PSI Çocuk ve Aile Merkezi'nden, Klinik Psikolog Şebnem Orhan, 0-3 yaş döneminin fiziksel, zihinsel, dil, duygusal, sosyal ve beyin gelişim evrelerini anlattı. Çocukların ayrılık korkusu ve hangi dönemde nelere ihtiyaç duyacağıyla ilgili bilgilere de değindi. Dosyamız, çocuğunun gelişimini sağlıklı tamamlamasına katkıda bulunmak isteyen tüm anne-babalar için…
0-1 YAŞ
Fiziksel gelişimi
Yakın zamana kadar bebekler sadece refleksleri olan, ihtiyaçları doğrultusunda mimikler yapan, yalnızca acı ve zevklerini belli edebilen canlılar olarak kabul edilirdi. Zaman içerisinde bu anlayış değişerek bebeklerin de birer birey olduğu görüşü yaygınlaşmaya başladı. Bebekler doğdukları andan itibaren dünyayı keşfetme ve anlamlandırma çabası içersine girer. Bu ilk olarak kendilerine en yakın kişi olan anne ile başlar. Bebeklere bu ilişkiyi kurmasında beş temel duyusu yardımcı olur. Yeni doğan bebekler 25-30 santim uzaklıktaki bir noktaya iki gözüyle, başlangıçta yeterince olmasa da hızla, hareket eden bir şeye odaklanabilir. İki haftalık olduğunda farklı renkleri birbirinden ayırt edebilir. Duyma ve işitme duyuları da oldukça iyi gelişmiştir ve farklı tonlardaki seslere tepki verebilir. Sesin kaynağını fark edebilir.
Ağlarken ya da huzursuzken, kalp atışı gibi ritmik seslere tepki verebilir. İlk günlerden itibaren anne sesini ve kokusunu diğer kişilerden ayırt edebilir. Vücuduna, özellikle ellerine ve ağzının kenarlarına dokunulmasına tepki verir. Soğuk ile sıcağı ayırt edebilir. Bu nedenle banyo yaptırıldığında ya da üstünü değiştirmek için giysileri çıkarıldığında ağlayabilir. Bu hem sıcaklık değişimine bir tepki hem de kendisini sararak vücudunu ısıtıp, güven veren şeylerin olmamasının kendisinde yarattığı bir endişe hali olarak düşünülebilir.
Bu nedenle annenin ellerini bebeğin vücudunun üstüne koyması ya da üzerine bir havlu örtmesi bu güveni tekrar sağlayabilir. Bebekler başlangıçta başlarını dik tutamasa da, bir şeye uzanıp yakalayamasa da, yuvarlanıp oturamasa da, kolları ve bacakları hareket halindedir. Daha sonra hızlı bir gelişim süreci birbirini takip eder.
1.5 ay: Bu dönemde bebek karın üstü yatarken kafasını kaldırır, yavaş hareket eden nesneyi kısaca izler.
2. ay: Karın üstü yatırıldığında kollarını hava ya kaldırabilir.
3. ay: Yüzüstü yatarken, sırtüstüne dönebilir ve taşınırken kafasını sabit tutabilir. Bu dönemde bebeklik refleksleri azalır, istemli kontrol gelişir, nesnelere vurmaya başlar, destekle oturabilir, ellerini izler.
4. ay: Küp şeklinde olan veya küçük nesneleri tutmayı becerebilir. Kısa bir süre sonra nesnelere uzanır, kavrar ve ağzına götürür.
5. ay: Yardım almadan oturur pozisyonda durabilir.
5.5 ay: Biberonu tutabilir, çıngırakla oynar, oyuncakları birbirine gürültülü şekilde çarpar.
6.5 ay: Bu dönemde desteksiz oturabilmeye başlar ve nesneleri evirip çevirebilir.
7. ay: Sırtüstü yatarken yüzüstü pozisyona dönebilir, emeklemeye ve sürünmeye başlayabilir.
8. ay: Yatarken oturma pozisyonuna geçebilir.
9. ay: Mobilyalara tutunarak yürümeye başlar.
10. ay: Ellerini çırparak oyun oynamayı becerebilir ve kutu gibi cisimleri açabilir, işaret parmağıyla karıştırabilir.
11. ay: Yardım almadan tek başına ayakta durabilir, eğilip kalkabilir, kalem tutabilir ve bir kaptan nesneleri çıkarıp, bir oyuncağı oyun amaçlı atabilir.
12. ay: Kendi başına yürüyebilir ve bardaktan tek başına su içebilir. Bebeklerin yürümesi için olgun sinir sisteminden daha fazlasına ihtiyaç vardır. Bunun için de kaslarının gelişmesi, vücut ve kafa ağırlığının dengelenmesi gereklidir.
Zihinsel ve dil gelişimi
Bebeklerin öğrenme süreçleri rastlantısal deneyimlerin tekrarına dayanır. İlk haftalarda çevresinde olanlar arasında bir çeşit harita oluşturmaya başlar. Annesinin ayak sesini duyduğunda, arkasından kucağa alınacağı ya da memeye konma ile karnının doyması arasında ilişki kurar.
1-4 ay: Bebek kendi vücudunda ilginç bulduğu, kendisine keyif veren tepkileri tekrar eder. Örneğin; sürekli olarak başparmağını emer, ağzından baloncuklar çıkarır veya tekmeleme hareketi yapar. Bu süreçte bebek insan yüzünü ayırt edebilmeye başlar. Böylece başlangıçta acıktığında kendisini doyuran, altı kirlendiğinde temizleyen annenin yokluğunda onun varlığını temsil edecek küçük oyunlarla meşgul olur.
3-5 ay: Gözden kaybolan nesnelerin, kişilerin halen var olmaya devam ettiğini algılayamazlar, bu nedenle hareket eden bir nesnenin az önce gözden kaybolduğu yere bakarlar Oyuncakları üzerinde hakimiyet kurmaktan daha çok vücutları ile ilgilidirler.
4-8 ay: Etrafındaki nesnelerde ilginç bulduğu hareketleri sürekli olarak tekrar eder. Örneğin; ilginç bir ses çıkaran oyuncağı sürekli olarak sallar veya sıkma gibi hareketler gösterir.
6-8 ay: Kısmen gizlenmiş bir nesnenin üstünü açar, kendi yüzünü örten örtüyü kaldırır, tanıdık bir el hareketini veya sesi taklit etmeye başlar.
5-10 ay: Sayı kavramını anlar.
8-12 ay: Çocuk kolay problemleri çözmek için bazı hareketlerini birleştirmeye başlar. Örneğin, bir nesneyi alabilmesi için engelin bir kısmına vurarak hareket ettirmesi, bebeğin problem çözme becerisinin gelişmeye başladığını gösterir. Bu davranışlar hareketlerini bilinçli olarak yaptığının ilk kanıtıdır.
9-12 ay: Göz teması kurduğu bir nesneyi çevirerek, dokunarak, bütün parçalarını inceler ve tamamen örtülmüş bir oyuncağı bulabilir. Başlangıçta ağlama sesini çıkartan bebek, bir aylık gibi bir sürede sesler çıkarmaya başlar. Başlangıçta agulama olarak nitelendirilen bu sesler, daha sonra hecelerle ve yetişkin dili takip etmesiyle devam eder. Bir süre sonra anlamlı hecelere dönüşür. 1 yaş civarında da kendi dili oluşmaya başlar.
Duygusal ve sosyal gelişimi
Bebekler, yaşamlarının ilk haftalarında iki önemli mücadelenin içerisine girer. Bunlardan biri; sesleri, kokuları, görüntü ve tatlarıyla henüz kendisi için yeni olan çevrenin içinde kaybolmadan kendi içsel dengesini sağlamak, diğeri ise; bütün bu yenilikleri barındıran insan doğasına olan özel ilgisidir. Bu iki durum birlikte işler ve birbirini destekler. Bebeğin etrafıyla ilgilenmesine yardımcı olan duyular, aynı zamanda rahatlamasına da yardımcı olur. İlk başlarda etraflarındaki seslere ve işaretlere çok ilgi göstermeyen bebekler, zaman içerisinde kendisini sadece huzursuz ettiğinde tepki gösterdiği uyarıcılar dışında ona zevk veren şeyleri de keşfetmeye başlar.
Bu süreçte çevresindeki insanlarla ilgilenmek onun için çok cazip hale gelecektir. Bebeklerin biyolojik ve ruhsal gereksinimleri arasında sınır çizmek olanaksızdır. Bebeğin biyolojik gereksinimleri karşılandığında, örneğin; acıktığında beslenir, temiz ve sıcak bir ortamda sevgi gösterilerek bakılırsa bundan haz duyar veya aksi takdirde acı duyar, gerginlik yaşar. Annenin bebeğiyle ilişkiye açık ve hazır olduğu, duygusal olarak bebeğine eşlik edebildiği, onunla dengeli ve doygun bir birliktelik oluşturabildiği anne-bebek ikilisinde bebeğin "iyi olma, kendini iyi hissetme" duygusu gelişir.
Dolayısıyla çocuk ilk önce kendini seven ve koruyan anneye güvenir, bunu genelleştirerek kendini değerli görmeye ve giderek dış dünyaya, diğer insanlara güvenmeye başlar. 3-4 aylık bebek artık keyifli olduğunu belli eden gülücükler yapma, heyecanlandığında gözünü dikip ebeveyninin yüzüne bakma, sesini dinleme ve hareketlerini takip etme gibi tepkiler vermeye başlayarak insan dünyasıyla ilk iletişimini başlatmış olur.
Zaman içerisinde hareketler bebek için yetersizleşmeye başlar ve bu noktada bebek, çevresindeki insanlarla etkileşim içerisine girer. Onların ilgisini çekmek için eline bir nesne alabilir, onu sallayabilir veya kendisi sesler çıkarabilir. Zaman içerisinde dünyadaki sistemin bir sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurulduğunu keşfeder. Ve böylece duygularını ifade etmeye başlar. Örneğin; mutlu olduğu zaman gülmesi gerektiğini kavrar ya da sinirlendiğinde eline bir nesne alarak sallar veya onu fırlatabilir. 10-12 aylık bebek artık biraz daha gelişerek ihtiyaçlarıyla duyguları birleştirmeyi ve sosyal ilişkiler içerisine girmeyi öğrenir.
Örneğin, acıktığında koltuktan inmek için kendini kasarak ağlamaya başlar ve annesinin onun acıktığını anlamasını sağlamaya çalışır. Biraz daha gelişen bebek annesinin elinden tutup buzdolabının yanına götürebilir ya da yiyeceği işaret ederek acıktığını belli edebilir. Bebek bu dönemde geliştikçe etrafındaki karmaşık sosyal, davranışsal ve duyusal olaylara karşı nasıl tepki vereceği konusunda oldukça etkili bir yeteneğe sahip olur. Niyetini ve isteklerini ifade etme konusunda da beceriler geliştirir. Duygular sübjektif ve karmaşık deneyimlerdir. Her birey ifade etmede, organize etmede, anlamlandırmada ve algısal boyutta farklı duygulara ve gösterme biçimlerine sahiptirler. Tüm bunlar göz önüne alındığında her bebeğin her olaya karşı aynı tepkiyi vermesini beklemek olanaksızdır. İlk aylarda bu mümkün olsa bile bebek çevresini deneyimledikçe farklı davranış biçimleri geliştirmeye başlar. Bebeğin duyguları üzerinde hem annebabanın hem çevresinde onunla ilgilenen insanların ve algı kapasitesinin rolü büyüktür. Bu noktada anne-babaya düşen görev, bebeğine tüm bu karmaşık duyguları nasıl organize edeceğini ona model olarak göstermesidir.
Ayrılık korkusu
İlgi, korku gibi birincil duygular biyolojik olarak programlıdır, her bebekte aynı dönemde ortaya çıkar ve her kültürde aynı şekilde yorumlanır. Doğdukları andan itibaren, ilgi, stres ve memnuniyet gibi duygularını yüz ifadeleriyle yansıtırlar.
6 ve 10. hafta arasında: Sosyal gülümseme göstermeye başlar ve bu davranış zaman içerisinde daha da sıklaşır.
1. ay: Kucağa alınıp dokunulduğunda sakinleşir.
2. ay: Oyuncaklar veya olaylar üzerinde kontrol sağlayabilmesinden dolayı duyduğu zevki yansıtmaya başlar. Öfke ve üzüntü de bu aylarda ortaya çıkar.
3. ay: Bebek tanıdığı birisini veya annesinin yüzünü gördüğünde memnuniyeti neşeye ya da heyecana dönüşür ya da oynadığı oyunlarda ilgisini çeken şeyler onda sürpriz duygusu uyandırmaya başlar.
6. ay: Birincil duygulardan daha spesifik duygular açığa çıkar.
6-7. ay: Bu aylardan itibaren en büyük sosyal gülümsemelerini ona tanıdık gelen en yakınları için saklar. Artık bu dönemde kendisiyle sıklıkla temasta olan, ihtiyaçlarını karşılayan annesine bağlanmıştır. Dolayısıyla tanıdık ile tanımadık arasındaki farkı ayırt edebilir. Buna bağlı olarak yabancılardan korkma, yani yabancı kaygısı ve bakım verenden ayrılma korkusu, yani ayrılık kaygısı tepkileri vermeye başlar.
8. ay: Ayrılmalar sırasında tepki verir, dikkat çekmek için bağırır. Bebeklerin, diğer insanların duygularını yüz ifadelerinden anlayabilmesi birinci yıldan itibaren gerçekleşmeye başlar.
7. ve 10. ay: Bu aylardan itibaren çocuklar sosyal referansı kullanabilir hale gelir. Sosyal referans sayesinde çocuk, belirsiz olduğunu hissettiği çeşitli durumlarda, nasıl davranması ve hissetmesi gerektiğini bakıcısının yüz ifadelerine bakarak belirler.
Neye ihtiyaç duyar?
Bebeklerin ilk yaşlarında; kendisini güvende hissedeceği, ihtiyaçlarını duygusal bir sıcaklık içinde yerine getiren ilişkilere ihtiyacı vardır. Temelde bakım veren kişi olarak anneyi ele alırsak, onunla kurduğu bu özel ilişkide bebek bedeninden ve dışarıdan gelen birtakım uyaranlara anlam vermeye ve bunları tanımlayıp, bunlarla baş edebilmeye çalışır. Örneğin; acıktığı için ağlayan bir bebeğe annenin emzirmeye gelirken söylediği, "Sen çok mu acıktın, sabırsızlandın mı? Şimdi geliyorum seni doyurmaya!" gibi bir ifade bebek için yumuşak tonu itibariyle bu kaygılı halini anlayan, tanımlayan ve rahatlatan yaklaşımdır. Bu tür ifadeler bu acıkma durumunda bebeğin yaşadığı duyguyla baş etmesini sağlar. Anne-babaların bebeklerinin sinyallerine ne kadar uygun yanıtlar verdiği ve onunla ne kadar senkronize rutinler oluşturabildiği, aralarındaki duygusal bağın gücünü belirler.
Sağlıklı iletişim kurun
Doğum sonrası ilk günlerde anne için en temel adımlardan biri bebeğini tanımaktır. Bu, bebeğin duygusal gelişimi için de önemlidir. Bebeğin karakteristik özelliklerini tanıyabildiği doğrultuda, anne bebeğiyle daha uyumlu bir ilişki oluşturma fırsatı bulabilir. Bu da bebeğin kendi duygularını tanımasına, temel güven duygusunu geliştirmesine yardımcı olacaktır.
Buna göre bebeğin sakin durabildiği zamanlar, uyku süresi, annesiyle ilişkiye giriş şekli, neleri dinlediği, kendisine bir şeyler anlatılırken gözlerini açıp dinleyip dinlemediği, sıcaklık, aydınlık ve ses gibi çevresel koşullardan hangilerinin bebeği rahatlattığı veya huzursuz hissettirdiği gözlemleyerek ve bebeği anlamaya çalışarak mümkün olabilir. Daha sonra bu davranışların anlamı üzerine düşünülebilir. Örneğin; bir bebek sürekli sakin oturuyorsa bu onun huzurlu olduğunu gösterebileceği gibi, etrafındaki nesnelerin onun ilgisini çekmemesi veya algılayamamasından dolayı da tepkisiz kalmış olabileceğini gösterebilir.
Bunları yaparken annenin de kendisini gözlemliyor olması, yani kendi bireysel özellikleriyle bebeğininkiler arasındaki benzerlik ve farklılıkları değerlendirmesi, farklılıklarla baş edebilmesi için önemlidir. İlk yaşın ortalarından sonra bebek hareketlendikçe kendi başına hareket etmeye ve anneden uzaklaşmaya başlar. Anne ile sağlıklı bir bağ kurmuş olan bebekler, daha meraklı olurlar ve bağlandıkları kişiyi güvenli üs olarak kullanarak çevreyi güven içinde keşfedebilirler. İlişkiyi daha çok kaygı üzerinden yaşayan anne-bebek ikililerinde ise durum farklıdır. Kaygı, keşfetme isteğini körelten bir şeydir.
Duygusal olarak rahat, güvenli olduğunda bebek daha çok keşfedici iken, içinde bulunduğu ortamı tehdit edici olarak algıladığında ki bu genelde annenin aracılığıyla olur, bebek anneye yapışıp, ondan ayrılmak istemez. Bu nedenle annenin akılda tutması gereken şey bebek kadar, kendisinin de hem içinde bulunduğu ortamda hem de bebeğiyle ilişkide nasıl hissettiğidir.
Kaliteli zaman geçirin
Anne-bebeğin birbirine bağlanmalarının temelini oluşturan ilk bir yılda yaşanan en büyük zorluk annenin işe başlama sürecidir. Bu durumun zorluk olarak yaşanması, gerçekte bebeğin annesinden ayrılmasından daha çok annenin bebeğinden ayrılmasının getirdiği duygusal yüktür. Birçok çalışan anne bebeklerini ne kadar özlediğinin, kariyeri için bebeğiyle olan saatleri feda etmiş olmasının getirdiği suçluluğun farkında değildir.
Bebeklerini ne kadar özlediklerinin farkına varmadan, bakıcıyla rekabete girer ya da ayrılmanın yaşattığı özgürlükle ilgisini bebeğinin ihtiyaçlarından kendisininkine döndürür. Birçoğu da bu duyguları yoğun olarak yaşar. Ne tam bir anne, ne tam bir çalışan olarak hayatı götürebilir. Ancak her iki durumda da annenin bebeğiyle olan ilişkisine yansır. Birlikte geçirilen zaman, kaçırılanların telafisi olarak yaşanmaya başlayabilir. Her zaman olandan farklı bir ilişkinin varlığı bebek tarafından hemen hissedilir. Duygusallık içinde yaşayan bebek annedeki farklılığı, endişeyi ya da meşguliyeti çabucak kavrar.
Oysa anne ile ilişki, onun yokluğunda da devam eder. Gelişimsel olarak bebeğin annenin de yokluğunu deneyimlemesi gerekir. Ancak böylece kendi öznel becerilerini kullanma girişiminde bulunabilir. Burada önemli olan, bebeğin annesinin yokluğunda onun gibi güvenli ve sevgi dolu bir bakım vericiyle olup olmadığı ve annenin işten döndüğünde bebeğiyle belli bir zaman içinde kaliteli, yani zihinsel ve fiziksel olarak bebeğine eşlik edecek bir birliktelik yaşayıp yaşamadığıdır.
1-2 Yaş
Fiziksel gelişim
Bebeklerin ilk yaşlarına kadar zamanlarının büyük bir kısmında, ritmik sterotip davranışlar yaparak meşgul oldukları gözlenmiştir. Yani bebekler vücutlarını sürekli; sallanmak, sallamak, sıçramak, kollarını havaya kaldırıp indirmek gibi hareket ettirirler.
Bu davranışlar yeni beceriler edinildiğinde yok olur. 1 yaş öncesinde yürüme çabaları, doğum günü zamanına denk gelir ve ilk adımlar atılmaya başlanır. İlk yarı yaş yürüme deneyiminin zevkini çıkararak geçerken, ikinci yarısında koşma, geri adım atma ve topu tekmeleme gibi daha çok bedensel kontrol geretiren hareketler gelişir. Yardım ve destek alarak merdivenleri çıkabilir. Nesneleri almak için çömelebilir.
Üç tekerlekli bisikletin pedallarını çevirmeyi öğrenebilir. Topu fırlatabilmesine karşın henüz tutmakta güçlük çeker. El becerileri de gelişirken, başlangıçta 2-3 küple, 15. aydan sonra ise 3-4 küple kule inşa edebilir. Vidalı kapakları açmaya çalışır. Pastel boyalarla karalama yapabilir. 2 yaşla birlikte yatay ve dikey şekilleri kopya ederek çizebilir, hamur yoğurup, makasla basit kesimler ve tek parçalı yap-boz yapabilir. 1.5 yaşından itibaren bardaktan su içmeye çalışır ve kendi kendine başarılı yemek yeme girişimleri olur.
Zihinsel ve dil gelişimi
Bu dönemde çocuğun en önemli gelişen becerilerinden biri taklit becerisidir. Bebeklikte basit dil ve yüz ifadeleriyle başlayan taklit, çevresindekileri, özellikle de yakın ilişkide olduğu kişilerin beden hareketlerini, sesleri ve sözcükleri hemen hemen doğru olarak taklit etme şeklinde gelişir. 1 yaşla birlikte çocuk problemlerini çözmek için farklı yollar kullanmayı ve değişik sonuçlar elde etmeyi tecrübe eder.
İkinci altı ayda, karşılaştığı problemleri zihinde çözmeye çalışır, nesneler ve insanlar yerine sembolleri kullanmaya başlar. Düşüncelerini sadece yapabildikleriyle sınırlandırmaz. Deneme-yanılma yönteminin yanında ilişki kurarak hareket etmeye başlar. Nesneleri tanımaya çalışırken kendisi dokunmak, ele almak ister, kendisi birebir karşılaşıp, vakit geçirerek tanımaya çalışır. Çocuğun hareket kabiliyeti arttıkça, deneyimleri de artar. Dolayısıyla dünya hakkında daha fazla şey öğrenir. Hareketlerinin sonuçlarını gözlemleyerek olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurmaya ve kendisinden istenen tek aşamalı talimatları yerine getirmeye başlar.
Bu süreçte gerçekleşen bir diğer önemli gelişim ise nesne sabitliğidir. Yeni doğan bebekler nesnelerin kalıcılığını anlamaktan yoksundur, çünkü duyularına göre hareket eder ve nesnelerin ancak onlar algıladıklarında var olduğunu kabul ederler. Birinci yaşın ortalarına doğru bir nesneyi gözle göremese de elle tutamasa da, var olmaya devam ettiğini anlamaya başlar. Konuşmayı öğrenmesi yavaş olarak gözükse de ona söylenen şeyleri anlar ve aklına yerleştirir. Konuşmaya başladığında bu öğrendiği kelimeleri kullanmaya başlayacaktır. 12-15. aylar arasında çocuklar tek tek sözcükleri ifade ederken, 2 yaşa doğru birden fazla kelimeyi yan yana getirir. Ancak tam konuşma 2.5 yaş ve hatta daha ötesini bulabilir.
Duygusal ve sosyal gelişim
1 yaşın sonu ile ortalama 3 yaşa kadar uzanan süre ve bağımsızlık dönemidir. Çocuklar bu dönemde ayrı bir insan olmayı ve kendi başlarına birçok şey yapmayı öğrenirler. Kendisine ve çevresine güven duygusu geliştirdikten sonra bağımsızlık uğruna çaba göstermeye başlayacaktır. Bu yaşlarda çocuk ayakta durmayı, yürümeyi, çevresini araştırmayı ve kelimeleri kullanmayı öğrenir. Böylece kendi başına olmanın keyfini yaşamak ister.
Ancak karşılaştığı her yenilik, deneyim, heyecan ve keyif verebilirken endişe de yaratabilir. Bilinmezin, tanıdık olmayanın endişesiyle baş etmek kolay değildir. Bu nedenle güvendiği bir kişiden destek ve onay alma ihtiyacı duyar. Ancak ondan gelen onay ile keşfetmeye devam edebilir. Bu keşif sürecinde birtakım sakıncalı şeylerle karşılaşması, kabul edilemez girişimlerde bulunması kaçınılmazdır. Bu nedenle sınırlar ve kurallar sıklıkla karşılaştığı ve kendisinde çoğu zaman da tepki uyandıran şeylerdir. Bu engellenme duygusu kimi zaman öfke duymasına neden olabilir. Bu karşılaşma çocuğun da "hayır" diyebilme kapasitesini geliştirir ki kendi seçimleri, duygu ve düşüncelerinin farkına varıp sahip çıkması için önemli bir adımdır.
Bu yaş döneminde, kovalamaca ve saklanma gibi oyunlar büyük bir zevk verir. Bu oyunlar sayesinde kendisinin de istenen ve aranan bir bebek olduğu deneyimini yaşar. Bulunma deneyimi nesne sabitliğinin pekiştirilmesine yardımcı olur. Henüz sahiplenmesi tam yerleşmediği için bu dönemde nispeten eşyalarını paylaşsa da başka çocuklarla birlikte oynamaz.
Genelde başka bir çocuğun yanında oynarken onu zaman zaman gözlüyor olsa da o yokmuş gibi davranır. Artık kendisini aynanın aksinde tanır, hatta merak edip sık sık incelemek ister. Basit ev işlerini taklit ederken, çevresindeki kişiler gibi olmayı deneyimler. Bu taklit aynı zamanda empati duygusunun da temellerini oluşturur. Ani sesler, büyük sesli hayvanlar gürültülü yerler korku ve stres yaşatabilir. Bir başka çocuğun ağlamasından da korkabilir. Eğer kendisi bir çocuğun ağlamasına neden olursa gerginlik yaşar.
Neye ihtiyaç duyar?
Bebekler ilk bir yıl kendisine bakım veren kişiyle, genelde annesiyle bağlanma adı verilen özel ilişkiden yola çıkarak gelişimine devam eder. Bedensel ve zihinsel becerilerin gelişimi ile artık içinde bulunduğu çevreyle çok daha fazla ilgili ve yoğun bir keşif süreci içerisindedir. Etrafını keşfedebilmesi için kendini güvende hissettiği bir ortam ve ilişkiye ihtiyaç duyar.
Çevresindeki yetişkinlerin, onun ihtiyacı olduğunda var olacağını bilmesi, ona zor zamanlarında eşlik edip anlamaya çalışması, yetişkinin kendine güvenli ve kararlı durabilmesi çocuğun kendini güvende hissetmesine yardımcı olur. Yetişkinlerin yaşadıkları kişisel zorluklar, çocuklarının kendilerinde uyandırdığı çelişkili duygular, ev içinde yaşanan çatışmalar çocuğu kaygılı ve tetikte kılar. Böylesi bir durumda çocuk kendi içinde anlam veremediği tedirginlikle meşgul olduğu için çevresini keşfetmeye hevesli olmaz. Devamlı olarak yetişkine ihtiyaç duyar. Aynı zamanda çocuğun etrafını keşfetme girişimlerine verilen tepkiler de önemlidir.
Çocuk annesinden ya da ilişkide olduğu kişiden uzaklaşırken, arkasını dönüp kontrol eder. Bu kontrol, kendisi uzaklaşırken kişinin nasıl hissettiğini anlamaya çalışma, aynı zamanda da yetişkinin kendisinin uzaklaşma davranışına verdiği onayı, izni hissetmektir. Yani gittiği yerin güvenli olduğundan emin olmak istemesi kadar, geride bıraktığı yetişkinin de bundan keyif aldığını hissetmeye ihtiyacı vardır. Bazen yetişkinler içlerinde tedirgin olsalar da ya da çocuklarının büyümesi ve kendilerinden bedensel olarak uzaklaşmasını duygusal bir uzaklaşma olarak yaşasalar da sırf çocuklarını teşvik etmelerinin gerektiğini düşünerek onay verirler. Ancak çocuklar kendilerine söylenen ile söylenmeyen arasındaki farkı bilir.
Uzaklaşsa bile kendini tam anlamıyla yaptığı faaliyete veremez. Dolayısıyla anne-babanın çocuklarının gelişimine adapte olmaları gerekir. Çocuğun bu keşfetme isteği tabii ki engellerle karşılaşacaktır. Başta kendisine zarar verebileceği durumlar olmak üzere yapmasına izin olan ve olmayan birçok durum söz konusu olacaktır. Çocuğun bu sınırlara ihtiyacı vardır.
Ancak böyle kendisi ve diğerleri arasındaki farkı, kendisini koruyabilmeyi, her şeyden önce de yetişkinin kendisini koruyan ve kollayan gücünü hissedebilecektir. Çocuğa bu kuralların açıklamaları, dayanakları net bir şekilde yapılmalı, kendisinde yaşattığı duygular dile dökülmelidir ki, çocuk için de bu kurallar bir anlam kazansın ve içselleştirebilsin. Benzer zorluklarla karşılaştığında kendi kendine engel koyabilmeyi başarabilsin.
2-3 Yaş
Fiziksel gelişim
Çocuklar 1 yaşından itibaren her yıl ortalama 5-7 santim uzar ve 2-3 kilo alır. Bedenlerindeki bu değişimi fark ettiklerinde kendisinin de büyüyebileceğine dair bir umudu yerleştirir ki, bu da kimi zaman yetersiz hissettiğinde kendisine yardımcı olacak şeylerden biridir. Koordinasyonu gelişmeye devam eder.
Topa tekme atabilir, zıplamaya çalışır, tek ayak üstünde durabilir, az dengeli bir tahta üzerinde yürüyebilir ve takla atmayı öğrenebilir. Tek adımlarla merdivenleri çıkabilir. Bu yaşla birlikte el becerileri de gelişmeye başlar. Artık eline aldığı şeyleri ağzına götürmesi de sonlanmaya başladığı için yavaş yavaş hamurlarla oynayabilir.
Pastel boya ve boya fırçasını daha iyi kullanabilir. İki elini uzun süre kullansa da henüz sağ-sol tercihi yerleşmemiştir. Çekiç, küçük vidalı oyuncaklar, anahtar gibi şeyleri kullanmayı öğrenebilir, makasla kesmeyi henüz beceremese de öğrenmeye çalışabilir. Küplerden kuleler yaparken aralarına köprüler yapabilir. 3 yaşa doğru, giysilerini yardım almadan çıkarabilir, düğmesiz kıyafetlerini giymeyi becerebilir.
Zihinsel ve dil gelişimi
2 yaşındaki çocuklar konuşma becerilerinin de gelişmesiyle düşünebilme kapasitelerinde önemli bir gelişim gösterir. Artık konuşulanları tamamen anlamasına karşın tam olarak konuşması 3 yaşını bulabilir. "Bu ne?" sorusu sıklıkla tanıma ve anlamaya yöneliktir. Kendisinin ve diğer insanların yüz bölgesindeki parçaların isimlerini bilir ve onları işaret ederek gösterebilir. Baş, ayak ve kolun ne demek olduğunu bilir. Resimle gerçek arasındaki nesneyi eşleyebilir, nesneleri başka şeyleri temsil etmesi için oyunda kullanabilir.
Renk ve dokuyu tecrübe eder, şekiller ve renkler hakkında daha fazla şey öğrenir. Sıralandırır, eşleştirir, fakat isimlerini tam olarak bilmiyor da olabilir. 3-4 parçalı yap-boz oyunlarını tamamlayabilir ve mekanik oyuncakları çalıştırabilir. Aynı zamanda iki sayıyı tekrar edebilir ve şekilleri eşleştirebilir. Kullanım yeri söylendiğinde tanıdık nesneyi gösterebilir. Ayrıca çocuk, anlam farklılıklarını anlamaya başlar (büyük-küçük, iç-dış) ve "odana git, oyuncağı al" gibi iki aşamalı talimatları yerine getirebilecek kapasiteye sahip olur. Akılda tutma kapasitesi de geliştiği için şarkıları, daha önce gittiği yerleri hatırlar.
Duygusal ve sosyal gelişimi
2-3 yaş çocukların kendi istekleriyle başkalarınınki arasında denge kurmayı, kendininkini bekletebilmeyi ve başkalarıyla birlikte yaşamayı öğrendikleri bir dönemdir. Tabii ki bunların temelleri başlangıçta atılmıştır, ancak çocuklar içinde bulundukları ortamda bir birey oldukları, kendi isteklerinin farkına vardıkları noktada; başkalarının benzer isteklerinin olabileceğini göz ardı edercesine çevreleriyle bir tür mücadeleye girerler.
Kendisine sunulan önerileri "hayır" diyerek geri çevirirken, engellemelere baş kaldırırken, teskin edilme çabalarına kendisini kaparken aslında bir anlamda bu kendisinde olana sahip çıkmak ve mücadele etmektir. Kaslarının gelişmesi, kuru ile ıslak arasındaki farkı anlaması, kendisini bebek kılan bezden rahatsız olması gibi gelişimler, tuvalet alışkanlığının kazanabileceğine dair sinyalleri verir. Kendisinde olana sahip çıkma ve bundan vazgeçme ikilemini yaşadığı bu dönemde tuvalet alışkanlığının da kazanılması ilginçtir. Tutma ve bırakma gibi birbirine iki zıt durumla baş edebilmesi için bir deneyim alanı sağlar.
Zaman içinde zıtlaşmaya girmeden ve bağımsızlık arzularına da engel olmadan düzenli ve kararlı bir yaklaşımla bu iki uç arasında denge kurulur. Çocukların kendine ait olana sahip çıkma davranışları, diğer çocuklarla olan ilişkisine de yansır. Paylaşmaya henüz hazır olmadığı bu dönemde yaşıtlarıyla birlikte değil de yan yana oynamayı tercih eder. Başkalarının da benzer isteklerinin olduğunu henüz anlamaya hazır olmadığı için de diğer çocukların oyuncaklarını sahiplenebilir. Yeni bir yere ve gruba girdiğinde kendisine yetişkinlerin yardımcı olması gerekir. Çocuğun kendisiyle ilgili farkındalığı arttıkça ve kendi davranışlarını değerlendirdikçe utanma, gurur, suçluluk gibi duyguları hissetmeye başlar. Yaptığı davranışın sonucunu fark etmek, başkalarının kendisiyle ilgili duygu ve davranışlarına odaklanmak, bu duyguların yaşanabilmesini sağlar. Bu yaş evresinde çocuk artık, topluluk önünde veya misafirlerin karşısında bir şey canlandırması beklendiğinde utanç duyabilir veya gözyaşlarına boğulmuş bir yaşıtını gördüğünde empati kurup ağlayabilir.
Neye ihtiyaç duyar?
Çocuğun gelişim sürecinde, anne ile baba tümüyle kendilerine bağımlıyken; yürüyen, koşan, oynayan, konuşabilen, kendine göre yorumlar yapabilen bir çocuğa sahip olmanın şaşkınlığı içerisinde olurlar. Kimi zaman onun küçük bir çocuk olduğunu unutup kendileri gibi bir yetişkin olduğu düşüncesine kapılabilirler. Oysa bu yaş döneminde yetişkinlerin yapabildiği birçok şeyi yapmasına karşın, henüz duygusal olarak yaşadıklarıyla baş edebilme donanımı yoktur. Bu donanım da ancak annebabanın desteğiyle oluşur.
Kendi bireyselliğini keşfetmeye çalıştığı bu dönemde, çocuklarla ne tür zorluklar yaşanırsa yaşansın kendilerine saygı duyulduğunu hissetmeleri gerekir. Böylece çocuk başkalarına da saygı duyabilmeyi geliştirir. Çoğu zaman anne-babalar çocuklarıyla aynı duygu ve düşünceleri paylaşmayabilir, ancak bu onlarınkine saygı duymayı engellemez. Anne-babasıyla arasındaki farklılıkları anlayan çocuk, bunlara rağmen bir arada yaşayabilmeyi, çatışmayı ama aynı zamanda da uzlaşmayı öğrenir. Kimi zaman da annebabalar çocuklarının üzgün, kızgın ya da hayal kırıklığı yaşamasını engellemek adına birtakım önemler alırlar.
Oysa güç duygularla baş etmek yine anne-babayla olan ilişkiden geçer. Sıklıkla yaşanan öfke nöbetlerinde anne-babalar çocuklarını nasıl sakinleştireceklerini bilemezler. Bir tür ulaşılmazlık karşısında kendilerini aciz hissederler. Aslında çocuğun ihtiyacı olan şey anne-babasının kendisine eşlik edip, bu zor anda yanında durabilip, onu duygusal olarak tutabilmesidir. Başlı başına bu sakinleştirici bir işlevken, susmayı ve sakinleşmeyi beceren çocuğun kendisidir. Bu gibi durumlarda anne-baba kararlı ve tutarlı yaklaşımlarından uzaklaşma eğilimine girebilirler. Bu, çocuğun olgunlaşmasını engelleyen bir yaklaşımdır.
Ortak bir çözüm bulmak ile her şeye izin vermek arasında bir fark vardır. İlki problem çözme ve uzlaşma becerilerinin gelişmesine yardımcı olurken, diğeri insanca yaşamanın gerekliliklerinin belki de en önemlilerinden olan kurallar ve sınırlar içinde yaşamayı öğrenmesini engeller. Duygusal iniş-çıkışların ve çatışmaların yoğun yaşandığı bu dönemde çocuğun olumlu duygular yaşadığı birlikte olunan keyifli zamanlara ihtiyaç vardır. Çocuğun gelişim sürecinin ayrılmaz parçası olan oyun, bu dönemde ayrı bir öneme sahiptir.
Oyun yardımıyla kendi iç dünyalarında kafalarını karıştıran konuları; kaygı, kızgınlık, üzüntü gibi olumsuz duyguları ele alırlar. Bir yandan gerçek dünyayı kendi hayal dünyalarından oluşan oyunlarda ele alırken farklı roller üstlenip, bu rollerle ilgili farklı bakış açılarını algılamayı, empati kurmayı geliştirir. Ayrıca yaşadığı durumlarla ilgili problem çözebilmesi, yaratıcılığının gelişmesine yardımcı olur.
Çocuk günlük yaşantısında yetişkinlerin koyduğu birçok kurala uyum sağlamak zorunda kalır. Yetişkinlerle oynanan oyunlar rollerin bir anlamda değişmesini, bu sefer çocuğun yönlendirdiği durumlara yetişkinlerin uyum sağlamasını gerektirir. Günlük yaşantıda anne-baba patron iken, oyunda patron olan kişi çocuktur. Bu, çocuk için yetişkin karşısında zaman zaman hissettiği güçsüzlüğü tamir etmesine yardımcı olur.
0-3 Yaş Beyin Gelişimi
Anne karnında beyin gelişimi
Beyin belirli işlevleri yerine getiren pek çok bölümden oluşur. Bu bölümler gördüğünü tanıma, konuşma esnasında dili takip etme ya da tehlike içerisinde olup olmadığımızı saptama gibi birçok yaşamsal işlevi içerir. Beynin her bölgesinde milyonlarca nöron ya da sinir hücreleri vardır. Bu trilyonlarca sayıdaki sinir hücreleri, sinapslar (basitçe tanımıyla sinir hücreleri arasında kalan boşluklar) ve yollar beynin kablolarını oluşturur. Bunlar beynin farklı bölümlerinin iletişim kurmasına ve işbirliği içinde çalışmasına ve hareket etmesine olanak verir. Bu bağlantıların sayısı ve organizasyonu beyinde, alfabedeki harfleri anlamaktan karmaşık sosyal ilişkileri yürütmeye kadar her şeyi etkiler. Beynin fiziksel yapısının ve bağlantılarının büyük bir bölümü doğum öncesinde başlar. Bu gelişim genetik bir program içerisinde yer alır. İleride düşünebilmeyi sağlayacak olan nöronlar bol miktarda üretilip, beynin belli bölgelerine yerleşir. Böylece ilerde oluşacak hareket etme, hissetme, düşünme, algılama ve ifade etmeyi sağlayacak sistemlerin alt yapısı oluşur. Daha sonraki aşamada bu nöronları besleyen ve bir arada tutunmalarını sağlayan destek doku hücreleri oluşur. Annenin yediği besinler gibi duygusal iniş-çıkışları sırasında salgıladığı kimyasal maddeler de bebeğin beyin gelişimini etkiler.
Yenidoğan beyin gelişimi
Yeni doğmuş bebeğin beyni, yetişkin beyninin sadece çeyreği kadardır. 3 yaşına kadar yetişkin beyninin yüzde 80'ine ulaşır, 5 yaşında ise yetişkin beyninin yüzde 90'ı kadar olur. Bu büyüme başlangıçta küçük bir fidandan dallanıp budaklanan bir ağacın gelişimine benzer. Başlangıçta doğum sırasındaki beyin hücrelerinde var olan nöronlar basit bir biçimde iken, yavaş yavaş yüzlerce dallanmış sinir uçlarının filizlenmesi ve başka nöronlarla iletişime girmesiyle gelişir. Beynin büyümesi yani ağırlığı ve kapladığı alan, geniş ölçüde bu sinir uçlarının uzantılarının büyümesinden dolayıdır. Sinir uçlarındaki sinapslar sayesinde beyindeki farklı bölgeler birbiriyle iletişime geçer. Yeni doğan bir bebeğin beyni henüz tamamlanmakta olan bir yapıdadır. Doğumdan itibaren, sadece sinir sisteminin alt kısımları (omurilik ve beyin sapı) iyi şekilde gelişmiştir, fakat üst kısımları (limbik sistem ve beyin zarı) daha ilkel seviyededir. Tekmeleme, tutma, ağlama, uyuma, emme gibi davranışlar beyin alt kısmının işlevleri arasındadır. Bebekler ayrıca doğumdan bir süre sonra kaybolan birtakım reflekslere de sahiptir. Moro ya da irkilme refleksi ve adım atma refleksi bunlardandır. Doğumdan itibaren var olan bu donanımlar bebeğin hayatta kalması için gereklidir.
Beyin kurulmaya başlıyor
İnsan yavruları başkalarıyla ilişki kurmaya açık olarak doğarlar. Bu hazır oluş, başkalarıyla ilişkide gelişecek birçok işlevin gelişimi için gereklidir. Bu anlamda yetişkin tarafından programlanmaya ihtiyaç duymaktadır, henüz tamamlanmamıştır. Bundan dolayı doğduktan çok kısa bir süre sonra annesinin kokusunu ve sesini diğerlerinden ayırt edebilir. Dolayısıyla çevresindekilerle bir bağ kurmaya başlar. Kendine bakım veren kişilerle, özellikle de annesiyle etkileşime girdikçe kendi içinden gelen ve dışarıdan gelenleri anlamlandırmaya ve baş etmeye başlar. 8 ile 10. aylar arasında annesiyle yaşadığı tekrarlayıcı deneyimler sonucunda hafızasını kullanarak geçmiş ile şu andaki deneyimi arasında bağlantı kurmaya başlar.
Annesinin geldiğini hissettiğinde kucağa alınmak için ağlamaya başlaması gibi geçmişte farkındalıktan uzak hareketleri özellikle ilişki kurmaya yönelik istemli eylemlere dönüşür. Böylece kendi duygularını düzenlemeyi, başkalarının duygularını anlamayı ve sosyal açıdan uygun olmayan istekleri engelleyebilmeyi sağlayan beyninin sağ ön bölgesi gelişmeye başlar. Beynin bu önemli bölgesinin neredeyse tamamı doğumdan sonraki ilk 3 yıl içinde gelişir, olgunlaşır. 18. aya geldiğinde çocuğun deneyimleri farklılaş maya başladıkça, bağlantılar da artmaya başlar. Dil gelişimi de bu bağlantıların oluşmasına yardımcı olur. 3 yaşa doğru ilişkilerin çoğalması ve deneyimlerin artmasına paralel olarak dil, zihin ve motor gelişimi gelişmeye devam eder. Beynin en yüksek ve en son gelişen kısmı beyin zarı; bilinçli düşünceler, duygular, hatıralar ve istekli hareketlerden sorumludur. Beyin gelişimi, karşılaşılan aktivitelerin beyinde yarattığı elektrik aktivitesi sayesinde duyusal, motor ve bilişsel bölgelerin uyarılmasını sağlar. Çocuğun yaşadığı her deneyim, ilk kez gökkuşağı görmesi, duyduğu müzik, bisiklete binmesi, belirli sinir devrelerini uyarır ve bazılarını ise pasif bırakır. Kullanılmayan sinir devreler yok olur, bir anlamda budanır. Ağaçların daha iyi yeşermesi ve büyümesi için yapılan budama gibi, beyinde de çocukların sinir bağlantılarının kolaylaşmasına ve var olanların daha hızlı ve verimli bir şekilde çalışmasına yardımcı olur.
Çevresel etkiler
Bebeğin içinde bulunduğu çevrede karşılaştığı uyaranlar sayesinde farklılıklar oluşur. Coğrafya, aile, kültür, okul ve yaşıtlar gibi etkenler bu farklılıkları yaratır. Bu bir tür ince ayar gibidir. Örneğin; herkes dil öğrenme potansiyeliyle dünyaya gelir. Beyin, insan konuşmasını tanıma, kişilerin konuşma seslerindeki hafif farklılıkları ayırt etme, kelimelere anlam yükleme ve dilbilgisi kurallarını öğrenip kelimelerden anlamlı bütünler oluşturmak üzere programlanmıştır. Fakat her çocuğun yetkin olduğu dil, kelime dağarcığı ve aksan yetiştiği çevre tarafından belirlenir.
Genetik dil öğrenme potansiyeli için gereklidir, fakat çocuğa nasıl konuşacağını öğretemez. Beyin gelişim sürecinde, sinirlerin işleyiş hızında da bir farklılaşma olur. Bebeklerin beyni yetişkinlerinkine göre oldukça yavaş çalışır. Bilginin iletimi 16 kat daha az verimlidir. Sinir işleyişi bebeklik ve çocukluk döneminde önemli ölçüde artmaya başlar, en üst seviyeye ise 15 yaş döneminde ulaşılır.
Bu artışın sebebi büyük ölçüde sinir hücrelerinin aksonlarının yavaş yavaş miyelin örtü ile kaplanmasındandır. Miyelin, yoğun ve yağlı bir yapıdır ve güç kablolarının üzerindeki plastik örtü gibi sinirleri kaplar. Elektrik iletiminin hızını artırır ve sinir lifleri arasında hatların karışmasını engeller. Aksonların (basitçe tanımıyla sinir hücresi uzantısı) miyelin örtü ile kaplanması doğum itibari ile başlar ve ilk iki yılda en hızlı şekilde gerçekleşir ve belki 30 yaş dönemine kadar da devam edebilir.
Beyin gelişiminde anne-baba faktörü Bebekler insan yüzünü, dokunuşunu, sesi ve kokusunu diğer uyaranlara tercih ederler. Bebekler, hayatta kalmasına ve yeni çevresine uyum sağlamasına yardımcı olan pek çok donanımla doğarlar, anne-babalar da bebeklerinden aldıkları işaretlere cevap vermeye ve onları sevmeye biyolojik olarak programlanmıştır. Bebekle karşılaşan bir yetişkin ona bakmak ve korumak ister.
Bebeği rahat ettirmek üzere dokunur, tutar, sallar, şarkı söyler ve konuşur. Bütün bunlar yetişkinle bebeğin birbiriyle ilişki kurmasını sağlarken, beyin gelişimine de katkıda bulunur. Zihin kendi başına değil başkalarının zihniyle gelişir. Beynin gelişme potansiyelinin çekimine kapılan birçok ebeveyn, çocuklarını daha zeki yapma çabası içine girebilir. Ancak henüz var olan gelişim hızını daha da hızlandıran bir yöntem bulunmamıştır.
Yoğun bir eğitimle belli becerilerin gelişimi zorlandığında beyin henüz hazır olmayan, olgunlaşmamış nöron ağını kullanır ve bu da doğal gelişimi bozar. Bu, yarış arabasının ormanda uygun olmayan bir yola girmesi gibidir. Bu gidişin ne arabaya, ne yola bir katkısı vardır. Her ikisi de darmadağın olur. Ayrıca bu süreçte çocuk üzerinde oluşturulan baskı yoğun duygusal travmalara da neden olabilir.
Oysa gerekli olan şey sadece çocuğun merakını takip edip, onun hazır olduğu yerde bilgiyi paylaşmaktır. Öğrenmenin doğal düzeni; dokunmak, hissetmek, tutmak, incelemek ve keşfetmekten geçer. Bu da sevgi dolu, ihtiyaçlarına cevap verebilen bir ortamda sınırlar el verdiğince bedenini kullanmak ve deneyimlemekten geçer.
Beyin gelişimini destekleyin
Beyin gelişimini desteklemenin yolu dilden geçer. Araştırmalar sadece televizyonu veya yetişkinlerin kendi aralarındaki konuşmaları dinleyerek dile maruz kalmanın az bir yarar sağladığını göstermiştir. Bunun yerine dil becerilerini geliştirmek için insanlarla direkt olarak etkileşim içerisine girmeye ihtiyaç vardır. Ancak pek çok anne-baba bebeklerin ne söylendiğini anlamayacak kadar küçük olduklarını düşünerek konuşmanın önemli olmadığını düşünürler ya da duygusal olarak zor olan konuları yanlarında konuşmaktan çekinmezler. Ancak bebekler de daha büyük çocuklar gibi konuşulanları anlar. Kendileriyle konuşulan, kitap okunan ya da diğer sözlü etkileşimlerde bulunulan bebekler ve çocuklar, bakıcılarıyla sözlü olarak iletişime geçmeyen çocuklardan daha üstün zihinsel becerilere sahiptir.
Dil geri kalan bilişsel gelişim sürecinin pek çok kısmı için temel oluşturur. Yapılması gereken en basit şey, çocukla konuşmak ve onu dinlemektir. İster tek başına, ister ebeveyn ile birlikte olsun; oyun, çocuğun beyin gelişimini desteklemek için en önemli fırsatlardan biridir. Su, kum, küpler, hayvanlar, yapboz, labirent, kitap okuma, yuvarlanma veya tırmanma, ne olursa olsun birlikte geçirilen zamanda alınan keyif ve doyum bu destek için gereklidir. Amaç burada bir kavramı, bir rengi ya da nesneyi öğretmek, ders vermek olmamalıdır. Özel bir ihtiyacı olmayan çocuk zaten yaşarken, deneyimlerken doğal olarak öğrenecektir.
Çocukların temel ihtiyaçlarının yeteri kadar karşılandığı, olası tehlikelere karşı korunduğu, sevgi ve ilginin gösterildiği ilişkilerde optimal beyin gelişimini destekleyen tecrübeler için gerekli alan sağlanmış olunur. Ancak, kendileriyle nadiren konuşulan, çok az oyuncak temin edilen, çevreyi test ve tecrübe etme imkanı verilmeyen çocuklar, daha sonraki öğrenme süreci için gerekli olan nöron bağlantılarını ve yollarını tamamen geliştirmekte zorluk çekebilir.