İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın (İDSO) kapanış konserine büyük bir heyecanla gittim, ama buruk ayrıldım..
Bu tür açılış ve kapanış konserleri, farklı bir düşünceyle hazırlanmalı ve efsane olmalı.. Seyirci coşkuyla ayrılmalı salondan ve kapıdan çıkarken, gelecek sezonun özlemine düşmeli mesela.. Program, sıradan bir haftalık konser gibiydi.. Yani Mahler sevenler için mesela.. Dördüncü Senfoni'nin o bitmez tükenmez adagiosunu seven sever, tamam da.. Ya sevmeyen?.. Oysa, sezona veda konseri klasik müziğin doruklarını içermeliydi, daha kısa, ama daha yaygın, daha popüler, her dinleyiciyi yakalayan eserlerle.. Ve de finalde, seyircinin ayakta tempo tutarak eşlik edeceği bir parça olmalıydı.. Viyana Yılbaşı ve Bahar Konserleri'ndeki gibi.. Müzikseverler bu özel konseri heyecanla beklemeli, biletler kapışılmalı, karaborsaya düşmeliydi.. Orkestra üyelerini izledim konser boyu.. Bir hafta önce Gershwin'i nerdeyse ayağa fırlayıp çalacak kadar heyecanlı ustaların yüzlerinde bu defa, bıkmışlık, usanmışlık vardı.. "Bitse de gitsek" der gibi çaldılar.. Bitince de sevindiler zaten.. Bir işi, iş olsun diye yapmayacaksın. Severek yapacaksın. Sevmiyorsan bırakacaksın sevenler yapsın.. İDSO'dan ve Sponsor Denizbank'tan şimdi bir "Açılış" konseri bekliyorum yeni sezonda, destan olacak, destan yazdıracak!..