Birinci AK Parti iktidarının ikinci yılından sonra siyasi arenada ilginç bir grup ortaya çıktı.
"Merak etmeyin yakında AK Parti gidiyor..."
"İçeride ciddi kaynama var. Önemli bir grup kopabilir..."
"AK Parti'nin tepesinde iktidar savaşları başladı..."
Onlara göre AK Parti, ya bir darbeye maruz kalıp gidecekti ya da içeriden çatlayacaktı.
Bu beklentiyle ömür tüketen azımsanmayacak bir siyaset sınıfı vardı.
Hatta bir kısım merkez sağ siyasi aktör de "rezerv lider" olarak sırada bekliyordu.
Ama ne onların, ne de siyasetin farklı kesimlerinde yer alan siyasi aktörlerin beklentileri gerçekleşmedi.
Tam tersine AK Parti giderek güçlendi ve iç dayanışmasını daha da artırdı.
Ve ikinci kez iktidara çoğunlukla geldi. Daha da önemlisi bu kez Cumhurbaşkanlığı makamına da bir AK Partili oturdu.
Şimdi tarih sanki tekerrür ediyormuş gibi ilkine benzer spekülasyonlar konuşuluyor.
"Artık AK Parti sona doğru yaklaşıyor..."
"Ekonomi iyi gitmiyor. Her an kriz olabilir..."
"Türban meselesi AK Parti'yle destekleyenleri arasında çatlak yarattı. Yakında derin bir kırılma gerçekleşir..."
Düşünün daha AK Parti ikinci iktidarının ilk yılını bile doldurmuş değil.
Peki, bu ne acele?
Birkaç gün önce eski Devlet Bakanı Abdüllatif Şener'in söyledikleriyle bu eleştirilere katılması gerçekten şaşırtıcıydı.
Ekonomik sıkıntıyla ilgili bir soruyu cevaplarken şöyle diyordu:
"Yakın zamanda, yani bana göre üç yıl içinde ciddi bir kriz yaşanabilir."
Özelleştirme gibi birçok konuda doğru bir yaklaşım sergileyen Şener, bu açıklamasıyla açıkça "pusuda bekleyen lider" pozisyonuna düştü.
Bu nedenle de Ahmet Hakan'ın dile getirdiği "Uzun vadede Latif Abi ile AKP'yi aşma" beklentisi suya düşecek gibi görünüyor. Çünkü Şener'in beklemeye tahammülü yok. O gece sinyali verdi:
"Kapım siyasete açık."
Bu saatten sonra Abdüllatif Şener sadece bir öğretim üyesi değil, resmen içinden geldiği, "programını yazdığı" AK Parti'yi eleştiren, hem de sert eleştiren bir "muhalif siyasetçi."
"Düşük kur bir illüzyondur.
..Milli gelir gerçekte artmadı ve refah seviyesi yükselmedi.
..AB süreci tıkanmıştır."
"Ya çık savaş ya da sus"
Skytürk'te Enver Aysever'le iki saati aşkın programda, bu söyledikleriyle Şener "utangaç" ama "muhalif" bir politikacı gibiydi.
Bir anlamda "Politikaya ara verdim ama yan cebime koy" benzeri bir durum söz konusuydu.
İşte birilerine "umut vaat eden" Şener'in asıl problemi de bu.
Bu tavır sokaktaki insana inandırıcı gelmiyor.
Denilen şu; "Ya çık savaş ya da sus."
Dahası hükümet her tökezlediğinde mikrofonların ona uzatılması da, onun bu mikrofonlara iştahla bir şeyler söylemesi de pek şık durmuyor.
Ancak buna rağmen ortada ciddi bir alternatif olmadığı için herkes, "Acaba aranan isim Şener olabilir mi?" diye bakıyor.
Bu nedenle de cevabı aranan soru şu: Abdüllatif Şener ne yapacak?
Birkaç olasılık var.
AK Parti küskünleriyle dirsek temasını sürdürerek hazırda beklemek. Ya da içinde birçok kesimin de yer alacağı bir "büyük merkez" yaratmak.
İşte bu noktada merkez sağ siyasi aktörler de devreye giriyor. Ancak onların bu aşamada Şener'e sıcak baktığı söylenemez.
Kavga ederek değil, kendisine sunulan makamları kibarca terk ederek ayrılması övgüye değer bulunuyor. Ama aynı zamanda "fırsat" bekleyen bir siyasetçi olduğu algısı da var. Dolaylı olarak AK Parti tökezlerse "Merak etmeyin ben buradayım" diyen bir siyasetçiyle karşı karşıyayız.
Ancak böyle ikircikli bir algı yaratan bir politikacının, önümüzdeki süreçte siyasi aktör olma şansı var mı?