"Dabbe- Bir Cin Vakası" yönetmen Hasan Karacadağ'ın Ankara GATA Tıp Fakültesi'nde öğrenciyken inceledikleri uyurgezer vakası Ceyda T. ve ailesinin başından geçen gizemli öyküyü anlatıyor. Karacadağ gene mistik bir projeyle karşımızda, ama bu sefer iyice ürkütecek gibi görünüyor bizleri. Meselenin içinde cinler var…
"Dabbe-Bir Cin Vakası" filminin yönetmeni Hasan Karacadağ'ın söylediğine göre farklı ülkelerdeki uyurgezerler üzerinde yapılan deneylerde hepsinin ortak olarak Hz. İsa'nın dili olarak da bilinen Aramice konuştukları tespit edilmiş… İşte Karacadağ yeni filminde bu konuyu sorguluyor… Tabii yine fena halde korkutarak… Yeni filminizde neden Ceyda T. vakasını işlediniz? 1994 yılında Ankara GATA Tıp Fakültesi'nde öğrenciydim. Arada sırada dersler gereği psikiyatri servisine giderdim. Henüz korku sinemasıyla ilgilenmiyordum. Psikiyatri servisinde farklı insanlar oluyordu. O dönemden "uyurgezerlik vakası" meselesi aklımda kalmıştı. Tartışmalar da yapmıştık vakayla ilgili. Uyurgezer vakalarla ilgili en enteresan detay ve bilimin durduğu nokta şudur: Hasta ayağa kalkar amagözleri kapalıdır, buna rağmen dengesi bozulmaz. Gözleri görmediği halde her türlü hareketi yapabilir. Psikiyatri bu konuyu konuşmayı sevmez. Göz görmüyor o anda ama onun dışında vakaların hareket etmesini sağlayan bir organ var ve bunun ne olduğuna dair hiçbir açıklama yok. İnsan gözünün görme prensibi şöyledir, eğer bir ağaca baktığımda ışık bilgisi geliyorsa o bilgi retina ve arkaya düşen alıcılar sayesinde beyne gidip yorumlanır. Dolayısıyla gözleri tamamen kapalı ise görüntü olmaması lazım. Bizim filmimizde mantık dışında olan ama çözülmüş olaylar var bazı metotlar uygulanarak. Hastaları görüp konuştum, hocalarımızdan bir tanesi Ceyda T. denilen kişinin videosunu izletmişti. Evinde yürüyor, bahçeye çıkıyor, bilinmeyen bir dilde konuşuyordu. Ben o dilin ne olduğunu biliyorum. Nedir o dil? Eski Aramice konuşuyorlar, Hz. İsa'nın dili olarak da bilinir. "Uykuda ölüm sendromu" vardır psikiyatride; Vietnam'da başlamış öncellikle, bilinmeyen bir dil tespit edilmiş, ardından Afrika'da yapılan deneylerde de vakaların Aramice konuştukları anlaşılmış. Buradaki tuhaflık bahsi geçen coğrafyalarda bu lisanın hiç yaygın olmaması. Ceyda T. vakasını incelediğimizde de kendine zarar veriyor, görünmeyen bir varlıkla mücadele ederek kendini korumaya kalkıyor, gözü açık ama birini görüyor. "Gece terörü" denilen sendromda vakalar uykudan aniden fırlayarak, birisi ona saldırıyormuş gibi savunmaya geçerler. Aradan 18 yıl geçti, gerçek bir vakanın hikâyesini nasıl işleyebiliriz derken birkaç seansa katıldım Anadolu'da cin çıkarma ile ilgili.
Sonra aklıma bu olay geldi, Ankara'ya gittim; GATA'da başka görüntüler de izledim, Ceyda T.'nin görüntülerinin ise neredeyse hepsini izledim. Çok detay veremeyiz tabii, hele hasta hakları denince hiçbir şey anlatamazsınız. Bu belgeler bir sinemacıya da gösterilmeyebilir, kendim doktor olduğum ve orada eğitim gördüğüm için bu dokümanları seyredebildim. Daha sonra Ceyda T. ne yapıyor diye araştırdım, onunla ilgili de enteresan bir bilgi aldım ve o bilgi de filmde var. Hâlâ hayatta mı? Evet, ama başka şeyler de olmuş Ne olmuş başka? Filmde benim yorumlarım da var, hayal gücü de var tabii… Finali de tamamen bana ait, kendisi şu anda 40'lı yaşlarında falandır. Filmin çıkış noktası "uyurgezerliğin diğer varlıklarla ilişkisi olabilir mi" üzerine kurulu. Cin çarpmış bir hastanın iyileştirildiğini kendi gözlerimle gördüm ama delili olmayan şeyler bunlar, ortada somut olan bir şey yok. Fakat uyurgezerlikte somut bir şey var, deney yapılmaya ve tartışılmaya açık bir alan. Detaylı şeyler de çıkabilir.
Size göre hepsinin aynı dili konuşuyor olmasının sebebi ne? Bu konuyla ilgili keskin görüşlerim olmaz. Bizim cin, bazılarının uzaylılar dediği bu varlıklar için İslam coğrafyasında en doğru kabul edilen eser İmam-ı Şibli'nin "Cinlerin Esrarı" isimli kitabıdır. Kendisi aynı zamanda bir ilim adamı, alimmiş ve birçok yeri dolaşıp vakalarla konuşmuş. Hz. Muhammed hem cinlerin hem de insanların peygamberi, Kur'an ise hem insanlara hem de cinlere inmiş bir kitaptır. Zaten dikkat ederseniz kutsal kitapta "ey insanlar ve ey cinler gibi" bir tabir vardır. "Biz onları göremiyoruz, onlar bizi görüyor" Paralel evren gibi bir yerde mi yaşıyorlar? Paralel boyutta demek daha doğru olur. Ayet var Kur'an'da "Onlar sizi, sizin onları göremediğiniz bir yerden görürler"… Yani aynı yerdeyiz ama biz göremiyoruz. Bu onların üstünlüğü oluyor. İmam-ı Şibli'nin eserinde de ekseriyetle Aramice konuştukları yazıyor. Uyurgezerlerin de bu varlıklarla ilişkisi olabilir mi, çünkü uyurgezerler gözleri kapalıyken çok rahat hareket edebiliyorlarsa bu varlıklarla iletişime geçiyor olabilir. Uyurgezerler eğer gözleri kapalı bir şekilde çok rahat hareket ediyorlarsa, bizim göremediğimiz yer den bizi gören varlıkları rahat bir şekilde görmeye mi başlıyorlar? Yani bilinç etki altına mı giriyor? Uykunun tanımı yarı ölümdür, insan uyku sırasında fiziksel olarak da ölüme çok yakındır. Kalp ağır atar, kan dolaşımının hızı düşer. "Yakaza hali" denilen bir süreç vardır uyku ve uyanıklık arasındaki an… Bu varlıkların insanlarla yakaza anında daha çok temasa geçtikleri söylenir. İslam dinindeki anlatıma göre derin uyku esnasında ruh bedenden ayrılıyor. Bazı rüyalar gerçek çıkar denir, ruh için zaman boyutu söz konusu değildir, geçmiş veya gelecekte olan bir şey görülebilir. Uyurgezer bir vaka da bu varlığı onun gözüyle görüyor ve bedenini kullanarak bir şeyler yapıyor gibi doneleri birbirine bağlayınca, böyle bir mantık çıkabiliyor.
Vakaların arasında gözlerini açanlar da var, o andaki bakışları farklıdır ve başka bir ses tonuyla konuşurlar. Eğer varlıklara inanıyorsanız ilişkisi olduğunu gösteriyor. Bilimsel bir açıklaması ise yok, ben de tıp okudum ama açıklaması var diyemem. Hiç korkmuyor musunuz? Korku değil de, arada sırada böyle duygular oluyor, olmaz dersem yalan olur. Konuyu bilmek çok güzel bir şey ama mesela, bir defasında "bir görüntü görsem, filmini çekiyorum, nasıl bir alem olduğuyla ilgili bir bilgim olsa" dedim; bir şey oldu ve ürktüm… Görüntü falan görmedim ama görecek noktaya geldim. O anda iyi ki de görmüyorum dedim, görmek belki her şeyi değiştirebilir… Peki, bu varlıklarla karşılaşan insanların ne tür farklılıkları var ki, böyle bir durumla mücadele etmek zorunda kalıyorlar? Yapısal olarak daha hassas, duygusal, derin insanların varlıkları gördüklerini hissettiklerine kendim şahit oldum. Bu tür meseleleri araştırıp, okuyanların -iç içe girmek anlamında demiyorum- birtakım şeyleri keşfettiklerinde hayata daha farklı baktıklarını gördüm. Tabii dengeli bir şekilde, çünkü kendini neye kaptırırsan zararlıdır. Charles Dickens'ın romanlarında hayaletler vardır, o da demiş ki bu konuları araştırıp içine girince önyargılarım kırıldı ki, çok önyargılı bir adamdım. Ben kapıyı tamamen kapatmayı sorun olarak görüyorum. Başarılı insanların hiçbirinde ise bağnazlık görmedim. "Kur'an sinema için de çok zengin bir kaynak" Neden filmlerinizin konularını hep Kur'an'dan seçiyorsunuz? Her şey var çünkü… O kadar yanlış kaynak var ki çevremizde… Herkes Kur'an'a inanmak zorunda değil elbette… Kur'an'a sadece dini bir kitap olarak bakıp, cennet cehennem parantezine sokarsanız zaten faydalanamazsınız. Batı, Tevrat'taki meseleleri çok güzel filme uyarlamıştır. Bir politikacı da, sinemacı da, Kur'an'a baktığı zaman kendisiyle ilgili şeyler bulabilir, çok zengin bir kitap. İşlediğiniz tema neden hep korku? Ben olayın fantastik, metafizik varlıklarla ilgili kısmını seviyorum, salt bir korku filmi çekmiyorum "Semum"da da enteresan bilgiler vardı. Mesela bu filmde de "nazar boncuğu" kavramının aslında tehlikeli olduğuna değiniyoruz. Öyle midir? Niye? Çünkü aslında o sembol şeytanın mührüdür. Yedi mahalle nazar boncuğu takıyoruz her yere… Çünkü asıl anlamı bilinmiyor. Eski Babil'de "Hamsa" diye bir tanrı vardır ve onun sembolüdür. "Dur girme seni görüyorum" anlamında kullanılır. Biri onu evine astığı zaman onu korur, tek gözlü Hamsa tanrısı bu, bir puttur, şeytanlarla ve cinlerle ilişkisi olduğu söylenir. Siz nasıl korunuyorsunuz? Muskaya falan inanmam, onlar hakkında doğru bilgiye sahip olmak önemli, neden korktuklarını bilmek… Neden korkarlar?
En korktukları şey senin onlara karşı zayıflık göstermemen, insanlar cinleri çok kolay yok edebilir. Allah bir varlık yarattım diyor ve ona kendi ruhumdan üfledim. Çok kıskanıyorlar insan ırkını bunu öğrenince. Filmim uyurgezerlik vakasının, o varlıklarla ilişkili olduğunu savunuyor. Nedeni de var, işledik ama söyleyemem ne olduğunu.
"KONUYLA İLGİLİ BELGE TOPLUYORUM"
Filmde gerçek cin görüntüleri kullandınız mı? Belgeler biriktiriyorum, benzer olaylar yaşayan insanların kapısını çalıp konuşuyorum. Ciddi bir arşivim oldu. Urfalı bir kızın cin çıkarma işlemini cep telefonu ile çekmişler, orada bir görüntü var ve ana görüntü cep telefonuyla çekildiği için oynanmamış üzerinde. Diğeri ise Nakşibendi tarikatı içinde olan bir meselede kaydedilen bir görüntü… İkisindeki görüntü neredeyse aynıydı. Ben de emin olmak için görüntüyü aldım, Japonya'da bu konuda uzman bir arkadaşıma gönderdim. Analizini yaptı ve hâlâ o görüntüyü bizim koyduğumuzu söylüyor… Ben de filme koydum, iki defa görünüyor, Bu varlıklar için kızgın ateşin dumansız alevinden yaratılmıştır deniyor. Isının şöyle bir özelliği vardır, atomun içindeki boşlukların şeklini alarak bulundukları maddenin her tarafına yayılabilirler. Cinler de bu yüzden farklı farklı şekillere girebiliyor olabilirler. Her şeye mantık arıyorsak böyle bağlantılar kurulabilir. Doğru film yapayım diye araştırıyorum bu bilgileri… Kullandığım her şeyin bir kaynağı olsun istiyorum, üzerine uydurma şeyler yapılacak bir mesele değil bu. Film, 14 ülkeden dağıtım teklifi aldı olayın zenginliğinden.
Neslihan Perker