Türkiye zaman zaman Beşar Esad'a bayrak açmakta çok "Acul" davranmakla ve Baas rejimini devirmeye çalışan muhalefet cephesine hem gereğinden çok, hem de diplomasiyle bağdaşmayacak açıklıkta destek vermekle eleştiriliyor.
Ankara'nın bu eleştirilere yanıtını şöyle özetleyebilirim:
Suriye ile aramızda 911 kilometre ortak sınır var. Bu, kara sınırlarımızın en uzunu anlamına geliyor. Ayrıca sınırın iki tarafında yaşayanlar arasında akrabalık bağları bulunuyor.
Tüm bu faktörler nedeniyle Suriye'nin istikrarı ile Türkiye'nin güvenliği arasında doğru orantılı ilişki var. Yani, Suriye'de istikrar hüküm sürerse Türkiye güvenliği açısından rahatlar; yok Suriye istikrarsızlığa sürüklenirse Türkiye'nin güvenliği ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalır.
İşte bu hayati ilişkiden ötürü Suriye'deki gelişmelerle ilgilenmemizden daha doğal bir şey olamaz. Çünkü komşudaki istikrarsızlığın nereye gittiğini izlemek ve önlemlerimizi almak zorundayız.
Baas rejimi başlangıçta Arap milliyetçiliğine dayalı bir ideolojiye sahipti. Daha kapsayıcıydı. Ama son yıllarda aile diktatörlüğüne dönüştü. Son dönemde de mezhep dayanışmasına.
Diktatörlüğe ve mezhebi dayanışmaya dayalı rejim komşuları için de risktir. Özellikle de Türkiye için.
O nedenle Esad'a açıkça cephe alan ilk ülkelerden biriyiz. Bunu hem ulusal güvenlik kaygılarıyla yaptık, hem doğal refleks sonucu, hem de moral ve vicdani yükümlülüğün gereği olarak.
Beşar Esad'ın yanında olsaydık veya kalsaydık, Suriye'nin yarınında olamazdık. Çünkü Esad, Suriye'nin dününü temsil ediyor.
Biz Suriye'nin yarınını inşa edenlerin yanındayız, yanında kalmaya devam edeceğiz.
***
Suriye'nin yarınını inşa etmek... Suriye'nin yarınını inşa etmeye çalışanlar...
Peki, yarın nasıl inşa edilecek? Ankara'nın görüşü:
Suriye'deki kaostan mutlaka yeni bir düzen doğacak. (Not: Aman ha... Eski Başkan George W. Bush döneminde ABD'nin küresel politikalarına damgalarını vuran "Neo-Con"ların, yani "Amerikan Yeni Sağı" kadrolarının ortaya attıkları "Yaratıcı kaos" kavramıyla karıştırmayın.)
Kaostan doğacak o yeni düzenin istikrar üretmesi gerekiyor.
Bu da ancak anayasal bir çerçeve ile sağlanabilir.
***
Suriye'nin yarınını inşa etmek... Suriye'nin yarınını inşa etmeye çalışanlar...
Peki, nasıl bir yarın bekliyor Suriye'yi?
İçeriği gizli tutulan iki çalışma veya iki model var.
İlki, Kahire mutabakatı: Arap Birliği'nin Suriye muhalefetinin en önemli aktörleriyle oluşturduğu bir "Hazırlık Komitesi", Kahire'de kapanıp iki hafta boyunca çalıştı. Birbirlerini görünce yollarını değiştirecek kadar kavgalı isimlerin de bulunduğu bu komite, iki hafta sonra bir "Geçiş dönemi programı"nı kâğıda döktü ve muhalefet cephesinin tüm fraksiyonlarına onaylattı.
İkincisi, Berlin senaryosu: O da bir tür "Geçiş dönemi programı". Yine muhalif grupların temsilcileri tarafından hazırlandı ve Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Abdel Baset Sayda tarafından onaylandı. "Ertesi gün" adını taşıyan senaryo, tam 6 aylık bir çalışmanın ürünü. Ve Suriyeli muhaliflere bu maraton çalışmada "Amerikan Barış Enstitüsü" (USIP) ile "Alman Güvenlik ve Uluslararası Politika Enstitüsü" uzmanları da "Teknik" yardımda bulundular.
***
Suriye'nin yarını kesinlikle demokratik bir rejim olacak. Yeter ki, o yarınlar bir an önce gelsin...