Banyoda vücudunuz 25-30 derecedeki suya alışmışken sıcak musluğunu kapatınca nasıl ürperirseniz, Kahire'den Stockholm'e gelmek de öyle bir şey. Gölgede 45 dereceden güneşte 10 dereceye!
Stockholm ziyaretimizin nedeni, daha önce de belirttiğimiz gibi AB dışişleri bakanları gayri resmi toplantısı. İlk kez 1974'te Almanya'nın dönem başkanlığı sırasında Bonn'un kuzeyindeki Gymnich şatosunda düzenlendiği için, bu toplantılar "Gymnich buluşması" adıyla anılıyor.
Toplantıların özelliği: Gayri resmi olması, yani herhangi bir bildiri yayınlanmaması ve açıklama yapılmaması. Ayrıca rahat ve samimi bir ortamda geçmesi için, kravatların çıkarılması zorunluluğu bulunması.
AB dönem başkanı İsveç, "Gymnich randevusu için Stockholm Körfezi'nde yer alan Skeppsholmen adasındaki Modern Sanatlar ve Mimarlık Müzesi'ni seçti.
AB'nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya dışişleri bakanlarının da katıldığı gayri resmi toplantının gündemi şöyle:
Ortadoğu Barış Süreci: Yani, Filistin- İsrail, Suriye-İsrail, Lübnan-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi, onun da ötesinde Arap dünyası ile İsrail'in barışması. Tabii bu arada Filistinliler arası barış görüşmelerini de unutmamak gerekiyor. Ah, unutmadan; AB yıllardır sırtını çevirdiği Suriye'yle de ilişkilerini geliştirme kararı aldı; iyi mi!
Ortadoğu'daki durum: Yani, Irak'ın istikrara kavuşması, Irak-Suriye krizi, İran nükleer krizi.
Afganistan'daki durum: Yani, AB'nin birçok ülkesinin NATO şemsiyesi altında asker gönderdiği bu ülkede "Halkın desteğini kazanmak için" sivil girişimlerin koordinasyonu.
Kafkaslar'daki durum: Yani, geçen yıl Gürcistan-Rusya savaşıyla taşların yerinden oynadığı bölgede barış ve istikrarın sağlanmasına AB'nin olası katkıları.
AB'nin yakın komşularına karşı izlenecek politikalar: Yani Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Ortadoğu'ya kadar AB'yi kuşatan çemberde yer alan ülkelerle hem ikili, hem de çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesi.
Akdeniz İçin Birlik projesinin canlandırılması: Yani Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin önerisiyle doğan ancak İsrail'in Gazze saldırısıyla felç olan projenin yeniden canlandırılması.
Şark Ekspresi'nin yolu
Görüldüğü gibi, saydığımız başlıkların hepsinde ama hepsinde AB'nin yolu Ankara'dan geçiyor.
Filistinliler arası diyalogdan Suriye-İsrail görüşmelerine kadar Ortadoğu barış sürecinin tüm cephelerinde Türkiye bazen kolaylaştırıcı rol oynadı, bazen de itfaiyecilik görevini üstlendi. O kadar ki, örneğin İsrail artık Türkiye yerine ABD'nin arabuluculuğunu istediğinde, bunun üstüne Washington yönetimi, iki ülke arasındaki dolaylı diyalogun müktesebatını, yani tutanaklarını talep ettiğinde, Şam "Türkiye'den başkasına güvenimiz yok" diyerek kesinlikle karşı çıktı.
Aynı şekilde Suriye ile Irak arasında Bağdat'taki 19 Ağustos saldırılarıyla başlayan ve iki ülkenin diplomatik ilişkilerini kesmelerine kadar varabilecek krizin tırmanması Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun vakit geçirmeden iki başkent arasında mekik diplomasisi yürütmesiyle önlenebildi. (Not: Irak'a kalsa çoktan konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı. Türkiye elini tuttuğu için şimdilik o adımı atmıyor.)
Sorun şu: AB geleneksel olarak dünyanın bu en gerilimli bölgesinde ne zaman kriz patlak verse görmezlikten geliyor, hiçbir anlamı olmayan demeçlerle geçiştirmeye çalışıyor, hatta bazen de sırtını çeviriyor.
Ama ne zaman ki, "Komşularıyla sıfır sorun" ve "Çevresiyle istikrar" politikaları uyarınca Türkiye sıcak krizleri bir ölçüde soğutuyor, AB hemen "Gözlemci" konumuyla soruna müdahil olmaya kalkışıyor. Nasıl olsa tehlike geçtiği, ateşteki kestaneler birileri tarafından alındığı için.
Ortadoğu'daki siyasal, diplomatik ve jeostratejik ortam şu sıralar AB'nin "Gözlemci" rolü oynamasına elverişli bir nispi sükûnet içinde.
O halde, kravatlar fora, "Bekle bizi geliyoruz Ortadoğu..."