Türkiye'nin yeni bir anayasa ihtiyacı her geçen gün daha çok hissediliyor. Siyasetteki bloklaşmayı bitirmenin de, kurumlar arası "kozmik" savaşın da tek çaresi bu. Aslında demokratik açılımın hedefinde bulunan Kürt, Alevi ve azınlıklar gibi meselelerin çözümü de temelde anayasayla ilgili. Türbanın gelip dayandığı yer de Anayasa Mahkemesi oldu.
Yeni bir anayasa ihtiyacı ve yargının yeniden yapılanması siyasetin de sürekli gündeminde. Bugünler yeni gelişmelere gebe…
Yeni bir anayasa ve yargı reformu talebi hızla artıyor.
Peki, bunu kim yerine getirecek?
Konuyu, farklı çıkışlarıyla yeniden gündeme gelen Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'la konuştuk. Can, şu tespiti yapıyor:
"Türkiye'de öncelikle yapılması gereken egemenliğin kaynağının neresi olduğuna karar verip yargının da oraya dayanması gerektiğidir. Türkiye'de tartışılmayan konu budur. Tartışıldığında yargıya saldırı olarak algılanmaktadır. Bu doğru değil."
Türkiye'nin geçen yıl bir anayasa yapma deneyimi geçirdiği ve başaramadığı biliniyor. Şimdi siyasette bir kilitlenme yaşanırken nasıl bir yol izleneceği merak ediliyor. Anayasa Raportörü Osman Can rotayı şöyle çiziyor:
"Yeni anayasa ön koşulsuz olarak ortaya çıkmalı. Yani hiçbir ideolojik detay olmadan. Bunun için tam anlamıyla toplumsal temsile dayalı bir meclisin oluşturulması gerekiyor. Bizim tercihimiz kurucu meclisin bunu yapmasıdır. Bazı yerlerde mevcut meclis'de kurucu meclis olarak çalışmaya başlayabilir."
Osman Can'a bunun nasıl olabileceğini soruyorum. Özel bir seçim öneriyor:
"Kurucu meclisin seçimine ilişkin bir seçim olur. Bunun politik bir tarafı yoktur. O kurucu meclis çalışır, toplumun bütün kesimlerinin altına imza atabileceği ortak ilkeler belirlenir, ardından parlamento buna destek verir. Referandum yönüyle de bu anayasa yaşama geçer. Elitler, hanedanlar değil toplumdaki her görüşün yer alabileceği ve toplumun aynası olabilecek böyle bir meclis anayasayı yapabilir. Tabii ki siyasal güçlerin de arkada destek durması gerekir. Bu da tabii işin reel politik boyutu…"