Pazar günkü yazımda Hüseyin Çelik'in CHP'nin Baasçı diktatör Esed'e verdiği desteği eleştiren açıklamasında kullandığı, "Açıkçası aklıma başka kötü şeyler de geliyor. Suriye'deki Baas'çı rejim yüzde 15'lik kitleye dayanıyor. Acaba Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye'ye bu manada sahip çıkıyor? Bu da aklımıza gelir. Eğer böyle bir şey yapıyorsa bu daha da affedilmezdir!" ifadelerinin son derece yanlış olduğunu vurguladım.
Köklü eğitime, entelektüel derinliğe sahip olduğuna inandığım Hüseyin Çelik gibi usta bir siyasetçiden bu türden ifadeleri duymanın beni hem çok şaşırttığını, hem de üzdüğünü söyledim.
Serzenişte bulundum haklı olarak.
"Yakıştı mı yani bu sözler, bu üslup AK Parti'nin dillerden düşmeyen, 'Haydi bir daha' nakaratlı o güzelim 'Aynı' adlı seçim şarkısına? Söyler misiniz lütfen şimdi nasıl aynı olabiliriz ki biz bu durumda?" dedim.
Çelik'in bu sözlerinden dolayı şaşkınlık yaşayan ve tepki gösteren sadece ben değildim elbette.
Zira, gördüm ki söz konusu yazı sonrası, yaşamda tek bir doğrunun varlığına inanan, akıl ve "tıraşlanmamış" vicdana sahip hemen herkes meseleye benim durduğum yerden bakıyordu.
Niyet o değildi belki ama o ifadeler sadece CHP'lileri değil, bu ülkenin bütün Alevilerini, bütün demokratlarını, ayrımcılığa, ötekileştirmeye her alanda yüreğiyle karşı duran bütün kalemlerini çok fena kırmıştı.
Kızdırmıştı!
Neyse ki bu durumun çok uzun sürmesine izin vermedi Hüseyin Çelik. Yazılı bir açıklama yaptı pazar günü.
Ve dedi ki; "Öncelikle şunu belirteyim ki ben tüm hayatım boyunca bütün inanç ve mezheplere saygılı oldum ve bütün ötekileştirmelere hep karşı çıktım. Bunun en yakın şahidi Alevi dostlarım ve hepsi rahatlıkla bulunabilecek konuşma metinlerimdir. Basın toplantısında kullandığım ifadeler iyi incelenirse ben mezhepsel bir bakış açısı ve yaklaşımın vahim olacağını söylüyorum. Buna karşı çıkıyorum. Alevi vatandaşlarımıza yönelik olumsuz bir imada bile bulunmam söz konusu değil. Hal böyleyken iyi niyetli olmayan bazı insanların, beni mezhep ayrımı yapmakla suçlamalarını kınıyorum. Benim bir tek cümlem değil, bir kelimem bile ülkemdeki bazı insanları rahatsız ederse bu öncelikle beni fevkalade üzer. Bizzat benim eleştirdiğim bir tarz ve tavrın bana mal edilmeye çalışılması hakkaniyet ve vicdan ölçüleriyle bağdaşmaz. Ben bu ülkenin tüm insanlarını; dini, dili, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun, hep sevdim ve hep seveceğim..."
Satır aralarında, (bir anlamda beni de hedef alarak) kendisini "ayrımcılık" yapmakla eleştirenleri, "şiddetle kınıyorum!" şeklinde oldukça sert bir üslupla yerse de Çelik'in yapmış olduğu bu açıklamaya çok ama çok sevindim.
Çünkü benim niyetim bağcıyı dövmek değildi!
Niyetim, bağda yanlış giden bir şeyleri görmeyen, göremeyen o bağın sahibini "görebilmesi için" uyarmaktı. Ve üzümü yemek için bekleyenlere, o bağa ulaşmalarını sağlayacak köprüyü kurmaktı.
Bilinmeli ki tuttuğum bu kalemin tükenmez bir sorumluluğu vardır üzerimde. Ben yazılarımı yazarken işte bu bitmez, tükenmez sorumluluktan hareketle yazarım.
Öyle bazıları gibi gönül okşamak, gönüllere sultan olmak, pahalı tahtlarda gezinebilmek için değil!
Neye inanıyorsam benim için doğru odur!
Gün gelir bir adamı doğrularından dolayı "baş tacı" yaparım.
Ama bir gün gelir bana yanlış gelen bir hareketinden, sözünden dolayı o adama, hiçççç çekinmeden, "Yanlışsın!" derim!
Kusura bakmasın ama Hüseyin Çelik'in ilk ifadeleri bal gibi de yanlıştı. Buram buram ayrımcılık ve "öteki" iması kokuyordu.
Buna mukabil o yanlışı ortadan kaldırmak için yaptığı son açıklama da bir o kadar doğruydu!
Helal olsun. Çünkü son derece erdemli bir tavır sergilemiştir Sayın Çelik.
Bir kere mesajında, Alevilerle dostluklarına vurgu yaparak, aslında onlarla köklü bir birlikteliği olduğunu anlatmaya çalışması, "Sizi üzdüysem, çok üzülürüm..." diyerek gönüllerini almaya çalışması filan çok şık ve ince hareketlerdir bana göre.
İşte biz ancak böyle böyle "aynı" olabiliriz.
Medeni bir şekilde tartışarak, konuşarak ve birbirimizi karşılıklı anlayarak.
Hülasa... O dillere destan "aynı" adlı şarkının sözlerini yürekten, içeriden, derinlerden gelen duygularla okuyarak...
Not: Bu arada ismi lazım değil bir arkadaş bu meseleye dair enteresan bir yazı döşenmiş dün. Bugün o arkadaşa cevap vermek istemedim. Çünkü o başlı başına bir yazı konusu. Şimdilik karnesine not düşüyorum. Kotasını doldurmasını bekliyorum. Doldurduğu gün kendisini yazı dizisi olacak şekilde ele alacağımı bilmesini isterim. Zira o arkadaş Hüseyin Çelik'ten de, benden de, içinizden herhangi birinden de çok daha ilginç ve renkli bir yazı konusu.