Çocuğun yalan söylemesiyle etkili bir mücadele için öncelikle yalanın ne tür olduğu bilinmeli.
Yetişkinler çocuğa iyi birer örnek olmalı ve davranışlarında, çocuklarında görmek istemedikleri hatalara yer vermemeli. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş bir çocukta altta yatan ruhsal bozukluklar mutlaka değerlendirilmeli. Bazı kişilik bozukluklarında ve ruhsal hastalıklarda kişi yalan söylemeye daha yatkındır. Bir uzman gözüyle yalanın niteliği ele alınmalı ve önlem alıcı yöntemlere başvurulmalı.
Sık sık ne yaptıkları ya da ne gördükleri çocuklara anlattırılmalı, çeşitli bahanelerle davranışlarının nedenleri ve hataları sorulmalı. Endişe düzeyi yüksek olan bir çocuk eğer kaygı ve çekingenlik yüzünden yalan söylememişse, ona güven verilmeli, öfke ve kınama tepkilerinden kaçınılmalıdır.
Oluşmuş bir yalan karşısında mücadele, kötünün iyisini yapmaktan başka bir şey değildir. Yalan söyleme davranışını iyileştirmek önlemekten daha zordur. Önemli olan, çocuğu yalana itecek durumlara meydan vermemektir.
Çocuklarının kendileriyle birlikte ya da kendi yerlerine yalan söylemelerini isteyen ailelerin sayısı, ne yazık ki az değildir. Bunlar davranışlarının sonuçlarını küçümser, haklı nedenler gösterirler, hatta bununla eğlenirler. Çoğunlukla yalan böyle bir örnekten kaynaklanır.
Yalanın engellenme biçimi çocukta gerilim yaratabilir. Aşırı kızgınlık, çocuğun yalanını engellemek açısından olumsuz bir davranıştır. Bu yolla yaratılan suçluluk duygusu, çocuğu yalandan uzaklaştıracak yerde, daha çok yaklaştırır.
Yalan söyleyen çocuk bu mücadeleyi anlamlı, onun iyiliği için böyle davranıldığını bilmeli. Burada bir güç gösterisi değil, yardım söz konusu olmalı ve ona güven vermeli.
Yalan kişiliğin bir eksikliği; bencilliğe ve kolaycılığa doğru bir çıkış, bireyi diğer insanlardan soyutlayıcı bir kendini reddetmedir. Yalanla mücadele yeterli değildir, aynı zamanda dürüstlük, açık yüreklilik, içtenlik ve sevgi için de mücadele edilmeli. Bunlar bireye denge ve mutluluk getirir.