Başbakan Erdoğan önceki akşam Dolmabahçe'deki başbakanlık ofisinde (eski Beşiktaş Kaymakamlığı) yazılı ve görsel medyanın genel yayın yönetmenlerine iftar yemeği verdi. Erdoğan üç saat kadar süren yemekte sıcak gündemin tüm maddeleri üstüne değerlendirmeler yaptı, soruları yanıtladı: Ermenistan açılımı, Suriye'yle ilişkiler, Irak, BM, IMF ve G-20 toplantıları, ekonominin durumu, Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem Garipoğlu'nun yakalanması... Ve de özellikle "Demokratik Açılım" ya da son tanımıyla "Milli Birlik Projesi".
Neden tanım değişikliği?
Başbakan önce "Kürt açılımı" diye başlatılan girişimin "Demokratik açılım"a dönüştürülmesinin nedenini anlattı: "Yaptığımız müzakereler sonucunda bunun demokratik açılım olarak söylenmesinin daha doğru olacağı noktasına vardık. Hatta milli birlik projesi demek daha da uygun olur. Çünkü ülkemde Kürk kökenli vatandaşlarımın sorunu olduğu gibi, Türk kökenli, Laz kökenli vatandaşlarımın da sorunları var. Biz iktidar olarak hepsine aynı mesafedeyiz."
Sonra bu açılıma muhalefetin yaklaşımını ele aldı: "Ben şunu söylüyorum: Sayın Bahçeli, sayın Baykal, ne olur 'Şurası yanlış' deyin. Yani yanlışsa biz bunu çıkarabiliriz. İnadımız yok. Ama 'Hayır, ben seni kabul etmiyorum, seninle bu konuyu görüşemem' derlerse... Peki o zaman bu ülkede kim ayrımcı oluyor? Görüşme talebine MHP yazılı olarak ret cevabı verdi. CHP yazılı değil, sözlü olarak ret cevabı verdi. Sayın Baykal'a mektup yazacağım. 'Görüşelim' derse gider görüşürüm. 'Kabul etmiyorum' derse, kendi bileceği iş. Milletin takdirine bırakırım. Dağ taş demeden milletimize gidip anlatırım. Bakın, Güneydoğu'da bir AK Parti var, bir DTP ve bir de güvenlik güçleri. Biz CHP'nin de, MHP'nin de orada olmalarını istiyoruz. Gitsinler, dolaşsınlar, konuşsunlar..."
CHP'nin 1999 raporu
Baykal'ın Kürtçe'nin "Seçmeli ders" olarak okutulmasına karşı olduğu hatırlatıldı. Erdoğan'ın cevabı: "Biz bu konuda bir havuz oluşturulmasını istiyoruz. Herkes önerileriyle o havuza katkıda bulunsun. Seçmeli ders konusunu da oturur konuşuruz. Ben 'Türkiye Cumhuriyeti üst kimliğinde buluşalım' dediğim zaman sayın Baykal 'Nasıl altüst kimlik ayrımı yaparsın' diye eleştirdi, Ama şimdi kendisi kullanıyor. Bakın, CHP'nin 1999'da hazırladığı raporda bizim düşündüğümüzden daha ileri tespitler ve öneriler var. O raporu da önümüzde tutuyoruz, değerlendiriyoruz. Arkasında olduklarını kendileri de söylediler. Orada kaçabilecekleri bir yer yok. Ama biz 'Bunu müzakere edelim' diyoruz. Sayın Baykal'dan elini taşın altına koymasını istiyoruz."
Demokratik açılımın Meclis'te açık veya kapalı oturumda ele alınması tartışmalarına gelince... Erdoğan "Esnek" bir çizgide: "Biz bu konuyla ilgili oturumun kapalı olması gerektiği düşüncesindeyiz ama gerekirse açık da olabilir. Sayın Bahçeli 'Biz bunu teşhir ederiz' diyebiliyor Anayasa'ya rağmen. Bunlar hoş şeyler değil."
Erbil'e başkonsolosluk
Erdoğan açılımı sonuna kadar götürme kararlılığını yemek boyunca sık sık tekrarladı: "Bizim iktidar olarak kendimize güvenimiz tam... Bundan geriye dönüş yok... Sorunlu alanlar nelerse, hepsinde gerekli adımları atacağız... Çünkü bizim derdimiz ayrımcılığı ortadan kaldırmak... Kararlı, tutarlı ve soğukkanlı olarak yürüyüşe devam edeceğiz..."
Erdoğan'a, "Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın çevresinin demokratik açılımı erken bulduğu, 2010'da ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra Kürtler'in sıkışacakları, o zaman yapılacak açılımın daha kolay yürütülebileceği görüşünde oldukları" belirtildi ve "Esad'ın kendisine böyle bir değerlendirme yapıp yapmadığı" soruldu. İşte yanıtı:
"Bize 'Her atılacak adımda, yapılacak çalışmalarda sizlerle beraberiz' dediler. Kandil'dekilerin 1.500 kadarı Suriyeli. 'Onları indirme, kabul etme, enterne etme... Yapılabilecek ne varsa yaparız. Çünkü Türkiye'nin huzursuzluğu bizi de huzursuz eder' dediler. Suriye ile bir sıkıntı olabileceğini sanmıyorum. Çünkü olayın sadece içerdeki boyutu yok, dışardaki boyutu da var. Irak'la, Avrupa'yla devam edecek."
Soru: "Suriye'nin desteğini Irak'tan da görebiliyor musunuz?"
Erdoğan: "Merkezi hükümetle sorun yok. Kuzey Irak yerel yönetimiyle ilgili çalışmalar da yapıyoruz. Bayram sonrası orada da bazı adımlar atacağız. Bundan sonraki adımı biraz farklı bir şekilde ele alabilir, hatta Erbil'de bir başkonsolosluk açmaya kadar götürebiliriz. Zaten Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi zirvesi hazırlığı için Türkiye'ye gelen Irak heyetinde onlar da (Not: Irak Kürtleri) var."
DTP'lilerin söylemleri
Soru: "DTP'de 'Devleti dize getirdik' söylemi kullananlar var. PKK'nın muhatap alınmasını istiyorlar. MHP de iyice sert. Bu gerginlik nasıl aşılacak? Açılımı Türk-Kürt meselesi olmaktan nasıl çıkaracaksınız?"
Erdoğan: "Ben seçim meydanlarında hep 'Tek bayrak, tek vatan, tek devlet, tek millet' dedim. Biz sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızı muhatap alarak değerlendirirsek, gerçekten yanlış yapmış oluruz. Bunlar Avrupa'da ne anlatıyorlar biliyor musunuz; 'Bizim siyasi haklarımız yok' diyorlar. Gittiğimiz zaman Avrupalı dostlarımız bize bunu söylüyor. Ben de 'Partimde 60 kadar Kürt kökenli milletvekili arkadaşım var' diyorum. Diyorlar ki, 'Devletin üst kademelerine bunlar asla getirilmiyor.' A'dan Z'ye hepsi yalan. Bazı Aleviler de o iddiada. Bakın, bir yandan Alevi çalıştayı da yürüyor. 5'inci rauntw yapıldı. Onda da iyi bir yere geleceğiz. DTP'lilere beni ziyarete geldiklerinde şunu söyledim: 'Bakın, biz hiçbir zaman terörist başını kendimize muhatap almayız. Bunu kimse bizden beklemesin. İllegal bir örgütü de muhatap almayız. Şu kutlu çatının altına milletim sizi gönderdiği ve grubunuz olduğu için sizinle görüşüyorum. Ama söylemlerinize dikkat edin' dedim. Peki dikkat ediyorlar mı? Maalesef hayır. Bir gün farklı, bir başka gün farklı konuşuyorlar. Bu da hiç hoş olmuyor. Hem açılım sürecini desteklediklerini söylüyorlar, hem de şovenlik yapıyorlar. Bu nasıl desteklemektir; anlamakta zorlanıyoruz.
Soru: "DTP'liler Güneydoğu'da operasyonların durmasını istiyorlar..."
Erdoğan: "Burada gerçek şudur: Karşınızda silahlı eylem yapmak üzere hazır olan, kendi ifadeleriyle, gerillalar var. Bunlar halkımızı tehdit ediyorlar ve terör örgütünün birer temsilcisi, üyesi. Bunlara karşı halkını da, alanı da korumakla görevli güvenlik güçleri herhalde silahsız dolaşacak değil. Güvenlik güçlerinin görevi ne? Operasyon yapmak. Şimdi diyorlar ki, 'O da silahı bıraksın!' Silahlı güç, güvenlik gücüdür. Bu her ülkede böyle. Bana bir ülke gösterin ki, bunların güvenlik güçleri silahsız dolaşıyor olsun. Bunlar gümrük memuru değil, güvenlik gücü. Halkın güvenliğini teminle görevli ve bir de böyle bir terör örgütü var. Bu terör örgütü karşısında da operasyonel kabiliyetini her zaman için korumak zorunda. Silah bırakılmasının terör örgütünden isteniyor olması lazım. Bütün bu operasyonları terör örgütü yapacak, öbür tarafta asker yapmayacak, polis yapmayacak; böyle şey olur mu? Silahı bırakması gereken biri varsa, o da terör örgütüdür ve bu benim Kürt kökenli vatandaşlarımı da çok rahatlatacaktır. DTP, Kürt kökenli vatandaşlarımızın kesinlikle temsilcisi durumunda değildir. Tehditlerle oy alıyorlar, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Bu attıkları adımları destekleyenlerin oranı, kendi oyları içinde yüzde 15 civarındadır."
Dağdakileri indirmek
Soru: "Açılımı kısa, orta, uzun diye vadelere ayırdınız. Bu vadelerde süreler nedir?"
Erdoğan: "Kısa vadeyle, parlamentonun açılmasıyla birlikte atacağımız adımları kastediyoruz. Mevzuat, genelge değişiklikleri kısa vadeli eylemler olacak. Yasalarda yapacağımız düzenlemeler ise bizim orta vadeli çalışmalarımız olacak. 2010 yılı içinde büyük ihtimalle bunların adımları atılır. Anayasal değişiklik gerekirse, o da uzun vadeli işleri içerecek. 'Bunlar nelerdir' derseniz, tam olgunlaşmadığı için şu anda 'Şudur' demem doğru olmaz."
Soru: "Dağdakileri indirmek için neler düşünülüyor?"
Erdoğan: "221'nci maddeyle ilgili çalışma yaptık. (Not: Türk Ceza Kanunu'nun etkin pişmanlığı düzenleyen maddesi.) İstediğimiz sonucu alamadık. Şimdi 221'de değişiklik isteyen var, yeterli diyen var. Hepsini değerlendireceğiz. Derdimiz bölücü terör örgütü. Dağdan indirebiliyorsak, indireceğiz."
Askerin yaklaşımı
Soru: "Açılım sürecine Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılan komuta kademesinin bir itirazı, çekincesi var mı?"
Erdoğan: "MGK görüşmeleri gizlidir. Toplantıdan çıkan basın bildirisi, müzakere ederek hep birlikte karara bağladığımız bildiridir. Ve bunlar oybirliğiyledir. Benim MGK'ya katıldığım 7 yıldır hep oybirliğiyle olmuştur. Sayın Ahmet Necdet Sezer döneminde de, sayın Abdullah Gül döneminde de. Şimdi bu bildiri nasıl yayınlandıysa, o metin üzerinden değerlendirme yapmak gerekir. Bunun, bildirinin dışında herhangi bir söylem geliştiriliyorsa, o zaman söylenecek şey, 'Peki MGK'daki söyleminiz neydi veya yayınlanan bildiri nedir' olur. Olay budur. Bizim için esas olan MGK'da alınan kararda yayınlanmış olan basın bildirisidir. Ve biz bu bildiri üzerinden hareket ederiz."
Soru: "Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında PKK'ya 'Silahlı Kürt muhalefeti' dediği için açılan davada savcı beraat istedi. Ayrıca çeşitli suçlardan arandıkları için yurtdışına kaçmış olan bazı Kürtler de yurda dönmek için pasaport talebiyle Berlin'deki büyükelçiliğimize başvurduklarında son derece iyi karşılanıyorlar, istekleri hemen yerine getiriliyor. Açılımın devlet kadrolarında da olumlu yansımaları olduğunu söyleyebilir miyiz?"
Erdoğan: "Bir esinti, bir rüzgâr var. Devam edecek. Bayramda da bazı adımlar atılacak. Sözünü ettiklerinizden Yaşar Kaya bana mektup gönderip dönmek istediğini bildirdi. Bir açılım var."
Şehidin son sözü
Soru: "Açılımda risk var mı? Kamuoyu araştırmaları ne diyor?"
Erdoğan: "10.500 denekle anket yaptırdık. Sonuç çok olumlu çıktı. Kamuoyu desteği yükseliyor. Daha Türkiye'yi dolaşmaya başlamadık. Halka anlatacağız. Geçenlerde bir şehit aileleri derneği yöneticileriyle görüştüm. Bana 'Bize böyle anlatmadılar' dediler. Bir hedef saptırma, mahalle baskısı var. Riskten kastımız, oylarımız düşse de yola devam edeceğiz."
Soru: "Türkiye bu sorunu çözemezse ne olur?"
Erdoğan: "Çözmemek diye bir şey yok. Çözeceğiz. Halkımızın talebi de bu. Güneydoğulu anne de, şehit annesi de bunu istiyor. Bakın, bir evladımız şehit olmadan üç gün önce annesini arayıp, "Anne, Başbakan bu sorunu çözecek' demiş. Bana anne anlattı. Bazıları, albayrağa sarılı şehit cenazelerinin gelmeye devam etmesini, çözüme tercih ediyor. Gençler, mühimmat değil. Onlar bizim evlatlarımız, yarınlarımız."