Bazı ailelerde çocuğun yuvaya başlamasına bir türlü karar verilemez. Anneler özellikle çocuğun hastalanması, düzeninin bozulması, çocuktan ayrı kalma kaygısı ve yaşıtlarının istemeyerek de olsa çocuğuna zarar vermesi gibi korkularla bu konuyu enine boyuna düşünürler. Ancak eğer yuvaya başlamasına karar verildiyse en büyük sorun, çocuğun buna hazır olup olmadığıdır. Eğer yuvaya hiç gitmediyse de, çocukların anaokuluna gitmesi zaten kaçınılmazdır. Peki, okul öncesi dönemdeki çocukların okula alışmasını sağlamak için nelere dikkat edilmeli? Anne-babalar için zor, ama bir o kadar da tatlı bir heyecan olan yuvaya ve anaokuluna başlama sürecinin psikolojik yönünü ve bu konuda kafaları en çok meşgul eden soruların cevaplarını Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi'nden Çocuk ve Ergen Psikoloğu Uzman Psikolog Aynur Sayım'dan öğrendik.
Okul öncesi eğitim çocuklar için neden önemli?
Yuva ve anaokulu, çocuğun ilk kurallı sosyal ortamıdır. Gelişimin fiziksel, duygusal, sosyal boyutları açısından yuva çok önemlidir. İlk dönemlerde bakım veren kişi ile sağlıklı bağlanması açısından ev ortamında anne-babası ile daha fazla zaman geçiren çocuğun; 2.5-3 yaşlarından itibaren daha yoğun bir sosyal ortama girmesi gerekir. Yaşıtlarıyla birlikte geçirdiği zaman, onun sosyal gelişimi açışından çok değerlidir. Okulda; kurallara uyan, paylaşmayı, beklemeyi, dürtülerini kontrol etmeyi öğrenmeye başlayan çocuk sosyalleşir. Aynı zamanda dil gelişimi, model alma, örnekleme yapma ve duygusal gelişim açısından da kazanımları olur. Hepsinden önemlisi bireyselleşme sürecinde önemli bir adım atmış olur. Ailesi yanında olmadan, bir birey olarak sosyal ortamda var olma adımını atar. Yuvaya veya anaokuluna yeni başlayan çocuklarda en sık rastlanan sorun, "Ayrılma Kaygısı Bozukluğu"dur. Bu durum çocuğun bireyselleşme sürecindeki sorundan kaynaklanır. Kaygılı, korumacı anne-babaların çocuklarında görülür. Özellikle 2-3 yaş arası dönemde çocuğun kendi başına yaptığı denemeleri engelleyen, kaygı ile yaklaşan aileler, çocukta bu sürecin sağlıklı geçirilmesini engellemiş olurlar. Aileden ayrılan çocuk kendi başına bir şey yapamayacağı düşüncesine kapılır ve yalnız hisseder, korkar, ağlar ve bağırır. Yani yuva ve anaokulunun en önemli katkısı, çocuğun bireyselleşme sürecine olan katkısıdır.
Yuvaya başlarken.
2.5-3 yaşından itibaren çocuk yuvaya başlayabilir. Başlangıçta her gün yarım gün programları tercih edilebilir. Bir de haftada 3 gün programları uygulanır, fakat bu çok fazla önerilmez. Çünkü amaç aynı zamanda çocuğun düzenli şekilde disipline olmasıdır. Gitmediği gün kaçırdığı etkinlik, oyun vb şeyler çocuğun arkadaş ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.
Çocuğu hazırlama süreci
Aslında bu süreç çocuğun okula başlayana kadar olan süreciyle ilgilidir. Çocuğu hayata hazırlayan bir süreçtir. Kendine güvenmesi için çocuğa cesaret veren aile tutumları gereklidir. Çocuk bu durumda zaten okula hazır olur. Öz bakım becerilerinin desteklenmesi, kendisinin yemesi, giyinmesi ve sorumluluk verilmesi sağlanmalıdır. Ailenin sosyalliği burada önemli bir konudur. Diğer kişilerle sık görüşülmesi ve çocuğun yaşıtlarıyla oynamasının sağlanması gerekir. Okul olgunluğu kavramının da bilinmesi gerekir. Okul olgunluğu; çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi açısından belirli bir düzeye gelmesi, okulda kendisinden beklenilenleri başarılı bir şekilde yerine getirmeye hazır olması anlamına gelir. Okula karşı geliştirilen ilk yıllardaki olumsuz algı, kişinin tüm akademik yaşantısına etki eder. Anne-babalar çocuklarının tüm gelişim alanlarında yaşıtlarına paralel gelişim sergilediğinden emin olmalıdır.
"Okul korkusu geçer demeyin"
Okul fobisi yaşayan çocuklarda, iştahsızlık, uyku düzensizliği, huzursuzluk, alınganlık, sinirlilik, utangaçlık, içe kapanma, okul etkinliklerine ilgisizlik görülebilir. Okula gitmediği sürece, okula başlama güçleşir. Ailenin "Bir süre bekleyelim, geçer belki" yaklaşımı yanlıştır. Bu yaklaşım, sorunun daha da büyümesine neden olur.
Çocuk ve Ergen Psikoloğu Uzman Psikolog Aynur Sayım
Çocuğunuzun okul olgunluğuna ulaşıp ulaşmadığını nasıl anlarsınız ?
Okul olgunluğuna ulaşan çocuklar;
- Bedenini rahat kullanabilmeli,
- Bedensel koordinasyonunu sağlayabilmeli,
- Kalemi tutup yazabilecek ince kas gelişimine sahip olmalı,
- Dil gelişiminde, yeterli kelime hazinesine sahip olmalı,
- Sosyal ve duygusal gelişim bağlamında yeterli özgüvene sahip olmalı,
- Anne-babasıyla güvenli ilişki kurmuş olmalı,
- Güvenli ayrılığı başarabiliyor olmalı,
- Sorumluluk alabilmeli,
- Sosyal problemleri çözebilme yetisine sahip olmalı,
- Grup etkinliklerinde sakin bir şekilde oturabilmeli,
- Yönergeleri dinleyip uygulayabilmeli,
- Temizlik, beslenme, giyinme ve dinlenme gibi alanlarda kendi gereksinimlerini karşılayabilmelidir. Yuva ve anaokulu, tüm bu becerilerin kazanılması ve düzenlenmesi açısından hazırlık sürecidir diyebiliriz.
Okul fobisi
Çocuğun okula gitmeye karşı korku duyması, okul zamanına doğru yoğun kaygı ve panik belirtileri göstermesi şeklinde çocuğun yaşadığı duruma okul fobisi diyoruz. Okul saati yaklaştıkça çocukta, karın ağrısı, başağrısı, mide bulantısı gibi somatik şikayetler olur, ağlama-bağırmahırçınlık- öfke nöbetleri ve hatta kaygı arttıkça kusmaagresivite görülebilir. Okul saati geçtikten sonra, bu belirtiler kaybolur.
Nasıl fark edilir?
1. Anaokulu ve ilkokula yeni başlayan çocuklarda daha çok ayrılma anksiyetesi şeklindedir. Çocuk, anne-baba ya da bakım veren kişiden ayrılmak istemez. Özellikle ailesi tarafından bağımlı yetiştirilen çocuklarda görülür. Aşırı koruyucu aileler, çocuğun bireyselleşmesini engeller. Çocuğun sosyal ortamlarda kendine güveni azdır. Yalnız kalınca nasıl davranacağını bilemez, korkar.
2. Okuldaki bir duruma gösterdiği tepki şeklinde olabilir. Öğretmenin tavrı, arkadaşlarının alay etmesi gibi.
3. Psikiyatrik bozukluklarda (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu/Özel Öğrenme Güçlüğü/ Zeka Engeli/ Davranım Bozukluğu/ Depresyon-Sosyal Fobi vb.) çocuk belli alanlarda yetersizlik yaşıyorsa, zor öğreniyorsa ve kendine güveni azsa uyum sorunları yaşar. Aile içi iletişim sorunları, boşanma, kardeşin evde kalıp okula gitmemesi, kardeş kıskançlığı, ailede ölüm, kaza ve hastalık gibi nedenler de okul reddine sebep olabilir. Bu duruma, ailenin baskısı da eklenirse, çocuk zorlanır. Yargılanırsa da anksiyetesi artar, panik içine girer ve okul reddi, okul fobisine dönüşebilir. Ve sebep olarak da öğretmenden korktuğunu, arkadaşlarıyla anlaşamadığını söyleyebilir.
Ne yapılmalı?
- Korkutma, tehdit, şiddet, yargılama kullanılmamalıdır.
- Çocuk, onu rahatsız eden bir duruma karşı duygusal bir tepki verir. Bunu fark edip onu anlamaya çalışmak en doğru yaklaşımdır. Çocukla empati kurmak, onu anlamaya çalışmak gerekir.
- Okul reddine hangi durum ve duygunun neden olduğunu bulup, bu sorunun çözülmesi için çalışılmalıdır.
- Bunun için aile, bir psikiyatri merkezinden yardım almalıdır. Psikiyatrik yaklaşım ve psikoterapi birlikte götürülmelidir.
- Ailenin, çocuğun okula devamıyla ilgili kararlı olması gereklidir. Fakat çocuğa, bu sorunun tüm aileyi ilgilendirdiği, sadece çocuğun sorunu olmadığı hissettirilmelidir.
- Öğretmen ve ailenin sıkı işbirliği içinde olması gereklidir. Öğretmenin güven verici ve zorlayıcı olmayan tarzı önemlidir.
Hazırlayan: Aytülike KESKİN