Elini bir bana uzatıyor, bir babasına… Canı kime isterse ona sarılıyor anında. Bir babasından dinliyor masalını, bir de annesinden… Sıcacık, güvenli, keyifli bir dünya burası… Bir çocuk başka ne ister ki? Biz de çok keyif aldık onun yanımızda uyumasından… Bol bol öptük, kokladık onu yanı başımızda. Sımsıkı sarıldık. Uyanıp su istediğinde yataktan bile kalkmadan, yakınımıza koyduğumuz bardağına uzanıverdik. O sabaha kadar defalarca üzerini açtı, hiç üşütmeden anında kapatıverdik üzerini. Günler günleri, aylar ayları kovaladı böylece ve biz bir anda fark ettik ki, son dönemde neredeyse birimiz bile sabaha kadar deliksiz uyumuyoruz! Artık herkesin kendi odasına ve yatağına dönmesi gerektiğini düşündüğümüzde ise işimizin hiç de kolay olmadığını anladık. Oğlumuzun sağlık sebeplerinden dolayı bu konuda geç kalmış da olsak, bu meseleyi mutlaka halletmek üzere harekete geçtik!
Hareketli geceler
Yatak odamız oldukça kalabalıktı! 2 yaşındaki oğlumuz yatağımızın tam ortasında, yeni doğan kızımız benden tarafta, seyyar beşiğinde, hatta bir ara niyeyse su kaplumbağamız da komodinimizin üzerinde! Gece su isteyenler, tuvalete kalkanlar, emmek için uyananlar, suyun içinde tıkırdayanlar (kaplumbağamız!)… Birimiz uyansa, ailemizin diğer üyeleri de gözlerini açıveriyor. Odada bir hareket bir hareket… Duygusal yanımız biraz daha ağır bassa, değil 6 ay, 1 sene, neredeyse yıllarca daha bu şekilde geçinip gidebilirdik. Anne-baba olmanın sarhoşluğu, çocuklarımızın mis kokusu, iyi geceler masalları, yatak boğuşmaları… İşte "hayatın tadı" denen bir tablo! Ama zamanla uyku kalitemiz giderek bozuldu, hatta geceleri uyur halimiz uyanık halimizin neredeyse çeyreğine indi! Uykusuzluk gün içindeki performansımızı, enerji ve dikkatimizi olumsuz etkilemeye başladı. Bir yandan da çocuk yetiştirme ile ilgili kitapların doğruları vardı hayatta! Çocuklar 1 yaşından sonra anne-baba ile aynı odada yatmamalıydı! Şimdi zaman, yeni bir düzene yavaşça geçme zamanıydı…
Çocuk odasında değişiklik
Eşim çocuk odasını yeniden düzenlememizi önerdi. Böylelikle Demirhan'ın ilgisini odasına çekecektik. Yatağının, gardırobunun yerini değiştirdik. Yaptığı resimleri, boyamaları odasına birlikte astık. Sevdiği çizgi kahramanları nevresimlerle yatağına taşıdık. Daha önce olduğu gibi salonda değil, çocuk odasında oyun oynamaya çalıştık. Oğlumuz artık odasına karşı bir heyecan duysa da, hala bizim yatağımızda uyumak istiyordu. Kızımız Ayşe Beril odasına çoktan yerleşmişti, ama Demirhan bu konuda demir gibi sert bir tutum sergiliyordu. Aynı dönemde yuvaya başlamıştı... Yuvası şeker gibi! Orada çok mutlu olabildiği halde, sırf ben onu yuvada beklemiyorum diye gitmek istemiyor, ağlıyordu: "Anneee sen de gel, beni burada bekle!". Birkaç gün yuvada ben de misafir oldum. Hatta sınıfa kadar girdiğim, oyunlarına katıldığım oldu. Ama ben bekledikçe canım oğlum benim beklememden vazgeçecek gibi görünmüyordu. Umutsuzluğa kapılmadan, vazgeçmeden, olumlu adımlar atmalıydık…
Çocuk merkezli yaşam
Demirhan'ın yuvadaki genel durumunu ve onun alışma sürecini nasıl birlikte kolaylaştırabileceğimizi bir uzmanla görüşmek istedim. Yuvadaki danışmanımız ve aynı zamanda oğlumun drama öğretmeni de olan, NLP Uzmanı Aşkım Kapışmak, sohbetimiz sırasında bana adeta ayna tuttu. Anne-baba olarak çocuklarımızla çok güzel, sıkı bir ilişkimiz vardı. Hatta hayatımız, tüm sosyal yaşantımız onların üzerine kuruluydu ve yanı sıra hayati önem taşıyan konular dışında neredeyse hiç kuralımız yoktu! Ayrıca vaktimizi sürekli çocuklarımızla geçirdiğimizden, çocuklarımız bizden ayrı kalınca endişeleniyor, içinde bulundukları ortama güvenemiyorlardı. Bunun için Demirhan yuvada anne-babadan ayrı kalma korkusu yaşıyor, kuralları yadırgıyor, evden çıkmak istemiyordu. "Ayrışma çalışması" yapmalıydık. Yani, Demirhan'ın anne-babadan biraz daha bağımsız hareket etmesi gerekiyordu. Sanki bunun da ilk aşaması, kendi odasına alışmasıydı. Böylece hayatının diğer alanlarında da bağımsızlaşabilmesini, kendine ve çevresine güven duymasını sağlayacak önemli bir adım atacaktı. Anne-baba olarak kararlı bir tutum sergilemeliydik. Sadece bu konuda değil, gelişmesi, olgunlaşması gereken her konuda…
Sihirli kelime "kararlılık"
O günden sonra ikna edemediğimizde, uyuduktan sonra yatağına taşıdığımız zamanlar oldu. Uzun sohbetler ve "Artık odanda yatabilecek kadar büyüdün"ler eşliğinde yatağına yatırıp, yanına bizim de uzandığımız geceler… Yuvada oynamaktan bitap düşüp, bazen koltukta, bazen halı üzerinde, hatta bazen de lokması ağzında sofrada uyuya kaldığı akşamlar oldu, kendi yatağına taşıdık. Bitip tükenmeyen bir sabırla, kararlılıkla hareket etmeye çalıştık ve galiba sonunda başardık. Galiba diyorum; çünkü hala birimiz yanına uzanıp ona masal anlatmadan uyumuyor. Hatta çoğunlukla da yanına benim uzanmamı istiyor. Ama doğru yolda ilerlediğimizi düşünüyorum. Çünkü oğlumuz artık uykusu geldiğinde kendi odasına, kendi yatağına yöneliyor. Üstelik aynı süreçte aynı kararlılıkla hareket ederek onun yuvaya güle oynaya gitmesini ve yanı sıra bezden kurtulmasını da sağladık. Çocuklarımıza vermek istediğimiz her eğitim ve gelişme sürecinde anne babaların sihirli anahtar kelimesinin "kararlılık" olduğunu düşünüyorum. Biz bu kararlılığı onu üzmeden göstermeye çalıştık. Israrla bizim odamıza gelmek istediğinde biz onun odasına gittik. O huzurla uykuya dalana kadar bazen masal anlattık, bazen birlikte şarkı veya ninni söyledik. Duygusal anlamda kararlı hareket etmek bizi zorlasa da, her şey hep çocuklarımızın iyiliği için…
Her çocuk bir değil!
Oğlumuzun kendi odasına, kendi yatağına alışmasında yaşadığımız süreci sizlerle paylaştım, ama her çocuk bir değil. Dolayısıyla bizde işe yarayan çözümler her ailede işe yaramayabilir. Sizlere biraz daha bilimsel çözümler aktarabilmek için konunun uzmanı iki arkadaşımla görüştüm. Liseden dönem arkadaşlarım olan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Gökçe Küçükyazıcı ve Aile Terapisti Ebru Tuay Üzümcü, çocukların kendi yataklarına dönmeleri konusunda işimizi kolaylaştıracak bilgiler verdiler. Yanı sıra Dr. Gökçe Küçükyazıcı, kendi kızıyla ilgili yaşadığı bir deneyimi bizlerle paylaşırken, Aile ve Evlilik Terapisti Ebru Tuay Üzümcü de çocukların anne babanın yatağına gelmesi konusunda esnek davranılması gereken dönemler olabileceğine dikkat çekti. Belki de pek çok meslektaşının aksine, "ihtiyaç duyduğumuzda birbirimize sokulabilir, sığınabiliriz!" demenin en güzel yolunun, çocuğun yatakta anne babasına sarılabilmesi olduğunu düşünüyor.
"Kaygısı azaldıkça öz güveni artar"
Ebeveyn yatağından kendi odasına, kendi yatağına geçiş dönemlerinde anne babaya düşen görev, çocuğun yaşayabileceği endişeyi anlayabilmek, destekleyici ve cesaretlendirici olmaktır. Çocuğun herhangi bir başarısız deneyiminden sonra ebeveynin de kaygılanması ve katı davrandıkları düşüncesiyle suçluluk duygusuna kapılması, çocuğun bir sonraki girişimi için cesaret kırıcı olur. Örneğin; kendi odasında yatmaya başlamış bir çocuğu herhangi bir korkulu rüya sonrasında tekrar ebeveyn odasına geri almak yanlış bir davranıştır. Bunun yerine bir süreliğine yatağının yanında oturularak ve çocuk başı okşanıp rahatlatıldıktan sonra uyumasını sağlamak daha doğrudur. Çocuğun odasının ayrılmaması, çocuk, anne ve babanın yatış saatlerinde değişikliklere neden olur. Ebeveynler ayrı odalarda yatmak durumunda kalabilir, bunun da anne baba ilişkisini olumsuz etkileyebileceğini unutmamak gerekir. Çocuğun ayrı bir odada yatabilmesi, özellikle kreşe ve okula başlama süreçlerinin de rahat geçirilmesini sağlar.
Yalnız yatmama sebeplerine dikkat!
Çocukların yalnız yatmak istememesinin çok çeşitli nedenleri vardır. Bunların bir kısmı çocuğun gelişimsel dönemiyle ilgili olabileceği gibi bir kısmı da ebeveyn tutumları ve yaşam olaylarıyla ilişkilidir. 3-5 yaş arası çocuklar psikoseksüel gelişim dönemine uygun olarak cinsiyet farklılıkları ve cinsellikle ilişkili konular üzerine daha ilgilidirler. Bu dönemde kız çocuklar babaya daha düşkün, erkek çocuklar anneye daha düşkün tavırlar sergileyebilir. Anneye babaya dokunmak, onların farklılıklarını gözlemek gibi davranışlarda bulunabilirler. Bu yaşta çocuk, kendi cinsiyetinden ebeveyniyle özdeşleşme gösterir. Onların aralarında yatmak isteyebilir. Tüm bunlar normal gelişimin bir parçasıdır. Çocuklarda yalnız yatmak istememenin altında pek çok neden yatabilir. Bunlar;
Korkular: Çocuklarda belli yaşlarda belli korkulara daha fazla rastlarız. Özellikle 3-4 yaşlarında karanlık, canavar, dolaptan yaratık çıkacağı veya eve hırsız gireceği gibi korkulara sıkça rastlanır. Bu durum çocuklarda yalnız yatmayı reddetme davranışına neden olabilir. Burada anneye veya bakım veren kişiye düşen görev, çocuğun uykuya dalışını kolaylaştırmak için yardımcı olmaktır. Odasında masal okumak, ninni söylemek, saçını okşamak, sevdiği bir oyuncağını yanına koymak gibi yaklaşımlar çocuğa rahatlık ve güvende olduğu hissini verir. 6 yaş sonrası korkularda tekrar bir artış gözle gözlenir. Çocukların çevrede anlatılan öykülerin, filmlerin çok fazla etkisinde kaldıkları görülür. Soyut düşünce tam gelişmediği için ölüm korkuları, ebeveynin yaşlanacağı gibi korkular çocuklarda ebeveynden ayrılma kaygısını ortaya çıkarabilir. Çocukların bu konuyla ilgili kaygıları üzerinde, anlayacakları bir dille fazla ayrıntı içermeyen ancak tatmin edici bir açıklama yapılmalı ve güven verici bir tavır sergilenmelidir. Örneğin; çocuğun ölüm hakkında sorduğu bir soruya, "Ölüm uykuya dalıp uyanmamaktır!" gibi verilebilecek yanlış bir cevap; çocukta uyumak istememe, anneye yapışma gibi ters sonuçlar doğurabilir. Sıklıkla bu tür korkular normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilir ve eğer çocuğun yaşam kalitesini bozacak düzeyde değilse ek bir destek almadan kendiliğinden ve doğru yaklaşımlarla düzelme eğilimindedir.
Anne babanın tutum hataları: Kaygılı, evhamlı ve aşırı koruyucu kollayıcı anne babaların çocuklarında yalnız yatamama sorunu daha fazla ortaya çıkar. Burada anne, çocuğa bağımlı bir tavır sergiler ve çocuk annenin bu davranışını aynı şekilde model alır. Özellikle küçüklüğünden itibaren sık solunum yolu enfeksiyonu geçiren, alerjisi olan veya başka bir sağlık sorunu olan çocukların anneleri tarafından sıklıkla yanlarından ayrılmadıkları, bu davranışın da iyi niyetle de olsa anne-çocuk arasındaki bağımlılığı pekiştirdiği, çocuğun bireyselleşmesini ve güven duygusu gelişimini olumsuz etkilediği bilinir. Ayrıca bu çocuklarda kreşe ve okula başlamakta sıklıkla zorluk da yaşanabilir, ciddi ayrılma kaygısı yaşadıkları görülebilir. Anne-babaların yaptıkları bir başka tutum hatası da çocukların korkularını farkında olmadan tetiklemektir. Burada yapılan hata, sıklıkla uyumaya direnen çocukların korkutulması şeklindedir. "Uyumazsan öcüler gelir!" gibi söylemler kesinlikle kullanılmamalıdır. Bir diğer hatalı ebeveyn tutumunu da sıklıkla boşanmış veya çalışan anne-babalar sergiler. Her iki durumda da ebeveyn çocuklarına yeterince zaman ve ilgi göstermediklerini veya birlikte kaliteli vakit geçiremediklerini düşünür. Bu ve bunun gibi suçluluk duygularıyla çocuklarını yanlarında yatırır ve bu şekilde farkında olmadan çocuğun bireyselleşmesini engellerler. Yaşamdaki büyük değişimler: Çocukların yaşamlarında karşılaştıkları; bir kardeşin doğması, taşınma, ebeveynin boşanması, ölümler, kreşe veya okula başlama gibi her yeni durum, tıpkı erişkinlerde olduğu gibi kaygı verici olabilir. Bu gibi durumlarda çocuklar kazanmış oldukları yalnız yatabilme, tuvalete gidebilme gibi becerilerini kaybedebilir, yaşından daha düşük tavırlar sergileme, uyku iştah değişiklikleri, parmak emme ve tırnak yeme davranışları gösterebilir. Bu gibi süreçlerde çocuğun bu tip davranışları anlaşılmaya çalışılmalı, yaşanan sürecin zorluğuna göre sabırlı davranılmalı ve çocuğun eski becerilerini tekrar sergileyebilmesi için yüreklendirici olunmalıdır. Özellikle hem ebeveyn hem çocuk için ciddi derecede stres yaratan durumlarda aile bireyleri uzman desteği almaktan kaçınmamalıdır.
"Gerektiğinde çocuklarınıza yatağınızda yer açın"
Çok sevgili okurlar, bu haberin yazarı, liseden dönem arkadaşım Berrin Oruğ Demir beni arayıp, "Çocuğunuz kendi yatağına nasıl döner?" konulu bir yazı hazırladığını söyleyerek, benim bu konudaki görüş ve önerilerimi sordu. "Çocuk senin yanında yatmaya ihtiyaç duymadığında yatağına döner." dedim. Sağ olsun beni garipsemedi, yine de anlatmamı, önerilerde bulunmamı istedi. Sevgili anne-babalar, çocuklar yaşamlarının farklı dönemlerinde değişik sebeplerle sizin teninize ve kokunuza sığınma ihtiyacı hissedebilirler. Hastalıklar, fırtınalar, depremler, mahallede her zaman sevdiği bir köpeğin bu sefer ona hırlaması, okulda arkadaşının anlattığı korkunç bir hikaye, televizyonda izlediği bir görüntü ya da sizde sezinlediği bir sorunun varlığı, rotasını sizin yatağınıza çevirmesine yeter. Bu gibi durumlarda ben, ona yatağınızda gönül rahatlığı ile yer açın derim. Birbirimize ihtiyaç duyduğumuzda birbirimize sokulabiliriz, sığınabiliriz demenin en güzel yolu bence bu.
Sorun anne baba da olabilir
Ancak bir de taa en başından beri yatağında yatmayan çocukların büyüdükçe anne baba yatağına sığamama durumları var ki, bu daha farklı bir durum. Eğer çocuk doğdu doğalı hiç anne babasının yatağından çıkmamış ise bu çocukla değil, anne babayla ilgili bir soruna işaret eder. Burada kendimize şunu sormamızda fayda var, "Ben onu neden büyütmek istemiyorum?", "Onun büyümesi ile kaybedeceğim şey nedir?". Bu soruları sormakla beraber kendi ihtiyaçlarınız için çocuklarınızın gelişimini ketlediğinizi fark etmeye başlayabilirsiniz. O zaman çocuğunuzla beraber sizin de büyüme vaktiniz gelmiş demektir. Durum böyle de olsa, geçici bir süre için yatağınıza gelen çocuğunuz kendi yatağına geri dönmeye direnç gösteriyor da olsa, onun odasına geri dönmesi için yapabileceklerimiz var…
Odasına dönmesi için öneriler…
Gece yatma vakti, en az yarım saat öncesinden başlayan bir rutine sahip olmalı. Hep aynı şarkıyı çalmak, arkasından aynı sıra ile süt içmek, diş fırçalamak, pijama giymek, yatağa uzanmak, masal anlatmak gibi... Burada sıralamayı bozmamak çok önemli! Ayrıca bu rutinin ilk halkasının çocuğun sevdiği bir şey olmasını sağlarsanız, işiniz çok daha kolaylaşır. Böylece direncini kırmaya yatağa girme noktasında değil, çok daha öncesinde başlamış olursunuz.
Bazen yapılan bir yanlış da, yatağa girmeden önce çocukla oyun oynayarak onu yormaya çalışmaktır. Oysa tam aksine çocuğun böyle uyku moduna geçmesi zorlaşır. Bu nedenle uyku saatinden en az 30-40 dakika önce yoğun fiziksel ve zihinsel aktivite gerektiren şeyleri yapmamaya çalışırsanız bedeni de, zihni de gevşeyebilir.
Onunla odasında, günün farklı zamanlarında uyku haricinde zaman geçirin; odasında oynayın, zaman zaman yatağın üzerinde oynayın. Beğendiği çizgi resimleri, sizinle beraberce çekilmiş fotoğraflarınızı duvarlara asın. Odası için ara sıra beraberce alışveriş yapın. Odasını yavaş yavaş kendi dekore etsin.
"Bizim yatağımıza gelemezsin!" demektense, "Hadi beraber senin odana gidelim." deyin. Yanında oturun, masal okuyun ya da o yatarken çekmeceleri düzeltip (düzgünse de bozup bir daha düzeltin!), şarkı söyleyin. Ertesi gün yapacağınız şeylerden söz edin. Ufak aralarla odadan ayrılıp, mutlaka geri gelin ("Bir su içip geleceğim.", "Bulaşık makinesini çalıştırıp geleceğim.", "Kapıya anahtar takıp geleceğim." Gibi…). Git gide araları uzatın. Taa ki, 5-10 dakikada bir gidip gelmenizi tolere edene kadar. Sonrasında, geleceğinize güveni tam olduğunda, siz birkaç kez gidip gelene kadar uyumaya başlayacaktır. Peki, ara sıra kaçamaklar yapılmaz, kurallar bozulmaz mı? Bence cevabımı biliyorsunuz.
Hazırlayan: Berrin Oruğ Demir