Sevgili Fatih Altaylı kardeşimi, öncelikle kutlamak isterim.. Duruşundan dolayı.. Etrafında koparılan kıyamete, yaratılan müthiş mahalle baskısına boyun eğmedi. Yaptığına inancını sürdürdü. Dimdik ayakta durdu.
Kutladığım tümüyle bu duruştur.
Mahalle baskısının ülkemizde en ağır sansür olarak işlemeye başladığı ve "Demokrasi"yi, demokrasinin temeli tartışmayı nerdeyse yok ettiği günümüzde, bu duruş, mesleğimizin geleceği açısından umuttur.
Fikirlerin açıklanmasını, en ağır, en faşist baskı yasaları bile durduramaz. Ben bu ülkede, hatta yasaların bile olmadığı "İstibdat" devirlerinde fikirlerimizi nasıl bir yolunu bulup ifade ettiğimizi çok iyi bilirim.
Gerçek tek sansür vardır. İnsanın kendine koyduğu.. Yani oto sansür.. Ona içsel korku sebep olur. Bu korkuyu yaratan da "Mahalle baskısı" dır..
Fatih, kellesini isteyen, "Altaylı'yı susturun. Artık yazdırmayın"ı da aşıp, hatta "HaberTurk'u kapatın" diyebilen, tartışmayı, fikir alanından çıkarıp, Fatih'in kişiliğine saldırıya dönüştüren müthiş bir demokrat (!) kalabalığa rağmen "Yaptığıma inanıyorum" dedi. Onun için kutluyorum..
Ki ben onun yaptığı işe asla inanmıyorum.
Ben o fotoğrafı kesinlikle basmazdım. Hatta basmamakla kalmaz, o fotoğrafı eğer benim foto muhabirim çekmişse, ona ağır bir para cezası verir "Bir daha böyle fotoğraf çekersen, işine son veririm" derdim. Bu fotoğraf bir ajanstan gelmişse, o ajansla ilişkimi derhal keserdim..
Benim sevgili demokratlarım, öyle görüntü meraklısı, öyle yüzeysel demokratlar ki, meselenin iki basamak derinine inmiyorlar.
Hastanelerin acil kapıları, insan özelinin en zayıf olduğu yerlerdir. Dünyanın en "Çirkin" paparazzileri orda beklerler..
Hayır, Reina, Sortie kapısında değil.. Oralara kendi iradenizle gidersiniz. Paparazziye önlem alma imkanınız vardır.
Acil kapısında ise, bir sedye üzerinde kendinizden geçmiş, komada, hatta, son fotoğrafta olduğu gibi, ölü olabilirsiniz..
Orada özeliniz, o hastaneye ve sizi oraya getiren ambulansa, tabii binaya ve araca değil, onları yönetenlere emanettir ve bu emanete bu ülkede yıllardır ihanet edilir..
Sedyede bir genç kız.. Yaralı.. Baygın.. Etekleri iç çamaşırına kadar sıyrılmış. Göğüsleri açıkta.. Kaç fotoğraf gördünüz böyle sayabilir misiniz, yıllardan beri..
Kaç kez yazdım ben "Ayıptır, rezilliktir" diye, peşimden gelen tek kişi oldu mu?.
Foto muhabirlerini eleştirdim. Onlara bu görevi veren şeflerini eleştirdim. O fotoğrafları basan yazı işleri müdürleri, genel yayın müdürlerini eleştirdim.. "Sizin bir yakınınız olsa, o resim çekilir, gazeteye girer miydi" diye sordum.
Çıt çıkmadı, ne sorumlulardan, ne de bana destek olmasını beklediğim özellikle kadın köşe yazarlarından.. Hadi biri "Ben oldum" desin.. Niye kampanyaya dönüşmedi yazılarım?. Niye tek başına kaldım?.
Bugün de farklı değiller..
O iğrenç fotoğrafı çekmek için hastane kapılarında nöbet tutan ve sonunda çeken fotoğrafçı kimdir, arayıp soran, teşhir eden var mı?.
O fotoğraf sadece Haber- Turk'te değil, bizim guruba ait Yeni Asır gazetesinde de yayınlandı. Üstelik Yeni Asır'ın Genel Yayın Müdürü "Maço" Fatih Altaylı değil.. Bir kadın..
İki ayrı gurubun gazetesinde ayni fotoğraf.. Demek bir ajans.. Bir ajans bu iğrenç fotoğrafı servise koyuyor.. Araştıran, soran, eleştiren var mı?.
"Hastane kapıları, yani insanın en zayıf anı, hastane görevlileri ve yasalarla güvenlik altına alınmalı. Böyle fotoğrafların çekilmesine asla izin verilmemeli" diyen var mı?. Okudunuz mu?.
Çünkü mesele, sorunu kökünden çözmek değil..
Amaç, Fatih'e saldırmak, HaberTurk'u yıpratmak, olmasın sakın..