Ekonominin direksiyonunu elinde tutanların sağı solu belli olmuyor! Aldıkları kararlarla bir anda ekonominin tansiyonu fırlıyor, şekeri yükseliyor. Ağustos 2011'de kredilerdeki artış hızı yüzde 40'ı bulunca, global krizden ürktüler. "Aman bize de bir şey olur" diye ihtiyatlı davranmayı tercih ettiler. Aşama aşama iniş yerine bir anda ekonomiyi soğuttular. Kredi hacmindeki artış hızı yüzde 15'e indi inmesine de, yumuşak iniş yaparken durgunluk emaresini göremediler. Dolayısıyla düşük vitesle büyüdük.
Bunun getirisi işsizlik.
***
Merkez Bankası
proaktif olmak yerine
günü kurtardı. Perhiz uyguladı, sonuçta
ekonominin takati kalmadı. Üçüncü çeyrekte
yüzde 1.6 büyüdük. Oysa 2012'ye
yüzde 4 büyüme hedefiyle girdik. Hatta, "Bunun üstü bile olur" dedik. Şimdi yıl sonunda
yüzde 2.7 büyümeye doğru gidiyoruz. Küçülüyoruz yani.
GSMH'daki payı
yüzde 24'ten
yüzde 13'e gerileyen
iç tasarruf havuzumuz büyümeyi desteklemiyor. Kısılan musluk yüzünden ekonomi
zayıflama hastalığına yakalandı. Oysa krediyle büyüyen bir ülke Türkiye. 10 yıldır küresel tasarruf havuzlarından besleniyor. Dünyada para bol. 2005'ten bu yana
90 milyar dolar yabancı yatırım girdi ülkeye.
300 milyar dolar düzeyinde de dış finans temin ettik.
***
2013'e geldik. Daraltıcı politikalar sürecek mi? Yoksa ihracat ve yatırımları artıran genişlemeci bir politika mı izlenecek? İş böyle giderse ekonomide
U dönüşü yerine
L'ye alışmamız gerekecek. Altı önemli sektörde üretim geriledi. Ekonomiyi yöneten pilotun ortak akılla, yere çakılmak üzere olan uçağı bir an önce kontrolüne alması şart. Ekonomimiz rekabetçi değil, verimlilik, sürdürülebilirlik sorunları yaşıyoruz.
Adı esnek, uygulaması kontrollü olan
kur politikası rekabetçiliği engelliyor. Yaşadığı büyük durgunluğu bir türlü aşamayan AB'ye ihracatımızdaki düşüş, büyümeyi ve iç tüketimi olumsuz etkiliyor. Geçmişe dikiz aynasından bakmaktan geleceği göremiyoruz. 2001'de 54 beden elbise giyerken, 46 bedene inince çarpıldık. Artık çarpılmayalım!