"OYUN FORMATINDAN UZAKLAŞMAYIN"
Prof. Dr. Kasap, oyunun çocuğun motorsal, bilişsel ve değerler gelişiminin anahtarı olarak görüldüğüne değindi. Prof. Dr. Kasap, "Yedi yaşa kadar etkinliklerde neşe verici faktörler ön plandadır. Devamında hareket eğitimi yine oyunla verilmelidir. Çocuğun yaşına uygun sporu belirlemek yerine, çocuğun kendi içindeki sporcuyu keşfetmesine olanak sağlayacak öğrenme çevresini sunmamız gerekiyor. Dört yaşından itibaren yüzme, jimnastik ve atletizm gibi spor dalları, oyun formlarından uzaklaşmadan çocuğa sunulmalıdır" diye konuştu.
Genlerin çocuğun geleceğini sınırladığını fakat her şeyin yaşanan çevrede öğrenildiğinin de unutulmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kasap, "Aynı sportif özelliklere sahip çocuklardan bazıları göğüs göğse mücadeleyi, bazıları bireysel yarışmayı, bazıları ise filenin arkasında kalmayı tercih edebilir. Çevresinden hırslı, saldırgan ya da korkuyu da öğrenebilir. Önemli olan çocuğun kendi felsefesine uygun sporu seçebilmesine zemin hazırlamaktır" dedi.
"10 ÇOCUKTAN SADECE İKİSİ BİLİNÇLİ OLARAK SPOR YAPIYOR"
Türkiye'de çocukları sporla tanıştırma konusunda eksikler olduğunu belirten Prof. Dr. Kasap, 'Türkiye'nin Spor Kültürü' araştırmasının da verilerini paylaştı. Buna göre 5-13 yaş grubunda 10 çocuktan 2'si bilinçli olarak spor yapıyor. 100 aileden sadece 1'i çocuklarını spora yönlendirmeden önce araştırma yapıyor. Bu noktada asıl işin ailelere düştüğünü dile getiren Prof. Dr. Kasap, şöyle devam etti:
"İnsan yaşamının temelleri ailede atılır. Bu sebeple çocuklarınızın fiziksel ve ruhsal gelişimlerine katkıda bulunmak için mümkün olan en kısa zamanda onları sporla tanıştırın. Bunu yaparken de çocuğunuzun fiziksel ve duygusal güvenlik alanlarının yanı sıra duyuşsal değerlerini gözetin. Ailenin spor yaparken ve izlerken takındığı tavır, kullandığı dil, benimsediği adil oyun yaklaşımları çocuğun bu alanda biçimlenmesinde etkilidir. Çocuğun icra ettiği spor dalında daima olaylar tartışın fakat çocuğun performansını tartışılmayın. Özellikle ilkokul çağındaki spor eğitiminde bilinçsiz rekabet, çocukların üzerinde travma etkisi yapabiliyor. Kendi aralarında dahi yenilgiye uğrayan çocuklar, yenilginin aşağılandığı yarışmalarda, kendilerini 'tacize uğramış' gibi hissedebilirler. Bu ise çocukların düşmanlık hislerinin gelişmesine neden olabilir."