Ağustosta Bodrum'da 10 gün kaldım.. Benim deniz, kum ve güneşle işim yok.. İnsanla geçiririm vaktimi.. Bol zamanım oldu bu yüzden konuşmak için.. Bodrumlularla konuştum. Bodrum'a tatile gelenlerle konuştum. Esnafla, turizmcilerle konuştum.. Sonra döndüm, günlerce Bodrum yazdım. Güzellikleri, hazineleri, sorunları ve de bizim medyamızda pek rastlanmaz, çözümleri yazdım.
Ağustos sonunda iki gün için gene Bodrum'daydım. O kasabanın içinde, benim Bodrum'un Şanzelizesi dediğim caddenin üzerinde, tam da Marina'nın karşısında olduğu için bayıldığım, gelen geçeni gördüğüm, iki çift lafladığım Marina Vista' Oteli'nin ön tarafındaki veranda da oturdum, gündüzleri. Hava da boğucu sıcak değil ya. Rahat rahat..
Gelen geçen, tanıdık, tanımadık pek çoğu ayni şeyi sordular..
"Hıncal Bey, yazdıklarınıza cevap aldınız mı?. İlgilenen oldu mu?."
Kafamı salladım acı acı..
"Tık yok" dedim.. "Tık yok.. Duvara konuşsam ses gelirdi oysa.."
"Duvara konuşsam" lafın gelişi değil. Eski okurlar hatırlar.. Yıllar önce, bir İngiltere gezisi dönüşü "Londra hayatımda gördüğüm en pis Avrupa kenti. Margaret Thatcher 'İngiliz olduğuma utanıyorum' derken haklıymış. Nedir o dünyaca ünlü Oxford Caddesi'nin hali.. Açık hava kül tablasına dönmüş. Her taraf uçuşan gazete parçaları, naylon poşetlerle dolu" diye yazmıştım, Sabah'ta.. Türkçe..
10 gün sonra İngiltere'den bir zarf geldi. Köşesinde Kraliyet armasıyla.. İçindeki kağıdın tepesinde de ayni arma var.
Yazının altında da Londra Belediye Başkanı'nın imzası..
Sabah gazetesinde Türkçe çıkan yazıdan bir şekilde haberdar olmuşlar. Oxford Caddesi'nin bağlı olduğu yerel Westminster Belediyesi ile de görüşmüşler ve bana, Türkiye'ye, bir Türk gazetesine, Sabah'a ortak bir cevap yazmışlar. İlgime teşekkür ederek. Haklı olduğumu kabullenerek ve alacakları önlemleri anlatarak.
İngiltere niye dünya demokrasilerine örnek gösterilir?. İşte bu sebepten. Demokrasi diyalog demektir. İfade özgürlüğü ile başlayıp uzlaşmaya giden yolun adıdır, diyalog.. Halkın, toplumun, kamunun yararı böyle sağlanır..
Bodrum'un sorunlarını yazdım. "Çözüm, Bodrum'un ana kent olmasından geçer" dedim. Bugün Bodrum Yarımadası, 29 belediye ile yönetiliyor. Belediyelerin yetkileri dar. Emirler genelde Ankara'dan geliyor.
Yetkileri arttırılmış ve tüm yarımadayı kapsayan tek yerel yönetimin her sorunu nasıl çözebileceğini, Yunan Adaları örnekleri ile naklettim. Bodrum'a özel bir yasa istedim. Yasayı kim yapacak?. Türkiye Büyük Millet Meclisi.. Kim teklif edecek peki?.
Bodrum'un bağlı olduğu Muğla milletvekilleri tabii.. Aynen onlardan söz ettim. Muğla milletvekillerini özellikle göreve davet ettim, "Çözüm" yazımda..
Peki tepki..
Muğla'nın 6 milletvekili var. Üçü CHP'li.. Ali Arslan, Gürol Ergin, Fevzi Topuz. Biri MHP'li, Metin Ergun. Biri de AKP'li, Yüksel Özden. Hiç birinden "Çıt" çıkmadı.
Bodrum, Muğla milletvekillerinin umurunda değil. Çünkü kış nüfusu, yani seçmen sayısı dikkate almaya değmez. Onların derdi Bodrum değil ki. Oy!..
Peki, Bodrum'da bunca turistik işletme var. Onlardan ses?. Çıt yok..
Bodrum esnafından çıt yok.. Bodrum yerel yöneticilerinin hiç ama hiçbirinden çıt yok. Bodrum halkından, Bodrum'a tatil geçirmeye gidenlerden çıt yok. Bodrum yerel medyasından, Bodrum Sivil Toplum Örgütlerinden çıt yok..
Günlerce boşa yazmış, bu gazetenin sütunlarını boşuna işgal etmişim, Bodrum'un sorunlarıyla.. Ordaki vaktimi de boşa harcamışım, Bodrum'a faydam dokunsun diye boşuna çırpınmışım..
Yahu alan razı, veren razı, bana ne?.
Bundan böyle Bodrum'a sadece keyfime bakmaya gideceğim.. Puromu yakar, denizime bakarım.. Bana ne insanlardan, sorunlardan, çözümlerden?.