İnsan ilişkilerinde nasılsınız? Bir toplantıda, arkadaş buluşmalarında veya iş görüşmelerinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yoksa korku ve kaygılarınızla bir iç savaş mı yaşıyorsunuz? Peki, bunun altında yatan nedenlerin çocukluk dönemiyle bağlantılı olduğunu biliyor musunuz? Evet, çocukluk döneminde yaşanan birçok faktör, sizin girişimci ruhunuzu etkileyebiliyor. Nasıl mı? İşte bunun cevabını da Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz verdi. Her insanın kendine özgü bir mizacı olduğunu söyleyen uzmanımızın önerilerini dikkate alarak pek çok kişinin yaşadığı bu duygu durumlarını ileride çocuklarınızın da yaşamamasını sağlayabilirsiniz. Böylece toplum içinde kendini özgürce ifade edemeyen ve sosyal fobi sorunlarıyla kendi içine kapanan çocukların, iletişim konusunda yetersiz olmalarının önüne geçebilirsiniz.
Kekemeliğe neden olabilir
Çocukların sosyal ortamlardan uzak durması ve çekingen davranışlar sergilemesi, konuşma ve vücut diline de yansımaya başlayabilir. Ellerin titremesi, terleme, kekeleme, göz kontağı kuramama, kalbin çok hızlı atması ve yüzün kızarması kolayca tespit edilebilen kaygı belirtileridir. Birden ortaya çıkan bu davranış belirtileri ve çocukta gelişen kekemelik, sosyal fobi yönünden araştırılmalıdır. Kekemelik, sosyal fobinin daha da ağırlaşmasına ve kişinin daha fazla stres yaşamasına neden olabilir. Sosyal fobi yaşayan kişilerin, ilişki kurmaktan ya da performans sergilemekten kaçınmalarına, bu döngünün neden olduğu söylenebilir. Korkulan eylemin gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, kişi yoğun bir kaygı ya da sıkıntı yaşayarak bu duruma katlanmaya çalışır. Belirtilen kaygı işaretleri panik atak ile karıştırılabilinir. Birbirine çok benzeyen bu belirtilerin yaşandığı durumlarda, kişinin paniğini tetikleyen duygunun tespit edilmesinde fayda vardır.
Her bireyin mizacı farklı
İnsanlar, doğuştan kendilerine özgü bir mizaç ile dünyaya gelir. Mizaç; kişinin davranışının bütün görünümlerini, dünyayı, insan ilişkilerini anlamasını belirgin biçimde etkileyen uzun süreli ve dayanıklı içsel yaşantıdır. Bazı bebekler iletişim kurmaya çok yatkınken, bazıları çok çabuk ağlar ve huysuzlanır. Büyük çoğunlukla bu özelliklerini erişkinlik dönemlerine de taşırlar. Fobik uyaranlarla karşılaşan çocuklar yaşadıkları sıkıntıyı tam olarak adlandıramayabilir. Bu nedenle çeşitli dışavurumlarla sıkıntı yaşadığını hissettirir. Anksiyete, ağlama, huzursuzluk gösterme, donakalma, anneye, babaya ya da güven duydukları herhangi birine sıkıca sarılma; çocukların gösterdiği davranışlardan bazılarıdır. Herhangi bir hastalıktan, medikal ilacın yan etkilerinden şüphelenmediğiniz ve şikayetlerin 6 aydan fazla sürdüğü durumlarda çocuğun sosyal kaygı taşıyor olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Aşırı bağımlılık ve sosyal fobi
Okul çağı çocukları, birtakım ortak davranış özellikleri gösterirler. Anne ya da babadan kolay ayrılamama bunlardan birisidir. Elbette çocuğun kendisini okula getiren ebeveynden ayrılamamasının çeşitli nedenleri vardır. Eğer çocuk çeşitli yalanlar söylenilerek kandırılmış ve verilen sözler yerine getirilmemişse, anne babadan ayrılmak istemeyebilir. Sosyal fobi yaşamaya eğilimli çocuklarda ise kaygı genellikle sosyal ortamda bulunmaktan dolayı yaşanır ve yatıştırılmakta zorlanılır. Sosyal fobi yaşamaya eğimli çocuklar, okul çağına kadar kalabalık yerlerden kaçınmanın bir yolunu bulmuşken okul hayatıyla beraber bu durum ortadan kalkar. O zamana kadar çeşitli huzursuzluk belirtileri göstererek kalabalık yerlere gitmek istememiş olabilir, ancak okuldan kaçmanın bir yolu yoktur. Aslında okul yaşamı, sosyal fobi eğilimindeki bir çocuğun tedavisine olumlu gelişmeler ve katkılar sağlayan bir süreçtir. Bu sorunu yaşama ihtimali olan çocuklar, sınıf içerisinde çok sessiz olurlar ve kendi hallerindeki tavırları ile birçok öğretmenin gözdesidirler. Sınıftaki varlıkları ancak bir şey sorulduğunda hissedilir. Fakat bazen bu çocuklara soru sorulduğunda cevap almak mümkün olmayabilir. Bu durum çocukların bildiklerini ifade edememelerine neden olur ve akademik başarılarını düşürür.
Sosyal fobiyi tanıyın
Sosyal fobi sorunu yaşayan pek çok çocuk, "Ya yanlış bir şey söylersem", "Ya arkadaşlarım benimle dalga geçerse", "Ya yüzüm kızarırsa", "Ya öğretmenim beni arkadaşlarımın yanında küçük düşürürse" gibi yanlış düşüncelere kapılabilir. Korku ve panik duyguları ile birlikte gelen kaçınma davranışı, ilerleyen yıllarda görülecek olan genel sosyal fonksiyondaki bozukluğun habercisidir. Eğer çocuğun fobik kaçınmaları öğretmeni tarafından tespit edilemezse, akademik başarısının düşük olduğu ve IQ sorunu yaşadığı düşünülebilir.
Zorunlu eğitimi tamamladıktan sonra okula devam etmeme ve başkalarından izole bir şekilde çalışma yapmak da, sosyal fobinin muhtemel sonuçları arasındadır.
Bu soruna eğilim gösteren çocuklar, kalabalık ortamlardan olabildiğince kaçınırlar. Kaçınmanın mümkün olmadığı alanlarda ise kaygılı olduklarını belli eden davranışlar sergilerler.
Kaygılı davranışlar sergileyen çocuklar etrafındakiler tarafından (başlangıçta öyle bir niyetleri olmasa bile) eğlence konusu olabilirler.
Başkalarının zevk alacağı aktiviteler içerisinde bulunmak istemezler.
Oyun parkına gitmek, arkadaşlarının evinde buluşmak, tanıdığı birine selam vermek, tanıdığı ya da tanımadığı birisi ile sohbet etmek, arkadaşlarını bir yere davet etmek onlar için çok zor, hatta imkansızdır.
Okulda performans sergilemeleri gereken dersler için haftalar öncesinden kaygılanmaya başlayabilirler ve bu kaygı, yeteneklerinin ve çalışmalarının çok altında başarı göstermelerine neden olabilir.
Yan bozukluklar çıkabilir
Sosyal fobi yaşayanların başka birtakım muhtemel rahatsızlıklar göstermeleri mümkündür. Herhangi bir nesne ya da obje fobisi, agorofobya, major depresyon, aşırı alkol ya da madde kullanımı ve bağımlılık sosyal fobi yaşayanların yaklaşık olarak yüzde 70-80'inde görülen komorbit (ek, yan bozukluk) rahatsızlıklardır. Sosyal ortama çıktığı zaman kaygılanan, başkalarının onu aşağılayacağını düşünen birisi, zamanla hayatında herhangi bir çatışma yaşamak istemediği ve bundan korktuğu için kendisini eve kapatabilir. Bir şeyleri yapmak isteyip de yapamamak ise kişiyi major depresyona itebilir. Sosyal fobi yaşayan kişiler aslında birileri ile iletişim içerisinde olma ihtiyacı hissederler ve buna engel olan davranışsal etmenler yüzünden muvaffak olamazlar. Bu durum kişinin daha çok olumsuzluk içeren duygu yaşamasına neden olur. Bu durumdan uzaklaşma yolunu da, madde ya da alkol kullanarak bulurlar. Özellikle ergenlik döneminde; arkadaş baskısı ile madde ya da alkol kullanımına alışmaları daha kolay olabileceğinden dikkat etmekte fayda vardır.
Çekingen çocuklarla ilgilenin
Her çekingen ya da utangaç çocuğun ileride sosyal fobi yaşayacağını söylemek doğru olmaz. Bazı çocuklar doğuştan getirdikleri kişilik özellikleri doğrultusunda diğer çocuklara göre daha fazla içlerine kapanık, daha az girişken ya da kısacası birçok özellikleri ile yaşıtlarından daha pasif olabilirler. Burada bizim için en net ayrım, çocuğun kaçınma davranışı gösterip göstermediğidir. İçlerine kapanık yaşayan çocuklar, çok fazla kişisel ilişkilere girmeseler de başkalarıyla birlikte olmaktan keyif alırlar. Kendileri sohbet başlatamayabilirler, ancak birisi onlara soru sorduğunda cevap verir ve hatta mutlu olur. Sınıf içerisinde çok emin olmadıkları konularda söz almak istemezler, ama emin olduklarında derse katılmaktan çekinmezler. Utangaç çocuklar hayatlarının ilerleyen zamanlarında üzerlerinden pasifliği atarak daha aktif olabilirler. Etrafınızdaki bazı kişilerin "Ben çocukken çok sessiz ve sakindim, ama sonradan açıldım." dediklerini duymuşsunuzdur. Bu kişiler hatırlasınlar ya da hatırlamasınlar birinin ya da birilerinin yardımını mutlaka almışlardır. Bir anne veya baba, çocuklarının sosyal ortamlara, bir topluluğa, başka insanların ya da çocukların olduğu kalabalıklara girmekten kaçındığını, o ortamlarda çok sıkıldığını fark ederse bunun üstünde durmalıdır. Eğer çocuk sosyal ortamlardan sürekli kaçınma davranışında bulunuyorsa, sosyal fobi açısından incelenmelidir.
Aşırı baskıcı anne baba tutumu
Çocukların utangaç olmalarında anne babaların ya da çocuğa bakım veren diğer yakın kişilerin payı çok yüksektir. Bazı anne-babalar çocuklarına karşı çok sert ve kuralcı olabilirler. Özellikle çocuklar 2-3 yaşlarında iken hayatlarındaki en önemli kişi, onun bakımını yapan kişi ya da kişilerdir. Kısaca aile dersek, ailenin emekleyen ve etrafı keşfetmek isteyen çocuklarına karşı takındıkları tavrın çok önemli olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu yaşlardaki çocuk, etrafında otorite mi kuracak, aşağılanıp yerin dibine sokularak utanç ve kuşku duygusu mu geliştirecek, bu durum onun kutuplu psikososyal kriz yaşamasına neden olabilir. Bunun neticesinde anne-baba çocuklarına çok dengeli yaklaşmalıdır. Aşırı baskı ve disiplinin yanı sıra, aşırı korumacı tutum sergilemek, çocuğun öz güven duygusunun gelişmesini olumsuz etkileyerek sosyal fobiye de neden olabilir. Ailesi çok rahat olan ve çocuğu tamamıyla bırakan ailelerin çocukları genelde kontrolden çıkmaya meyillidirler. Kimse onları engellemediği için istedikleri gibi davranabileceklerini düşünürler ve yaptıkları hataların sorumluluğunu üstlenmek istemezler. Bunlardan dolayı suçluluk duygusu hissetmezler. Tam tersi olarak her yaptığı hareket anne-babanın engeliyle karşılaşan, başkalarının yanında hoyratça azarlanan çocuk bir daha bu hareketleri yapmamayı öğrenecektir. Bu durumda ileriki yaşlarda yaptığı her hareketin uygunluğunu ölçüp tartarak başkalarının onun hakkında ne düşüneceğine odaklanarak yaşayacaktır. Bu çocukların ilerde sosyal kaygı bozukluğu geliştirmeleri muhtemeldir.
Tedavide neler yapılabilir
Anne-baba çocuklarına karşı olan tutum ve yaklaşımlarını değiştirmeli, hatta daha önemlisi profesyonel yardım almalıdır. Burada ailenin yakın çevresine ve özellikle de çocuğun öğretmenine de büyük görev düşmektedir. Bu tarz bir sıkıntı yaşayan çocuklara başarabilecekleri bir görev verilerek öncelikle cesaretlenmeleri sağlanmalıdır. Tek başlarına yaptıkları her iş, olumlu pekiştirenlerle desteklenmelidir. Belli bir süre sonra çocuklar daha fazla sosyalleşebilecekleri yerlere gönderilerek ve aileden sağlıklı bir şekilde uzaklaşmaları sağlanarak çeşitli merkezlere yönlendirilebilirler. Çocuğu zorla bu merkezlerin içerisine itmek, dahil olmak istemedikleri topluluklara sokmak durumu olduğundan daha kötü hale getirebilir. Sosyal fobinin tedavisinde oluşturularak gelmiş düşünce virüslerinin değiştirilmesi, onların yerine rasyonel düşünme ve akıl yürütme ile oluşturulmuş alternatif modellerin yerleştirilmesi birincil hedeftir. Tüm bunlar yapılandırılıyorken sosyal fobisi olan kişilere "maruz bırakma tekniği" uygulanarak kaygı yaşadığı durumlar uzman bir kişi eşliğinde yaşatılarak düşünce hataları tekrar gözden geçirilmelidir. Bir sonraki adım ise hastanın gerçek hayatta bu tür genellemeler yapabilmesi amacıyla ev ödevleri ile uzman kişi ile çalışılan "maruz bırakma teknikleri"nin dış hayata uygulanmasıdır. Geri bildirimler ve tekrarlamalar ile stres yaratan durumun kabul edilebilir stres seviyesine çekilmesiyle tedavi sonuçlanmış olur. Belli aralıklarla kontroller yapılarak kişi sosyal hayata entegre edilir. Çocuklarda bunu daha çok oyun terapisi ile gerçekleştirmek ve çeşitli sembollerle soruna odaklanmak mümkün olmaktadır.
Hazırlayan: Şenay Çelik