Hollywood'un felaket filmlerini izlerken insanda iki temel duygu uyanıyor: İlki; "benim başıma gelmez" ve ikincisi; "abartmışlar."
Oysa son 10 yıldır peş peşe yaşadıklarımıza bakın ve bugün bu sayfada derlediğimiz felaket bilançosunu gözden geçirin. İki unsur fark edilecektir.
Birincisi; "benim de başıma gelebilir". İkincisi; "Holywood değil, bu defa felaketler abartmış".
Deprem, tsunami, kriz, sel, yangın, salgın; kıtlık, yoksulluk, açlık... İncil'deki "mahşerin 4 atlısı" gibi.
Küresel krizin artçı etkileri, enflasyon, işsizlik, korumacılık eğilimi, mali çalkantılar, iflaslar ve yapısal sorunlara bürünen ekonomi... Tıpkı yay taşıyan taç takan ve kralı temsil eden beyaz atlı gibi.
İkinci felaket grubu; isyan kuşağındaki çatışmalar, Libya, Bahreyn, kaynayan Ortadoğu, Kuzey-Güney Kore... Kılıç taşıyan, savaş ve çatışma getiren kırmızı atlı gibi.
Küresel ısınma eşliğinde global krizin tetiklediği "gıda fiyatlarındaki oynaklık"... Brezilya'daki kuraklık.. Terazi taşıyan, kıtlık, açlık ve yoksulluktan sorumlu, ölümün sembolü siyah atlı gibi.
Son olarak; depremin tetiklediği tsunami ve patlayan santrallerden nükleer sızıntı, Avustralya'daki sel ve yangınlar ile okyanuslarda biriken çöp girdapları... Bu ölümü taşıyan, salgın hastalık, güvensizlik ve çürümenin sembolü sarı atlı gibi.
Uzun dönemler tarihine bakınca insanlığın başının sıkça belaya girdiğini görüyoruz.
Kutsal kitaplar, Nuh Tufanı'ndan Sodom-
Gomore'ye, Deccal'den Ebabil Kuşları'na dek yığınca felaketi anlatır.
Tabiat şöyle dursun; insanoğlunun kendi başına açtığı belalar da hatırı sayılır yıkımları getirmiştir.
Yalnızca geçen yüzyılda, doğal olmayan sebeplerden (savaş) 100 milyon insan ölmüştü.
Bugün yaşadığımız 4 atlının aynı anda kürede var olması gerçeğidir.
Sahi; Türkiye'de kaç kişi; kürede olan bitenin farkında ve insanoğlunun başının belada olduğunu önemsiyor dersiniz?