CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için "Onu indireceğim o koltuktan, meraklanmasın'' demiş. Peki Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ı demokratik yoldan koltuğundan indirebilir mi? Bunun cevabını verebilmek için önce Erdoğan'ın neden o koltukta oturduğunu görmek lazım. CHP, tasarladığı ekonomi politikasıyla ve savunduğu değerlerle Başbakan Erdoğan'ı koltuğundan indiremez. Çünkü CHP hâlâ küresel ekonominin, hukukun ve siyasetin reddettiği, kapalı ve denetimsiz bir sistem olan asker ve yargı vesayetini savunuyor. Halk, referandumda gösterdi, kendi seçtiği temsilcilerin ülkeyi ve ekonomiyi yönetmesinde ısrar ediyor. CHP ise hâlâ bu vesayet sisteminin ekonomisini savunuyor.
Vesayet sisteminin ekonomisi nedir derseniz... CHP, kamu bütçesi harcamalarının dağılımında eğitime ve sağlığa az, savunmaya daha çok para ayrılmasını istiyor. Askerin gücünü çoğaltarak, cumhuriyetin değerlerini koruyacağını zannediyor. Oysa vatandaş, çocuğunu vatan hizmeti diyerek askere alıp, ordu evinde garsonluk yaptıran askerlik sistemine karşı. CHP ise ana muhalefet partisi olarak bırakın 'profesyonel ordu' konusunu, bedelli askerlik konusunda bile hiç sesini çıkarmıyor. Ayrıca CHP vatandaşına karşı sert bir devlet örgütünün taraftarlığını yapıyor. Dersim katliamını bile o dönemde haklı bulduğunu belirtebiliyor. Bu devletçi çizginin uzantısı olarak Kürt açılımına da karşı çıkıyor. Başörtülü kadını kamusal alana sokmuyor.
Gelelim ekonomiye... 2008 yılı güz döneminde Amerikan mali krizinin şoklarına karşı CHP, TÜSİAD'la el ele verip IMF ile anlaşma yapılmasında ısrar etti. Aksi halde Türkiye ekonomisinin batacağı görüşüne destek verdi. Türkiye'ye yüksek faizlerle borç veren sermayenin yanında durdu. Bütçeden daha fazla faiz dışı fazla ayrılmasını istedi. Niye? Çünkü daha fazla faiz dışı fazla ayrılırsa, Türkiye aldığı borçları daha hızlı ödeyecek. Bunun için de daha az okul, daha az sağlık hizmeti yapacak. CHP böyle basit bir gerçeği bilmediğini söyleyemez. Daha fazla faiz dışı fazla isteyerek, rantiyenin yanında durduğunu reddedemez.
Kılıçdaroğlu'nun herhalde seçimle koltuğundan indirmeyi planladığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyor peki? Erdoğan, vatandaşına karşı sertlik yapan değil hizmet veren bir devlet aygıtını savunuyor. Vatandaşlarını etnik kökene ve kıyafetine göre ayırmıyor. Eğitim ve sağlık harcamalarını artırıyor. Komşularla sıfır sorun politikasıyla askeri harcamaları azaltıyor.
Zaten bunun sonucunda 2004'te eğitim harcamaları, 2011 bütçe tasarısında da sağlık harcamaları, Cumhuriyet tarihinde ilk defa savunma harcamalarının üzerine çıktı. Kamu harcamalarının eğitim ve sağlık ağırlıklı dönüşümü bir zihniyet devrimine işaret ediyor.
Erdoğan, IMF anlaşmasını yenilemiyor. Böylece IMF'nin silah alımlarını destekleyen ama eğitim ve sağlık harcamalarını azaltan politikalarını uygulamıyor. "IMF'den 35 milyar dolar alın bize verin" diyen zenginler kulübü TÜSİAD'ı gıdasız bırakıyor. Devlet rantlarından beslenmeyen, kendi gücüyle dünyayla rekabet eden Anadolu sermayesi işte bu nedenle Erdoğan'ı destekliyor. Ayrıca ürettiği mallarla çarşıda, pazarda vatandaşına rakip olan devleti değil ona iş yapması için altyapı hazırlayan bir sivil ekonomi anlayışını savunuyor. Böylece Erdoğan, siyaseten Kılıçdaroğlu'ndan daha solda yer alıyor. Düşük gelir gruplarının yanında duruyor. Sosyal adaletçi politika izlediğini zaten kamu harcamalarındaki dağılım da gösteriyor.
Kılıçdaroğlu biz yaştakilere biraz, 1983 seçim kampanyasında "köprüyü özelleştireceğim" diyen Turgut Özal'a, "köprüyü sattırmam" diyerek karşı çıkan Halkçı Parti Başkanı Necdet Calp'i hatırlatıyor. Kılıçdaroğlu'nun, Erdoğan'ı devirebilmesi için "köprüleri ve otoyolları senden daha iyi özelleştirebilirim" diyebilmesi şart. Aksi takdirde sandıktan çıkıp Erdoğan'ın koltuğuna oturamaz.