-"Bana verdiklerini yiyemedim."
-"Yiyemezsin tabii. Çünkü verdikleri benim anlayışıma göre yemek bile sayılmaz. Bu nedenle, kendi yemeğimi yanımda getirdim. Hangisini denemek istiyorsun?"
Doktor Lecter;açık adıyla Hannibal Lecter, izini süren polislerden kurtulmayı başardıktan sonra kaçış seyahatini gerçekleştirdiği uçakta, yan koltuğunda oturan meraklı bakışlara sahip küçük çocukla işte tam olarak böylesi bir diyaloğa girmişti. Uçakta kapağını kaldırdığı "beslenme çantası" havasındaki sade beyaz yemek kutusundan çıkarttığı insan beyninin minicik bir parçasını, tercihini beyinden yapan ve ayağa kalkarak karşısına dikilen o küçük çocuğa kendi elleriyle ikram etmişti."Hannibal" filminin başkahramanı Doktor Lecter, psikiyatrist bir seri katildi. Çok zarif dokunuşlara sahip, ince ve son derece nazik bir adamdı. Kaba ve saygı fakiri insanlardan hiç hoşlanmaz, hatta nefret eder ve onları öldürerek veya öldürmeden menüsüne dahil ederdi. Kendisini takip eden ve sonunda çelik kelepçeyi sol koluna kapatan FBI Özel Ajanı Clarice Starling'in bileğini kesmek yerine, kendi kolunu satırla parçalayabilecek sevgiye ve tutkuya sahipti. Öyle de yaptı... Lecter, ölüm planlarını klasik müzik eşliğinde oluştururdu.
Peki günlük hayatımızda varlıkları ile hikayelerini bilsek belki de sokaklara dahi çıkmaya korkacağımız "Doktor Lecter"ın yerli modellerinden haberdar mıyız?
Olmalıyız... Çünkü son 11 yıllık kısa geçmişimiz bizlere anlatıyor ki; elleri kan kırmızısına aşina olan katillerimizin "Doktor Lecter"dan eksik yanları yok.
Kolları ile baldırlarını aldı, elleri ve ayakları attı
Türkiye, "Hannibal karizması"na en yakın katiliyle 2007 yılının ortalarında tanıştı. 5 Haziran Salı akşamı saat 17:00 sıralarında Çankaya Polis Merkezi'ne gelen ihbarla harekete geçen polisler, Mediha Eldem Sokak'ta bilgisayar firması sahibi olan Sedat Erzurumlu isimli kişiyi, 7.65 milimetre çapındaki tabanca ile kafasından vurulmuş halde ölü buldu. Hırsızlık süsü verilmek istenen olay, Ankara Cinayet Masası tarafından soruşturulurken, 13 Eylül akşamı saat 21:30 sıralarında Mamak Çöplüğü'nün İmrahor girişinde Cafer Er (55) adlı emekli temizlik işçisinin cesedi, parçalanmış halde bulundu. Cesedin sağ omuz başı ile göğsünde ve kafasında kesiğe bağlı büyük yaralar vardı. Cafer Er'in iki kolunun, omuz başı alt hizasından el bileklerine kadar kesildiği, baldırlarının da ayak bileklerine kadar olan bölümlerinin aynı yöntemle alındığı tespit edildi. Kemikleri görünen cesede ait eller ve ayaklar çöplerin arasında bulundu. Olay Yeri Ekipleri'nin yaptığı incelemede cesedin 75 metre uzağına atıldığı sabitlenen çantadan, 7.65 milimetrelik bir adet tabanca ile kanlı bıçak ve eldivenler çıktı. Katilin parmak izlerine rastlanınca Ankara'nın iki cinayeti aydınlandı.
Kesik parçalar buzdolabında bulundu!
Parmak izlerinin sahibi Özgür Dengiz'i (27) araştıran Ankara Cinayet Büro Amirliği'nin soruşturmacıları önce katil zanlısı ile ilgili bilgileri topladı. 1997 yılında henüz 17 yaşındayken Gölbaşı ilçesinde silahla ilk cinayetini işlemiş, Niğde ve Ulucanlar Cezaevi'nde toplam 42 ay yattıktan sonra 2000 yılının Aralık ayında dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit'in önerisiyle çıkartılan "Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası" (Rahşan Affı) ile serbest kalmıştı. Ankara Polisi'nin peşine düştüğü Özgür Dengiz, Akdere'deki ikamet adresinde yakalandı. Polis, buzlukta siyah poşetlere sarılı etlerden şüphelendi. O etlerin, bedeni çöplükte bulunan Cafer Er'e ait olduğunu düşünen polis, birazdan alınacak ifadenin ne kadar ürkütücü olacağını, katil zanlısının dudaklarından dökülecek itiraflar karşısında kanının nasıl donacağını düşünüyordu. Siyah poşetlerden, Cafer Er'e ait parçalar çıktı. Özgür Dengiz, ilk cinayetini itiraf etti. Şimdi sıra "Cafer Er Cinayeti"ni anlatmaya gelmişti:
"Yıllardır boşuna dana eti yemişiz"
"Tepki uyandıracak ve ses getirecek bir cinayet işlemek istiyordum. Özellikle İmrahor Köyü'ne yakın bölgelerde gez- dim. Çünkü orası, sürekli aşırı alkol kullananların ve ahlaka aykırı davranışlarda bulunan kişilerin geldiği bir yerdi. Aracıyla yanımdan geçmekte olan Cafer Er'in yüzüne iki el ateş ettim. Cesedi yan koltuğa koyup şoför koltuğuna oturdum ve otomobili tenha bir noktaya çektim. Silahımı çantama koydum, bıçağımı çıkarttım. Bacak kısımlarını bıçakla ayırdım ve çantama koydum. Eve gittim. Yemek için aldığım baldırları buzluğa koydum. Öldürdüğüm kişinin kalan etlerini kesmek ve bölgede yaşayan köpeklerle paylaşmak için olay yerine geri döndüm. Kendime ayırdığım parçaları da poşetleyerek çantama koydum."
Hayatının geri kalan bölümünde imkanı olduğu takdirde sürekli olarak insan eti yemeyi düşündüğünü, Cafer Er'in cesedinden fileto çıkarttığını ve insan etine karşı kendisinde aşırı derecede zafiyet ve istek oluştuğunu ifade eden Dengiz'in polislere "Yıllardır boşu boşuna dana eti yemişiz" dediği öne sürüldü.
"173 günde üç yaşlı kadını canlı canlı yedi"
İstanbul Zeytinburnu'nda oğlu ve gelini ile birlikte yaşa- yan 75 yaşındaki Özbekistan asıllı Rabia Nazari, 20 Aralık 2002 Cuma sabahında alışveriş dönüşü dairesinin önünde bıçaklı saldırıya uğradı. Yere düşen Nazari'nin sırtına yüklenen saldırgan, ellerini arkadan bağladığı yaşlı kadının yüzünü ısırarak büyük bir et parçası kopardı. Yüzü ve bedeninde çok sayıda derin ısırık yarası açılan ve ayrıca bıçaklandığı ortaya çıkan Rabia Nazari, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin acil servisinde tedavi altına alındı. Derin diş yaraları, saldırıdan geriye kalan tek delil olmuştu.
Gizemli saldırganın dosyası, 10 Şubat 2003 Pazartesi akşamı yeniden aralandı. Cinayet adresi yine Zeytinburnu'ydu. Fatma Şenel'in (80) tek başına yaşadığı gecekonduda yangın çıkmıştı. Alevler, fazla büyümeden itfaiye ekipleri tarafından söndürüldü. Duman kalktığında, yaşlı kadının cansız bedeni göründü. Öldüresiye ısırılmış ve bedenine şiş saplanarak yaşamı elinden alınmıştı. Yüzü, kolları ve bacaklarında derin ısırık izlerine rastlanan Fatma Şenel'in vücudundan ayrılan et parçalarının yüzde 75'lik bölümü, cinayetin işlendiği odanın döşemelerine yapışmış halde bulundu.Parçaların kalan bölümü evde yoktu.
Diş boşlukları karşılaştırıldı; gerçek ortaya çıktı
Son kurbanı, İstanbul'a turist olarak gelen Amerikan vatandaşı Shirley Fox (60) oldu. 10 Haziran 2003 Salı sabahı, Bakırköy Sahil Yolu'nun üzerinde Atatürk Havalimanı'na gitmek için kaldırımın ucunda taksi bekleyen Shirley Fox aniden saldırıya uğradı. Polise eşkal tarifi veremeyen Fox, sağ gözünün üzerini kopartırcasına ısıran saldırgan tarafından ağır şekilde yaralandı. İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun detaylı incelemesinde karşılaştırılan diş izleri üç olayın failinin de aynı kişi olduğuna işaret etti. Ve o izler, polisin izlediği yola saldırgan hakkında çok önemli bir ipucu bırakmıştı. İstanbul Polisi, 15 Haziran 2013 Pazar günü Bakırköy ve Zeytinburnu'nda geniş çaplı bir operasyona imza attı ve suç işleme potansiyeli yüksek olan madde bağımlılarını, sokaklarda yaşayan mekansızlar ile kaçak göçmenleri tek tek topladı ve gözaltına aldı. Bakırköy'de yaşamını devam ettirdiği üst geçidin kuytusunda yakalanan 25 yaşındaki madde bağımlısı Uğur Varol'u, Polis Merkezi'ne taşınan tüm şüphelilerden ayıran bir özellik mevcuttu. Konuşmuyor, kendisine yöneltilen soruları yanıtlamıyordu.. Diş boşluklarına ait izler karşılaştırıldı. İlk saldırının mağduru Rabia Nazari ise saldırganını karakolda canlı teşhis etmişti.
"Isıtıcıda kaynatıp yedim, haşlanmış severim!"
Tekirdağ Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'nde cinayet suçundan hükümlü bulunan 38 yaşındaki Abdullah Tetik, sigaralarını sadece dudaklarının yardımıyla tüttüren yapayalnız bir seri katil profilini sergiliyordu. Ölüm saçarak, sanatını icra ettiğini düşündüğü ellerini sigaraya asla dokundurmayan bir seri katil edasındaydı... 10 yıldır tutukluydu.Koğuşunda tek başına kalıyordu. 30 Temmuz 2013 Salı gecesi, Abdullah Tetik'in ağır derecede kanama yaşadığını gören yetkililer hiç vakit kaybetmeden ambulans çağırdı. Tetik, kaldırıldığı Tekirdağ Devlet Hastanesi'nde tedavi edildi. Ucu kesik olan meyve bıçağı ile sağ baldırından kare şeklinde kestiği sekiz santimetrelik et parçasını, su ısıtıcısında kaynatarak yediğini ifade etti.Soğukkanlıydı. Hiç yaşanmamış gibiydi… O parça, aramalarda bulunamadı. Doktorlara ise "Haşlanmış et severim!" dediği öne sürüldü.
"Pişirdim, kalamardan güzel oldu"
54 yaşındaki Hasan Karataş, yaşadığı dairede kafasına aldığı ölümcül darbeler sonucu yaşamını yitirmişti. Ceset, gürültüleri duyan komşularının "Apartmanda bağrışma oldu ve bir kişi kaçtı" ihbarları üzerine bulunmuştu. Cansız yatıyordu. Tek kulağı tümüyle kesilmişti.
Olayı araştıran polis, maktulün komşusu olduğu ortaya çıkan katil zanlısını yakaladı. İlker Volkan A.'nın ikamet adresinde arama yapan Cinayet Büro Ekipleri, Hasan Karataş'ın kökünden kesilmiş tek kulağını zanlının penceresinde buldu. Pişirilerek sertleştirilmiş, üzerine vernik sürülmüş ve anahtarlık haline getirilmişti. Cinayeti itiraf eden zanlının ifadesinde, "Olay sabahı güvercinlerimi uçurduğumda Hasan Karataş bana kızdı. Camdan hakaret etti. Kapısına gittim. 'Burası kuş besleme yeri mi? Seni paramla döverim. Kafanı kopartırım' diyerek elinde bulunan sopayla bana vurdu. Çok sinirlenmiştim. Kendimi kaybettim. Elinden aldığım sopayla kafasına vurdum. Bıçakla kulağını kestim. Vernik sürerek cilaladım. Kuruması için açık olan penceremin yanına bıraktım. Güvercinlerimin kafesine anahtarlık yapacaktım" dediği belirtildi. Kulağın yarısını yediği öne sürülen katil zanlısının sözlü ifadesinde, "Tavada pişirdim. Kalamardan güzel oldu" dediği iddia edildi.
Onlar; "en güzel" cinayetlerini, yakalanmadan önce geçmişlerini öldürerek işleyebilirlerdi.Yapamadılar. Belki de yapmadılar. Şimdiki adresleri Kartal, Maltepe, Metris, Silivri veya Tekirdağ…
Doç. Dr. Alper Evrensel (Psikiyatri Uzmanı)
"ÖFKESİNİ ALAMADIĞINDA CESEDE ZARAR VERİYORLAR!"
"Tıpta 'Hannibalizm' olarak adlandırdığımız bu kişilik bozukluğu davranış şekli, cinayetleri işleyen katil veya seri katillerin toplum içerisinde kendilerine gösterilen ilgi ve saygıdan yakınmaları sonucunda ortaya çıkıyor. Kişi, toplum nezdinde beklediğini alamadığında görüşleri doğrultusunda öldürmeye başlıyor. İnsan eti yemek ise, duyduğu öfkenin ne denli büyük olduğunu gösteren vahşice bir eylem… Kişi, beslediği yoğun öfke nedeniyle kurbanını öldürmekle yetinmiyor ve 'Sen bana aitsin. Ben sana sahibim' düşünceleriyle öldürdüğü kişiyi yiyerek işini sonlandırıyor. Öldürmek, sinirinin yatışması için yeterli olmuyor. Öldürdüğü kişinin etlerini yemeyi; işkence, zevk ve ödül olarak görüyor. Cesede zarar vererek bir bakıma hıncını alıyor. Tıpkı kişiyi, birden fazla yerinden bıçaklayarak öldürme olayları gibi… İnsan eti yemek, katiller üzerinde bağımlılık yapmaz fakat öldürmek bağımlılık yapabilir ve yapmıştır."
EMİR SOMER / AKTÜEL