatır. Doğumu başlayan bir kadının önünde iki seçim vardır. Ya her kasılmayı/dalgayı ona acı veren bir tecrübe olarak yaşayacak ya da her dalga için zihin algısını değiştirecek ve dalgaları baskı, basınç gibi duyularla tanımlayacaktır. Bu algılama, bazı kadınlarda doğuştan ve yaşam biçiminden dolayı kendiliğinden vardır. Bu kadınlar doğumu doğal, fizyolojik ve yaşanması gereken güzel bir tecrübe olarak algılarlar. Doğum başladığında da tüm kontrolü doğaya ve bedenlerine bırakırlar. Onlarda fazladan bir güç yoktur, tam tersine eksik olan bir duygu vardır; korku. Dr. Grantly Dick Read, rahat doğum yapanlarda korku faktörünün daha az olduğunu 1940'da keşfetmiştir. Bu sayede bir yandan tüm hormonlar optimum düzeyde çalışarak doğumun itici gücünü oluştururlarken diğer yandan da anne adayı kaslarını serbest bırakarak ve doğru nefesler alarak çalışan rahme ihtiyacı olan oksijen ve besinlerin iletilmesini sağlar. Optimum çalışan güç, serbest bırakılan beden sayesinde önündeki yolda engelle karşılaşmaz ve yolcu bu güç ve yol uyumunun içinden yumuşak bir geçişle dünyayla buluşur. İşte bu kadınların doğumda hissettikleri tek şey, bırakma ve bebeğin baskısının yarattığı gerilme hisleridir. Bu hisler hormonların da yardımı ile bazı kadınlarda orgazma varan coşku ve mutluluk duyguları uyandırır.
Kesin doğum bulguları
Gerçek doğum bulguları başladığında eskiden anne adayının tek bir seçeneği vardı: Hastaneye gitmek ve muayene olmak, doğum başlamadıysa geri dönmek, başladıysa hastanede kalmak. Oysa şimdi başka bir seçenek daha var: Özel ebe ile çalışmak. Anne adayı, daha önceden tanıştığı ve anlaştığı bir ebeyi, doğumun kesin bulguları başladığında eve çağırabilir. Eve gelen ebenin çantasında güvenliği sağlayan her türlü tıbbi alet ve ilacın yanı sıra, muayene imkanı da doğar. Bu sayede hastane eve taşınmıştır. Ebe gerekli muayene ve bebekle ilgili ölçümleri yaptıktan sonra doktora haber verir ve ekip çalışması tamamlanmış olur. Böylece anne kendine ait ve güvende hissettiği evinde daha uzun süre kalabilecektir. Doğumun yavaş fazı da evde geçer. Hastaneye gitme kararını aile, ebe ve doktor hep birlikte vereceklerdir. Bu kararları ailenin doğuma bakışı, ebenin tecrübesi, bebeğin risk faktörleri ve hastaneden uzakta olanlar için trafiğin durumu etkileyecektir. Özellikle suyu erken gelen hamilelerde doğumun kendiliğinden başlaması uzun sürer. Bu durumda evin güvenli ve sıcak ortamı, doğumun başlamasını kolaylaştıracaktır.
Yaklaşan bulgular
Doğumun kesin başlama bulgularının yanında bazı ipuçları vardır ki; doğumun yakında başlayacağının göstergeleridir. Bunlar;
Braxton-Hicks / Hazırlık Dalgaları: 36 haftadan itibaren başlayabilirler ve günde 10 kereye kadar 5-10 saniye süreli kasılmalar yaratırlar. Bunlar ağrısız kasılmalardır. Bir yandan bebeğin başını pelvise yönlendirirken diğer yandan da rahim ağzının yumuşamasını ve doğuma uygun hale gelmesini sağlarlar.
Nişan: Hazırlık kasılmalarına bağlı olarak rahim ağzındaki sümüksü tıkaç atılır. Bu mukus tıkacın atılmasına bazen hafif pembe bir akıntı bazen de hafif bir kanama eşlik eder. Doğumun yaklaşık 3 gün içinde başlayacağının habercisidir.
Dışkılamada yumuşama: Doğumun başlamasından hemen önce dışkıda yumuşama görülür. Bu, doğumu başlatan hormonların etkileri sonucu olur. Doğa sanki kendi doğal lavmanını da yapmıştır.
Nefes almada rahatlama: Bebeğin pelvise yerleşmesinin bir göstergesidir. Anne daha rahat nefes alabildiğini hisseder. Halk arasında bebeğin kanala girişi olarak da bilinir.
Enerji patlaması: Doğumdan hemen önce anne adayına müthiş bir enerji gelir. Eskiden birçok hamile, doğuma ev temizliği yaptıktan sonra gelirlerdi. Günümüz şehir kadınlarını ise alışverişe çıkarken buluruz. İşin şakası bir yana hamileler, doğumun son günlerinde dinlenmeleri yönünde desteklenmelidir.
Sık idrara çıkma: Bebeğin pelvise girmesinin ve bu sayede idrar torbasına baskının artışını gösterir.
Doğumun aşamaları nelerdir?
Doğumun dört ana aşaması vardır;
Rahim normalde yuvarlak bir kese görünümünde olan, gövde ve ucunda 2-4 cm uzunluğundaki rahim ağzından oluşur. Rahim ağzı bebek yeterince büyüyüp doğumu başlatana kadar kapalıdır ve bebeğin koruyucusudur. Açılma bölümünde dalgalar sayesinde bebek başı rahim ağzına doğru itilir. Rahim ağzı öyle bir dokudur ki bu itilmeler sırasında yavaş yavaş incelir ve her bir dalga ile birlikte rahim ile tamamen bütünleşir. Buna doğumda rahim ağzının incelmesi veya silinmesi denir. Artık rahim tek bir organ haline gelmiştir. Bu aşamadan sonra bebek başının baskısı, rahim ağzında açılma sağlar. Rahim ağzı, bebek başı kadar açıldığında doğumun açılma dönemi biter ve doğum bölümüne geçilir.
1) Açılma dönemi
Açılma dönemi kendi içinde de bölümlere ayrılır;
Yavaş faz: Doğumun başındaki evredir. Herkese göre farklılıklar gösterir. Hamilenin dinlenmesi gereken bir dönemdir. Dalgalar nispeten daha seyrektir.
Aktif faz: Doğumun hızlandığı bir dönemdir ve annenin desteklenmesi gerekir. Eğer anne doğumla ilgili eğitimlere katılmışsa nefes ve gevşeme çalışmalarını uygulamaya başlayacağı bölümdür. Uygun destekle çok daha kolay deneyimlenecektir.
Geçi fazı: Bu bölüm bir yandan rahim ağzında açılma yaşanırken diğer yandan da bebeğin aşağı inmeye başladığı dönemdir. Nispeten daha yoğun ve sık dalgalar gelir. Bebeğin başı dalgaların baskısı sonucunda rahim ağzında açılmayı sağlar. Ancak 8 cm ve sonrasında bu açıklığın yanında bebek başı yavaş yavaş aşağıya inmeye başlar. Hızlanan dalgalarla birleştiğinde anne artık değişik hisler içindedir. Aile doğumun en fazla pes edebileceği, en çok epidural analjezi isteyebileceği, hatta sezaryen için baskı yapacağı noktadır. Artık yapamayacaktır ve doktordan bir şey yapmasını ister. Baba adayı eğitimlere katılmadıysa bu noktada çok zorlanır. Bilmeyen baba, bu aşamada anneyi kurtarma rolünü savunursa doğumun tüm gidişi bozulabilir. Burada kurtarıcı rolünde değil, destek rolünde olduğunu kurslarda öğrenecektir. Kurtarıcı doktordur ve o zaten görevini yapmaktadır. Doğum destekçisi ve babanın rolleri anneyi sürekli desteklemektir, yargısız, stressiz, müdahalesiz. Bu aşamada panik yapan kişiler odadan çıkarılmalıdır. Evet, anne zorlanmaktadır ama işin güzel yanı bu fazın hemen ardından bebek gelecektir. Bu aşamaların bilinmesi doğumda oluşabilecek müdahaleleri azaltır. Yapılacak tek şey vardır. Hamile ile empati kurmak, dokunmak, sarılmak, mekan değiştirmek, masaj yapmak ve en önemlisi her şeyin iyi olduğunu söylemek... Çünkü anne kendisine bir şey olduğunu sanabilir. Her şeyin yolunda olduğunu duymak onu rahatlatacaktır. Bu aşama profesyonel bir doğum destekçisine en çok ihtiyaç duyulan aşamadır. Bu doğum destekçisi bir ebe, bir doğum psikoloğu veya doula'lık eğitimi almış herhangi bir kişi olabilir. Doğumda doğum destekçisi varlığı durumlarında; anneye yapılan müdahalelerin azaldığı, doğumda ilaç kullanımı ve sezaryen oranlarının çok daha düşük olduğu saptanmıştır.
2) Doğum
Doğum açılma döneminin tamamlanmasından sonra başlar. Bebek başı her bir dalga ile birlikte aşağı doğru inmeye başlar. Bu aşamada acele edilmemeli ve doğumun kendi ritmine saygı duyulmalıdır. Çünkü bebek başı yeterince aşağı indiğinde, annede ıkınmalar doğal olarak başlatacaktır. Bu ıkınmalar sırasında annenin doğru nefesleri kullanması ve aktif, dik pozisyonları tercih ederek yerçekiminin destekleyen etkisinden faydalanması önemlidir. Doğum masada yapılacaksa bile son ana kadar aktif, dik pozisyonlar kullanılmalıdır. Ailenin tercihi doğrultusunda annenin her pozisyonda doğumu da desteklenmelidir. Bunlar arasında yan yatar pozisyon, çömelme pozisyonu, ayakta pozisyonlar, diz-dirsek pozisyonları sayılabilir. Bu aşamada süreye saygı duyulur ve doğum hızlandırılmazsa, doğru nefes teknikleri ve desteklerle müdahalesiz bir doğum mümkün olabilecektir.
3) Plasenta çıkışı
Bebek çıktıktan sonra derhal anne göğsüne verilerek Ten Tene Temas sağlanması, oksitosin salgısını tetikleyeceği için plasentanın kendiliğinden çıkışı kolaylaşacaktır. Plasenta çıkışı için, annenin bebekle buluşma dışında aktif bir şey yapmasına gerek yoktur.
4) Doğum sonrası
Nispeten ihmal edilen bir dönemdir. Bebek çıkmış ve herkes bir rahatlama içindedir. Ancak anne ve bebek arasındaki o en kritik saatler ihmal edilmektedir. Bu kritik saatler anne ve bebek bağlanmasında çok önemlidir ve özenle korunmalıdır. Ancak maalesef bu dönem, ülkemizdeki rutin uygulamalar nedeni ile bakım adı altında bebeğin başka bir odaya götürülmesi ile sonuçlanabilmektedir. Oysa bu aşamada anne ve bebeğin tek ihtiyacı, ten teması ile bir arada kalmaları ve mahremiyetlerinin korunmasıdır. Birçok aile doğum sonrasına yeterince hazırlanmadan geçerler ve kendilerini büyük bir kaosun içinde bulurlar. Bebek yanlarındadır, ama odaya giren çıkanlar nedeniyle anne-bebek bağı tam olarak kurulamaz. Eğer anne güzel bir doğum yapmışsa, yaşadığı duyguları sindirebilmesi ve bebeği ile tanışıp emzirebilmesi için ona süre vermek gerekir. Bu durum eve gidildiğinde de geçerlidir. Ev ortamında kimin işleri yapacağı önceden belirlenmeli, gelen büyükler bebek sevmekten çok, anneyi rahatlatmanın yollarını aramalıdırlar. Doğum gibi, doğum sonrası için de bir hazırlık gerekir.
Hazırlayan: Zuhal K. EYÜBOĞLU