İmralı tutanaklarının sızdırılması ve yayınlanması tartışmaları sürse de, sızdırılan şeyin bir mutabakat metni olmadığı sadece Öcalan'ın düşünceleri ve "dayatma değil taslak" olduğu gerçeğini görmek gerekiyor.
Birileri bu düşüncelerden hareketle süreci sabote etmeye çalışsa da (çok sayıda çalışan var) sonuç değişmeyecek.
Çünkü artık Türkiye toplumu, kan, gözyaşı ve şiddet istemiyor. Henüz sivil toplumun tam desteği ortaya çıkmamış olsa da iş dünyasından, sanatçılara tek tek insanların "barış özlemi"ni dile getirmeleri bunu gösteriyor.
Daha önce de yazdım, her şerde bir hayır vardır. O metinlerin yayımlanmasıyla esas olarak Öcalan'ın nasıl bir toplumsal yapı öngördüğünü öğrendik.
Bu öngörü içinde başta BDP'lilerin bir kesimi olmak üzere birçok aydın ve siyasi aktörün anlamak istemediği yeni yaklaşımlar var. Sırrı Süreyya Önder soruyor:
"Anayasada en büyük tartışma vatandaşlık tanımında yaşanıyor. Kandil diyor ki mutlaka Kürt halkının varlığı zikredilmeli. Ki bu doğru bir tespit..."
Öcalan, Önder'in sözünü keserek aylardır Türkiye toplumunun da tartıştığı ortak tasavvura atıf yapıyor:
"Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır"
Öcalan'ın geldiği bu nokta Kürt siyaseti açısından ezber bozacak bir yaklaşım.
Bu yüzden Önder gibi birçok Türk aydını da şaşkın durumda... "Nasıl yani? Demokratik Özerklik alınmadan silahlar bırakılır mı?" demelerinin nedeni bu...
Geçen yıl çatışmaların en yoğun yaşandığı eylül ayında sürecin bu noktaya geleceğini 7 maddelik bir çözüm paketiyle ortaya koyan Balıkçı lakaplı İlhami Işık, bugün aydınların tavrını şöyle özetliyor:
"Kürtlere, 'demokrasi sizin probleminizi çözmez' , Türklere de 'Bu barıştan demokrasi çıkmaz' deniyor"
Benzer bir yaklaşımı CHPMHP gibi muhalefet partilerinde de görüyoruz. Bu iki parti de kanı durduracak sürece; "Ne verdiniz ne aldınız" üzerinden bakıyor.
Peki, illa bir şeyin alınıp verilmesi mi gerekiyor? Demokrasiyi almak yetmiyor mu? İlhami Işık, sürecin bu tür bilinçli ve anlamsız sorularla "zehirlenmeye" çalışıldığını belirterek şöyle diyor:
"Amaçları kafa karıştırmak... Biz ne kadar çok demokrasi dedikçe, onlar 'Hani devlet istiyordunuz, hani özerklik istiyordunuz?' diyor. Gerçek şu ki, barış süreci Kürtleri kuşatan bu zihniyetten kurtulmanın da yolunu açıyor. Ve bir an evvel biz bu barışa ulaşmalıyız."
Bir şey verip, almak gerekmiyor, herkesi eşit kılacak, özgürlük ve zenginlik getirecek gerçek demokrasi, bu toplumu oluşturan bütün renklere yeter.