Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker dün yeni Adli Yıl'ın başlaması dolayısıyla düzenlenen törendeki konuşmasında, "Yargının iş yükü"ne ilişkin çarpıcı veriler sıraladı:
Yargıtay hukuk dairelerinde 2007'den 2008'e 95.953 dava dosyası devredildi. 2008'den 2009'a devreden dosya ise 120.157'ye ulaştı.
Ceza daireleri 2008'de bir önceki yıldan 194.318 dosya devraldı. 2009'a 242.547 dosya devretti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bir sonraki yıla devrettiği dosya sayısı 2008'de 349.898 ve 2009'da 366.965 oldu.
Kısacası, Yargıtay iş yükünde her yıl bir önceki yılı arar duruma geldi. Göreceksiniz, 2010'a devredilen dosya sayısı 2009 rekorunu da geride bırakacak.
Çünkü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelen bir dosyanın ortalama işlem süresi 450 günü geçiyor. Yani, bir dosya neredeyse 1.5 yılda sonuçlandırılabiliyor.
Gerçeker bu ürküten tablonun nedenlerini şöyle sıraladı: Çok sıklıkla yapılan yasa değişiklikleri, ülke nüfusunun sürekli artması, yargı kadrolarının artırılmasında karşılaşılan güçlükler, yargıda yanlış işbölümünden kaynaklanan sorunlar, adliyelerin fiziki sorunlarının yarattığı sıkıntılar gibi...
Nüfus artışını doğal olmayan müdahalelerle durduramayacağımıza ve sosyo-ekonomik nedenlerin yol açtığı uyuşmazlık patlaması sonucu neredeyse herkesin birbirini mahkemeye vermesini önleyemeyeceğimize göre, meşru ve pratik çözümlere başvurmaktan başka seçeneğimiz kalmıyor.
İstinaf mahkemesi, arabuluculuk
Neler o çözümler? Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı "Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı"nda şu önlemler öngörülüyor:
9 ilde kurulan bölge adliye mahkemelerinin (Not: İstinaf mahkemeleri) binaları ve teknik altyapılarının 2010 Temmuz'una kadar tamamlanması, hâkim, savcı ve yardımcı personel atamalarının bitirilmesi ve mahkemelerin aynı yıl faaliyete geçirilmesi.
Mahkemelerin UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) altyapısının tamamlanması.
Hizmet binalarındaki fiziki ve teknik altyapı çalışmalarının tamamlanması.
Yargının insan kaynakları (Hâkim, savcı, yardımcı personel) açığının 2012 yılına kadar aşamalı olarak giderilmesi.
Birbirine yakın veya iş sayısı az olan adliyelerin birleştirilmesi.
İhtisas mahkemelerinin artırılması.
Bu pakette iş yükünü azaltabilecek en somut örnek olarak bölge adliye mahkemelerinin 2010'da nihayet devreye girmesi görülüyor. Nihayet diyoruz, çünkü söz konusu mahkemeler 2005'te faaliyete geçecekti, 2007'ye ertelendi, yine olmadı 2010'a bırakıldı.
Peki, bölge adliye mahkemelerinin yargının yükünü hafifleteceğine yargı inanıyor mu? İşte Gerçeker'in dün yaptığı değerlendirme: "Yargıtay'ın iş yükünün azaltılması ve davaların kısa sürede sonuçlandırılabilmesi için bölge adliye mahkemelerinin kısa vadede çözüm olacağını düşünmüyoruz. Ayrıca bu mahkemelerin kadrolarının oluşabilmesi için de zamana ihtiyaç var."
Hakkını yemeyelim; Gerçeker sadece yakınmakla kalmadı, pratik çözümler de önerdi: İdari nitelikteki işlemlerden kaynaklanan anlaşmazlıkların denetiminin idari makamlara bırakılması, veraset belgelerinin nüfus müdürlüklerince düzenlenmesi, tapu kayıtlarında maliklerin kimlik bilgilerindeki basit hataların tapu sicil müdürlüklerince giderilmesi...
Bunlara bir de "Arabuluculuk" kurumunun bir an önce hayata geçirilmesi eklenebilir. Daha doğrusu, eklenmeli.
Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı "Hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanun tasarısı" Meclis'e sevkedildi. AB Uyum Komisyonu'ndan da geçti ama asıl adres olan Adalet Komisyonu'nda bekleyip duruyor.
Bize göre, yeni yasama yılında Meclis'in öncelikli işlerinden biri bu tasarıyı hızla yasalaştırmak olmalı.
Çünkü, "Adaletin gecikmesi en büyük adaletsizliktir..."