Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Kritik cücük

Şu eylül acayip bir ay. Yıldönümleri, rastlantılar, anılar üst üste yığılıyor. Ve hatırladıkça her şeyi kara kara düşündürüyor insana.
Hadi, kabuktan cücüğe doğru soğan soyar gibi, kademe kademe derine giderek çekirdek gerçeği arayalım...
Tam 55 yıl önce, Şişli'de bir küçük lokantada, akşam yemeğindeyim. Karşımda Sibel Göksel. Türkiye Güzeli, ama kendi halinde, çekingen bir kızcağız. Annesi cin gibi bir İstanbul Rumu. (Kız yarışmaya onun zorlamasıyla katılmış.)
Birden sokaktan naralar ve "Kıbrıs Türk'tür!" bağırışları duyuldu. Atılan taşlarla lokantanın camekanı şangır şungur yere indi.
O akşam yollarda yaşadığımız dehşeti anı kitabımda anlatmıştım. Birçok yerde önümüz kesildi, bayrağı yok diye otomobilimin de camları parçalandı, kesiklerden biri Sibel'in yanağını kanattı. Annesinin Rumluğunu bilen biri çıkarsa öldürüleceğine inandığı için perişandı zavallı.

***

Faşist kışkırtmanın nelere yol açabildiğini, anarşinin ne olduğunu o gece ve ertesi sabah gözümle gördüm.
Kamyonlar, otobüsler, motorlarla İstanbul'un bütün semtlerine ve Büyük Ada'ya binlerce it getirilmiş, ellerine aynı boyda balta, kazma, sopa gibi saldırı aletleri verilmişti. "Harekât" sırasında elebaşları avaz avaz buyruk aktarıyordu:
"Cana zarar vermek yok! Mala, mala!"
Rumların ve başka azınlıkların malına verilen zarar akıl alacak gibi değildi. Daha önce işaretlenmiş binlerce konut, dükkân, işyeri, fabrika, kilise, sinagog, hatta mezarlık tahrip edilmiş, caddeler mezbeleye dönmüştü.
Olayı başlatan öğle yayınında resmi radyonun verdiği "Selanik'teki Atatürk evinde bomba patladı" haberiydi. O dönemdeki adı MAH olan MİT bağlantılı Ekspres gazetesi tirajını on kat artırarak yaptığı akşamüstü baskısıyla haberin vaveylasını kopardı.
Zamanla açıkça anlaşıldı ki bütün tertibin gerisinde o günün hükümeti ve "başka güçler" var. Daha doğrusu, hükümet dış politika hesaplarıyla bir sınırlı provokasyon çalımı planlamış da, saldırgan sürüsünün kayışını elinden kaçırmış.
Yani gerçek fail gerideki hükümet değil.Onun gerisindeki "derin devlet".
***

Kuzum, tam nedir söz konusu gizemli güç? İyi saatte olsunlar gibi bir ecinni takımı mı? Açık adını koyalım artık. Bir ortaklık:
1. Hükümetlerin içindeki entrikacı politikacılar. 2. Statüko avantasıyla geçinen "iş" adamları. 3. İşgüzar istihbaratçılar ve onların kimi zaman çeteleştirerek kullandıkları zorbalar. 4. Askerin "Bu ülkenin sahibi ve düzenin bekçisi benim" kafasındaki takımı. 5. Yargının yardakçı bölümü.
Egemen ortak kim? Elbette 4 sayılısı: o tip asker.
Cumhuriyetin doğumundan beri öyle oldu. Onun kurucusu Atatürk'tü, evet. Nasıl kurdu? Asker gücüyle kazandığı zafer sayesinde. Sonra da ordunun gücüne dayanarak.
Söyleyince belki yadırgayacaksınız ama, Atatürk bile... Ordudan çekinirdi demeyeyim de... Onun gücünü hesaba katardı hep. Netameli konularda sık sık "Mareşal'a bir soralım" demesi kişisel hatır saymak değildi.
***

Kendini solcu sayanlarımızdan kimilerinin "Her halükârda askerin yanındayım" havasına girmelerine şaşılır. Nazım'ı ömür boyu hapsetmek için tutturan Fevzi Çakmak'tı. Türk solunu tekrar tekrar, sistemli biçimde, ısrarla ezen de darbeci askerler olmadı mı?
Yargıya gelince...
Önemlidir, yücedir, kutsaldır, falan filan.
Ama lütfen somut gerçeklere bakın. Hukuku boşlayıp apaçık darbeci asker emrine girdiği olmadı mı? İdam kararları tezgâhlanırken "Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor" buyuran Başol'lar, utanmaz Egesel'ler yargının dışında mıydılar?
Olan oldu. Aklımızı toparlamaya çalışarak bugüne, yarına, pazara bakalım.
Ve düzenimizin cücüğüne.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA