Son yıllarda Kürt meselesinde çözüme giden yolu en iyi özetleyen yaklaşımı Başbakan Erdoğan dile getirdi: "Terörle mücadele siyasetle müzakere."
Bu sivil ve siyasi mücadelenin önünü açan bir yaklaşımdı. Ayrıntılarına girmiyorum, BDP'nin buna cevabı da bir o kadar net oldu: "İrademiz Öcalan'dır."
BDP, kendisinin muhatap alınmasını değil Öcalan'ı önerdi ve bu nedenle de çok eleştirildi. Şimdi olup bitenlere bakınca BDP'nin ne yaptığını anlamak gerçekten zor. Ciddi bir kafa karışıklığı var.
Devlet, tam da BDP'nin dediği gibi Öcalan'ı muhatap alıp yeni bir süreç başlattı. Hükümet de bu süreci, eskileriyle kıyaslandığında daha temkinli götürüyor.
Ancak BDP çevresinde garip şeyler oluyor. Çelişkili açıklamalar yapılıyor ve telaş söz konusu. Daha önce de yazdım, bilgi akışında sıkıntı var ama bu olup bitenlerin onunla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşmasında da aynı çelişkili durum dikkat çekiyor: Önce Öcalan'ı hem PKK'nın hem de halkın tek muhatap kabul ettiğini söylüyor sonra da şunu ekliyor: "Kesinlikle İmralı- Kandil arasında direkt temas imkânları sağlanmalıdır."
Neden? Öcalan'ın koşulları barışa uygun değil. İyi de yıllardır Öcalan'ı tek muhatap ilan eden BDP değil mi? Başta Kürt siyasi çevrelere olmak üzere herkes şu sorunun cevabını merak ediyor: "BDP, neden şimdi memnuniyetsiz ve tedirgin?"
Aynı şey Pervin Buldan'ın açıklamalarında da görülüyor. O da şöyle diyor: "Sayın Başbakan istediği kadar bu konuda açıklama yapsın, istediği kadar bazı arkadaşlarımızın ismini çizmeye çalışsın, biz BDP olarak şu konuda çok netiz: İmralı'ya gidecek heyetin mutlaka eş başkanlarımızdan oluşması gerektiğini ifade ediyoruz."
İyi de bu dayatmanın anlamı ne? Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkilileri belki kamuoyunu da dikkate alarak temkinli olmak adına ya da ilkesel duruş adına "Dağdakilerle buluşanlar listede olamaz" diyebilir.
Hatta bu tür süreçlerde hükümetlerin daha sert açıklamaları da olabilir. BDP'nin bu yaklaşıma aynı tonda cevap vermesinin sürece ne yararı var?
Buldan, İmralı'ya gidecek heyetin "mutlaka eşbaşkanlar"dan oluşması gerektiğini söylüyor. Diyelim ki görüşmeye eşbaşkanlar değil de iki veya üç BDP'li gitti. Peki, O BDP'liler BDP üyesi değiller mi?
BDP kendi milletvekiline güvenmiyor mu? Sanıyorum Buldan'ın bu yaklaşımı parti içinde de tartışma yarattı ki bir milletvekili şöyle diyor:
"Buldan arkadaşımızın açıklamalarını ben de doğru bulmadım. Söyledim de. Eşbaşkanlar dayatması niye? Gruptan bir arkadaşımız bizi temsil etmiyor mu? Sanıyorum, kurumsal olarak BDP'nin yok hükmünde sayılması rahatsızlık yaratıyor."
BDP'nin bu sürecin içinde olması gerektiğini herkes söylüyor. Ancak, yıllarca seslendirdiği "Öcalan'la görüşün" tezi, onca muhalefete rağmen hayata geçirilmişken BDP'nin yan çizmesi anlaşılır gibi değil.
Neden daha kucaklayıcı ve kamuoyunu kazanacak bir rol üstlenmiyor da süreci sabote edecek bir yaklaşım sergiliyor?
Acaba BDP'liler "Biz ne olacağız?" kaygısı mı yaşıyor yoksa işin içinde başka hesaplar mı var?