Heyecan, mutluluk ve endişeyle geçen dokuz aylık süre sonunda yeni bir süreç başlıyor. Anne adayı artık "Anne" oluyor. Annenin bebeğine, bebeğin ise anneye alışma süreci başlıyor. Anne kimi zaman çok mutlu, kimi zaman ise derin bir duygu karmaşası içine girebiliyor. Ama bu karmaşık dönem çok da uzun sürmüyor. Psikolog Gizem Ünveren, doğum sonrasında annenin bebeğe ve anneliğe alışma süreciyle ilgili merak edilenleri anlattı. Ayrıca anneler ilk günler neler yaşadıklarını paylaştılar bizimle.
Onu kucağınıza aldığınızda…
Anne bebeğini kucağına aldığında; sorumluluk, sevgi ve mutluluk duygusu hisseder. İlk zamanlarda büyük bir heyecan ve "Acaba yanlış bir şey yapar mıyım?" endişesi, kaybetme ve yetememe korkusu yaşar. Annenin duygularında karmaşa başlasa da, bebeğiyle arasında farklı bir bağ oluşur. Bu bağ, anneye huzur verir.
Bebeğin alışma süreci
Bebekler ilk haftalarda çevreden gelen uyaranlara refleksleriyle yanıt verir. Bu yanıtlar gün geçtikçe anlam kazanır. Bebek ilk andan itibaren gelen tüm uyaranlara duyarlıdır. Bu nedenle bulunduğu çevrenin mümkün olduğunca uyaran içermesinde yarar vardır. İlk aylarda bebek yer ve ısı değişimini sevmez, ani değişiklikler onu rahatsız eder. Çünkü anne karnında sakin bir ortamda yaşamıştır. Hareketli bir ortam ilk başlarda onu oldukça tedirgin eder, bebek bu değişimle birlikte güven arayışına girer. Annenin bebekle teması ona bu güveni sağlar. Annenin bebeği kucağına almasıyla da güven duygusu desteklenir.
Evdeki düzen değişir
Annelik duygusu tamamen içgüdüsel değildir, öğrenilip geliştirilen bir duygudur. Anne olmak için en önemli faktör, hazır olmaktır. Buna hazır olan kadınlar, hayatlarında yaşamadıkları mutluluk ve sevgiyi yaşarlar. Hamile olduklarını öğrendikleri andan itibaren, hayat onlar için sadece kendilerinden ibaret değildir. Beslenmeleri başta olmak üzere birçok şey bebeğe yönelik planlanır. Bebeğin doğumuyla birlikte evdeki düzen bambaşka bir hal alır. Annelik, karmaşık duyguların yaşandığı kendine özgü bir durumdur.
Anneye destek olmak önemli
Anne bu süreçte kendisini bir karmaşanın içerisinde bulur. Yaşadığı duyguları sözlerle ifade edemez, kendisinde meydana gelen duygusal ve psikolojik değişimlere anlam veremez. Eskiye kıyasla daha kırılgan ve hassas olduğu gözlemlenir. Evlilikle birlikte eklenen eş rolüne bir de annelik rolü eklenmiştir. Bebekle baş edip edemeyeceği konusunda endişe duyar ve bebeğin getirdiği sorumluluk annede bir panik hali oluşturabilir. Uykusuzluk ve yorgunluk anneyi bitkin düşürebilir. Yeni yaşamını bebeğine göre düzenleyebilen, bebeğiyle mümkün olduğunca zaman geçirip, iletişim kurabilen ve eşinden yardım alabilen anneler kısa sürede uyum sağlar. Bu geçiş döneminde sosyal desteğin önemi çok büyüktür. Anne iyi olmaz, iyi hissetmezse bebeğin iyi olması mümkün değildir. Annenin kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılayabilmesi gerekir ki, bu da ona yardım eden birilerinin varlığıyla mümkün olur. Ayrıca bilgi ve tecrübelerini anneyle paylaşan yakınlarının (abla, anne, kayınvalide) olması annede oluşan endişeyi hafifletir.
Bebeğinizi öpün ve onunla konuşun
Bebeğin ve annenin değişen hayatlarına alışma dönemlerinde zamana ihtiyaçları vardır. Bebeklerin bildiği tek iletişim yolu ağlamaktır. Bir ihtiyacı olduğunda (karınları acıktığında, altları kirlendiğinde vb.) bu durumu ağlayarak fark ettirirler. Anne, her ağladığında bebeğe panikle yaklaşmamalı, nedenler üzerine odaklanmalıdır. Bebekle iletişim kurmanın en temel yolu dokunmaktır. Bebekler öpülmekten, okşanmaktan çok hoşlanırlar. Bebeğinize sevgi gösterirken bir taraftan da onunla konuşabilirsiniz.
Anne diğer rollerini unutmamalı
Annelerin bebeklerine aşırı düşkünlüğü doğumla beraber başlar. Bebeğin en ufak ağlaması bile doktora başvurma sebebidir. Bebeğin aç kaldığı düşüncesiyle zorla yedirme davranışında bulunurlar. Bebeğe her an bir şey olacak korkusuyla, bir an olsun yanlarından ayırmazlar. Bu olumsuz davranışlarla yetiştirilen bebekler ileriki dönemde bağımlı, asi kişiler olabilirler. Bebek ağladığında kimsenin gelmemesi, farklı kişilerin gelmesi ya da bebekle ilgilenen kişilerin farklı tutum ve davranışlara sahip olması (bir kişinin güler yüzlü olup diğer kişinin asık suratlı olması vb.), bebekte güvensizlik ve değersizlik duygularına yol açar. Sadece annelik rolünü yerine getirmek ve diğer rolleri göz ardı etmek de doğru değildir. Anne rolünün eklenmesiyle birlikte çalışan birçok kadın iş yaşamına son verir. Bunun yanı sıra eş olma rolü unutulduğu takdirde aile içinde iç çatışmalar meydana gelir. Çünkü anne için dünyanın merkezi bebek olur. Hatta anne dışında hiç kimse bebek hakkında söz sahibi olamaz. Bu tarz tutumlar yanlıştır. Anne, eş, annelik rollerini ve iş yaşamını bir arada yürütmelidir.
Doğum sonrası depresyon
Doğumundan sonraki üç ya da dört gün içinde hafif ve kısa süreli depresif duygu durumunun görülmesi normaldir. Bu durum doğum sonrası depresyonu olarak tanımlanmaz. Doğum sonrası depresyon, doğumdan sonraki ilk dört hafta içinde yaşanan majör depresyon durumudur ve sıklık oranı, yüzde 5 ila 20'dir. Anneliği benimseyememiş kişilerde doğum sonrası depresyon daha sık görülür. Bunun dışında küçük yaşta anne olanlarda, yalnız annelerde, destek göremeyenlerde, ekonomik problemler yaşayanlarda, ailesinde ya da kendisinde depresyon öyküsü olanlarda risk daha fazladır.
Depresyon belirtileri
Hemen hemen her gün görülen; O Hüzün, mutsuzluk ve keyifsizlik. O Daha önce zevkle yapılan aktivitelere yönelik isteksizlik. O Uykusuzluk ve iştahsızlık. O Bitkinlik, enerjisizlik ve bu nedenle bebekle yeterince ilgilenememek. O Dikkat dağınıklığı ve kararsızlık. O Ölümü isteme ve intihar planları. O Özgüvende azalma. O Suçluluk duygusu hissetme. O Olumsuz düşünceler. O Hayatın anlamını yitirme. O Zorluklarla başa çıkamama hissi. O Sinirlilik ve ağlamaklı olma. O Cinsel isteksizlik. O İştah bozukluğu. O Konsantrasyon bozukluğu ve unutkanlık.
Hazırlayan: Başak DOĞRU