Dışarıda kar fırtınası... Açık sokak kapısından içeriye dolan rüzgâr vuuu diye ulumakta. Bebeğini göğsüne bastırmış genç kadının gözlerinde dehşet. Eşikte dikilen kürk paltolu, dimdik kara bıyıklı, şehvetten gözü dönmüş ev sahibi kükrüyor:
"Bu ayın kirasını da ödeyemedin. Ya benim olursun, yahut dışarı!"
Sokaktan geçen iyi kalpli delikanlı herifi oracıkta tepeledikten sonra cebinden çıkardığı banknot tomarını kadının eline tutuşturuyor:
"Al bacım, bu köpeğin parasını ver. Bundan sonra da kiranı ben ödeyeceğim"...
Nedir bu? Tiyatronun en kaba çizgili türü olan melodram. Bir yanda çok kötü bir melun, karşısında çok iyi bir kahraman, arada zavallı kurban bulunur. Ağdalı, abartılı olaylar yaşandıktan sonra kahraman kurtarır kurbanı melundan.
Beğenisi gelişmemiş seyirciler tarafından ıslıklar ve alkışlarla izlenen bu gülünç gösteri türü 150 yıl kadar önce Batı'da yaygındı; aşıldıktan sonra sinemada sürdürüldü.
(Eski kovboy filmleri birer melodramdı. Kötü kovboy siyah, iyi kovboy beyaz şapka giyer, savunmasız çiftlik sahibi kızın imdadına yetişirdi).
O tür On Dokuzuncu Yüzyılın ikinci yarısından Yirminci Yüzyıl başlarına kadar Türk tiyatrosunda da çok tutuldu. Mükâfat- ı İffet, Netice-i Sadakat, Kanlı İntikam, Hilekâr Karı gibi oyunlar pek beğenildi. Sonra moda bizim sinemamızda da sürdürüldü. Yeşilçam'ın ağlanarak izlenen eski filmleri melodramlardır.
Bugün? Toplum genelinde sürüyor.