Türkiye' yi sarsan "Balyoz" isimli darbe planı kaygı kadar, öfke de yarattı. Ama herkesin merak ettiği soru şuydu: Genelkurmay ne yapacak? Nasıl bir açıklama yapacak?
Sorunun cevabı çok sürmeden geldi:
"Söz konusu Plan Semineri, Genelkurmay Başkanlığı 2003- 2006 Tatbikatlar Programında bulunmaktadır."
Belge doğru... Bu kabulden sonra söylenenler belgenin gerekçesini ve içeriğini açıklıyor:
"Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır. 1'inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Seminerinde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur."
"Gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo" var, "Savaş hali gerektirecek sıkıyönetim" meselesi de doğru.
Peki, niçin yapılmış bunlar?
Genelkurmay'ın açıklamasında bunun cevabı yok. Ama Taraf gazetesinin yayınladığı Balyoz Darbe Planı'nda var: İç düşman denilen "Bölücülük ve irtica"...
Askerler bu iki gerekçeyle bir "Harp Oyunu" kuruyorlar.
Bu oyunun odağında darbe yoksa camiler niçin bombalanıyor?
O gazetecileri ayrıma tabi tutmanın anlamı ne? Cevabı aranan soru çok ve bunların "dış düşman"la da bir ilgisi yok.
Genelkurmay, "aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir" diyor ama ortada böyle bir belge var ve bunu düşünenlerin bir bölümü de hâlâ orduda görev yapıyor.
O zaman ne yapmalı? Radikal kararlar mutlaka alınmalı ama toplumun beklentisi daha mütevazı. Dün medyada üst düzey görev yapan bir arkadaşım aradı.
"Ne olur Genelkurmay Başkanlığı'na çağrı yapın... Çıkıp TSK'nin demokrasi ve hukuka saygılı olduğunu darbecilerle yolunu ayırdığını söylesin. Bu herkesi rahatlatır."
Aslında Orgeneral İlker Başbuğ, sık sık "TSK demokrasiye ve hukuka bağlıdır" açıklamasını yapıyor.
Ama ne yazık ki, bu açıklamaya rağmen ne TSK içinde darbe planı yapanlar azalıyor ne de onların üzerine kararlı biçimde gidiliyor. Görünen o ki, Ordu'yu tartışma zemininden çıkartacak ve darbe planları yapanları engelleyecek tek şey demokratikleşmeyi sürdürmek.
Eğer AK Parti iktidarı, 2005'te AB sürecini ağırdan ele almasaydı belki de Türkiye bugün, farklı bir noktada olurdu.