CHP-Mustafa Sarıgül ilişkisi "fazla naz âşık usandırır" dedirtmeye başladı. Öyle ki, CHP'nin İstanbul siyaseti kilitlenmiş durumda. Adaylar ve parti yöneticilerinde belirsiz bir bekleyiş var.
Bunun siyaset tarihimizde örneği yok. Bugüne kadar onlarca siyasetçi bir partiden bir başka partiye geçti ama bu kadar uzatanı hiç olmadı.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, geçen yıl Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ve eski DP Genel Başkanı Süleyman Soylu da AK Parti'ye geçti.
Ne öncesinde ne de geçiş sırasında bu tür bir siyasi şova tanık olmadık. Öyle "Geldin, gelmedin" hikâyesi yaşanmadı.
Kısa bir süre içinde ikisi de AK Partili oldu ve iş bitti.
Bir de Sarıgül'e bakın. Aylardır, hatta birkaç yıldır CHP içinde ve çevresinde Sarıgül'ün CHP'ye gelip gelmeyeceği tartışılıyor.
"Gelirsem şu kadar kalabalıkla gelirim" ya da "Ben genel başkan değil, Başbakan olmak için gelirim"e kadar söylenmedik söz kalmadı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da çıkıp cevap verdi: "3 bin kişiyle değil 10 bin kişiyle gelsin."
Yine cevap yok. İşi uzattıkça uzattı.
Üstelik yeniden canlandırdığı Türkiye Değişim Hareketi'yle de ülkeyi karış karış dolaşmaya başladı.
Ne söylediğini, neye muhalefet ettiğini ve ne önerdiğini bir yana bırakıyorum, parti mi kuracak yoksa İstanbul'a belediye başkanı adayı mı olacak belli değil.
Bir gün Kars'a, bir başka gün Keşan'a gidip TDH bayraklarıyla miting yapıyor.
CHP için mi yapıyor, yoksa yeni bir siyasi çıkışa mı hazırlanıyor kimse bilmiyor.
Ki o çıkışın, kendisinin de içinde yer aldığı rahmetli İsmail Cem- Kemal Derviş-
Hüsamettin Özkan üçlüsünün YTP deneyimi gibi hüsranla sonuçlanma ihtimali çok yüksek.
Bu durumda bilinen tek şey; sadece CHP'lilerin değil, sokaktaki insanın da "Artık kabak tadı verdi" demeye başladığı...
Bir CHP'li o tatsızlığı şu sözlerle ifade ediyor: "Hakikaten sıktı artık. Halktan büyük değilsin, CHP'ye oy veren yüzde 26'dan da büyük değilsin, ayrıca bulunmaz Hint kumaşı hiç değilsin.
Peki, ne yapmaya çalışıyorsun?
İşin tadı kaçtı ama gelmezsen CHP'ye de bu halka da saygısızlık yaparsın."
Siyaset risk almadan yapılmaz. Sarıgül de "garantici" olduğu için riski sevmez.
Bu yüzden "CHP içinde direniş kırılsın AK Parti karşı hamle yapamayacak duruma gelsin" hesabı yapıyor ama siyasette hiçbir şeyin garantisi yok. Hatta CHP'ye geldikten sonra aday olup olmayacağının bile... Baksanıza hâlâ "Gelse de aday olamaz" diyen etkili CHP'liler var.
İşin bu yanı çok daha karmaşık. Çünkü Bizans gibi CHP'de oyun bitmez. Bu nedenle Sarıgül'ün nazına, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun sabırla yaklaşması çok manidar.
Aksi halde "sana üç gün süre veriyorum, ya dilekçeni ver ya da git" diyebilirdi.
Ama demiyorsa işin içinde bir iş var.
Çok değil son üç yıl bakın. Yılların Deniz Baykal'ı, Önder Sav'ı hatta ilk günlerde Kılıçdaroğlu'nun yanı başında "eşbaşkan" havasında gezen Gürsel Tekin'i, usta hamlelerle oyun dışında kalmadı mı? Kılıçdaroğlu, Sarıgül'ü CHP'ye alır ama hareket alanını da sınırlar. Zaten AK Parti karşısında işinin kolay olmadığını Sarıgül de biliyor.
Görünün o ki bu seçimlerde bir taşla birkaç kuş vurulacak. Sarıgül kendine güveniyor ve İstanbul'a aday olmak istiyorsa bir an önce kararını vermeli. CHP'ye gelecekse de Kars'ta veya Keşan'da değil CHP'nin uzak durduğu Kazlıçeşme'de miting yapmalı; gözü Ankara'da ise CHP ile köprüleri atmalı.
Bir CHP'linin dediği gibi o zaman
"Balon mu volkan mı?" gerçek ortaya çıkar.