2006 yılında Tempo Dergisi'nden Enis Tayman aradı: "Farklı din, mezhep ve milletler arasındaki evlilikleri anlatan bir haber yapacağım. Öğrendim ki, eşiniz Sünni- Kürt, siz ise Alevi- Türk'müşsünüz. Evliliğinizin nasıl gittiğini, neler yaşadığınızı bana anlatır mısınız ailece?" diye sordu...
Teklifini kabul ettim. Sonra da evimize konuk oldu foto muhabiri ile birlikte...
Ben, eşim ve oğlumuz Deniz, geçtik Tayman'ın karşısına ve tüm içtenliğimizle cevap verdik sorularına...
Farklı kültürlerin, farklı inançların ve farklı dillerin nasıl bir arada yaşayabildiğine adeta örnek teşkil eden ailemizin kodlarını aktardık Tempo'nun sayfalarına...
Söyleşinin sonuna gelindiğinde, "Var mı ekleyecek bir nokta?" dedi Tayman...
"Var" dedi eşim Mustafa...
Ve devam etti: "Bakın. Aslında 'Anadolu' demek, 'Türkiye' demek, işte bizim oğlumuz Deniz. Deniz'in genetiğine bir göz atın. Yüzde 25'i Türk, yüzde 25'i Kürt, yüzde 25'i Sünni ve yüzde 25'i Alevi... O henüz 10 yaşında. Bu çok renkliliğin, bu zenginliğin farkında değil şu anda ama farkına vardığında, yani erişkin yaşa ulaştığında söyler misiniz Deniz'e kim olduğu sorulduğunda ne diyecek? Yani Deniz hangi tarafından vazgeçecek?"
Eşimin bu son vurgusu Tayman'ın ilgisini çekmişti.
"Sizce ne diyecek Mustafa Bey? Daha doğrusu ne demeli?" diye sormuştu...
İşte o an, belki de bizi biz yapan, bizi birbirimize bağlayan o cevabı vermiştik karı-koca birlikte;
"İnsanım" diyecek dedik...
Sonra eşim devam etti: "Ama bunu derken, yani, 'Ben insanım' derken, tüm bu renklerin kendisi için bir zenginlik olduğunun farkına varmalı. İnkar yolunu seçme meli. Diyebilmeli, 'Ben hem Türküm, hem Kürdüm, hem Sünni'yim, hem de Alevi!' Geçmişine ve geleceğine onuruyla sahip çıkabilmek adına bunu muhakkak yapmalı. Kabul etmeli onu o yapan genetik özelliklerini...Ve sevmeli...İşte Türkiye de bu. Tıpkı Deniz gibi. Bir bilse coğrafyasındaki tüm renklerin ona getirdiği zenginliği. Ve kabullenebilse o farklılıkları... Nasıl büyüyecek...Nasıl devleşecek..."