"Maya döndü mü" dedim, Muzo'ya.. Bizim maç gurubunun Fenerlisi.. Yani şamar oğlanımız.. Maya kızı.. 14 yaşında.. Bu ülkede kim bilir kaç yüz bin genç kızın hayalini gerçekleştirdi.. Los Angeles'a, hani şu meşhur Vampir filminin galasına gitti. Ardından verilen özel partiye katılma şansına sahip bir avuç konuktan biri oldu.. Vampire, Kurt Adama yaklaştı. Onlarla resimler çektirdi. İmzalar aldı. İki çift laf etti..
"Döndü" dedi Muzo..
"O zaman izlenimlerini yazsın" dedim..
Bu soluk benizli vampire hele de 14-20 yaş gurubunun nerdeyse tamamı baygın dünyada ya.. Bir Türk kızının başına gelen piyangoya bakın. Bundan güzel macera olur mu?..
Muzo hemen aradı Maya'yı.. "Hıncal Ağbi yazmanı istiyor" dedi..
"Nasıl yani?.. Kompozisyon gibi mi" demiş Maya.. "Aynen öyle" dedim. "Başına gelenleri, duygularını yazsın.."
Günler geçti aradan.. Her gün soruyorum..
"Muzo yazı?.."
"Ağbi kız sınıfta kalacak. Dersi mersi bıraktı, yazıp yazıp bozuyor.. Beğenmiyor.. Yeterince ifade edemiyormuş.."
Ben bastırdım. Muzo bastırdı.. Sonunda yazı geldi..
İşte size 14 yaşındaki Maya'nın kaleminden, Vampir'le Buluşma..
***
Ah Edward ah!
Ben de senin Türkiye'deki binlerce hayranlarından biriyim, fakat diğerlerinden "küçücük" farkım var. O da seni Los Angeles New Moon galasında yakından görmüş olmam. Tüm bunları yaşadığıma hala inanamıyorum. İstemek, inanmak, uğraşmak, üşenmemek ve tabii ki şanslı olmak... Bunların hepsinin bu kadar denk gelmesi de kader olmalı.
Sinemacı olan Babam (Muzaffer Yıldırım) ve Fida Film'in sahibi Murat Abi'nin (Murat Akdilek) ayarladığı davetiye beni deli gibi heyecanlandırdı ve çok mutlu etti. O uzun uçak yolculuğunda kalbim "Robert, Robert" diye çarparak, sınava hazırlanır gibi bir kez daha okudum kitabı. Vardığımda ise sokaklardaki, televizyondaki çılgınlık inanılır gibi değildi. Galaya gelenleri yakından görmek için 4 gündür sokaklarda yatan insanlar vardı. 50 yaş grubu bile Alacakaranlık efsanesinin büyüsüne kapılmıştı.
Galaya saatler kalırken, heyecan soluğumu kesince, nefes almak gibi yaşamsal olayları kendime hatırlatmam gerekti. Kırmızı halıda yürürken topuklularla düşmemek için dua ediyordum. O sırada büyük bir limuzin az ileride durdu, içinden "Hayallerimin Vampiri" çıktı.
O anda çığlıklar yükseldi, bütün kameralar aynı noktaya döndü ve flaşlar patlamaya başladı. Sonunda onu görmüştüm.
Filmi bütün davetlilerle çığlıklar ve alkışlarla izlemekten çok büyük zevk aldım. Bittiğinde büyülenmiş gibiydim. Herkes de öyleydi.
Sinemanın önünde kurtlardan Paul ve Sam vardı. İmza almak için annemin bana verdiği kalemi yanlış tarafa çevirip bozdum. Yanımda 20 dolar vardı ve bir kalem almalıydım, kenarda saatlerdir, hatta günlerdir bekleyen hayranlara 20 doları gösterdiğimde 15 kalem birden bana doğru uzandı.
Partiye gecikmek istemediğim için Hammer Museum'a doğru resmen koştum. İçeriye girdiğimde karşıma çıkan ilk şey filmde kullanılan orijinal kıyafetler oldu. Filmden kareler de duvarlara asılmıştı. İçerisi Forks ormanı gibi dekore edilmişti, garsonlar Volterra'daki gibi kırmızı cüppeler giymişlerdi. Robert, Taylor ve Kristen hariç bütün oyuncular partideki konukların içindeydiler, hepsi filmde olduklarından daha sıcaktı, hepsi benim gibiydi. Kitabımda her biri imzalarıyla yerini aldı.
Sadece üç baş karakter, Edward, Jakop ve Bella yaklaşık sekizer devasa gorille korunuyorlardı. Yine de onlara yaklaşıp aynı havayı soludum ve tonla resim çektim.
Yazar Stephenie Meyer'in Türkiye'de imzalı ilk kitabı bende var ve bu benim için çok önemli. Partiden çıkarken Bella'nın kullandığı kırmızı kamyonetle de fotoğraf çektirmeyi atlamadım.
Bu deneyim hayatımda başıma gelebilecek en güzel olaylardan biriydi.
Türkiye'ye döndüğümde, okulda tanımadığım kızlar, Edward'ın yakınına gidebildim diye bana sarılmak istediler. Bu başta komikti ama sonra biraz korkutucu olmaya başladı.
Her şey için uğraşan babama, benimle Los Angeles'a gelen anneme, beni galanın yapılacağı gün arayan arkadaşlarıma teşekkür borçluyum.
Bundan sonra imkânsız diye bir şey olmadığını ve eğer hayal edersem her şeyi yapabileceğimi biliyorum.