Tahrir... Osmanlıca'dan günümüz Türkçesine çevirdiğinizde iki anlamı çıkıyor:
1- Kaydetmek, yazmak.
2- Hürriyete kavuşmak. Mısır'ın başkenti Kahire'deki "Tahrir Meydanı", bir yıl öncesine kadar "özgürlüğün yazıldığı" simgesel bir alandı. Bugün "özgürlüğün kirletildiği" alan olarak bir kenara kaydedildi.
Tahrir üzerinden gerek iç gerek dış çevrelerden Ankara'ya öyle ilginç sinyaller verildi ki...
Hepsi ibretlik. Lakin hiçbiri ilkesel değil.
Kin, nefret, öfke, intikam hisleriyle bezeli.
Lafı eğip bükmeye gerek yok.
"Darbeye ya karşısınızdır ya da taraftarsınızdır!" "Darbeye karşıyım ama..." dediniz mi sözün bittiği yere savrulursunuz. Siyasi ahlak sınavından çakarsınız. Türkiye'den Mısır'a bakıp, darbeye karşı çıktığını ilan eden, sonra imalı biçimde mesajı getirip Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın kapısına bırakan zihniyet, bizzat kendi genel merkezine utanç abidesi dikmektedir.
Neden? Çünkü "Türkiye'de darbeler bitmiş, maalesef darbelerden medet umanların dönemi henüz kapanmamıştır!"
***
Mısır özelinde, AK Parti çevrelerindeki değerlendirme şöyle: "
Darbenin ne kadar acımasız ve ibret verici olduğu bir kez daha görüldü. Türk halkı bu utanç tablosuna baktıkça demokrasiye inancını güçlü şekilde teyit etmekte!"
Hükümet'in siyasi analizinde ise ilaveten şu boyutlar ön plana çıkmakta:
Mısır devleti ve halkı ile bağlar koparılmayacak,
Kahire'de başlatılan siyasi cadı avına tavır alınacak,
Geçici Mısır Yönetimi ile ilişkiler "
düşük profilli" seyredecek,
Halkın meşru temsilcileri iş başına gelinceye kadar "
Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği" toplantıları ertelenecek!
Mısır'daki darbenin dinamiklerine dönersek...
İlk bölümünü Türkiye deneyiminden örneklemek mümkün.
Bir ülke düşünün ki, bir yıl içinde, önce 1950 serbest seçimlerini yapmış, ardından 12 Mart muhtırası ile 27 Nisan e-muhtırasını, 28 Şubat post modern müdahalesini ve 27 Mayıs-12 Eylül darbelerini birlikte yaşamış.
Bir ülke düşünün ki, "
Otokrasi, teokrasi, demokrasi" sarkacında bir o tarafa bir bu tarafa savrulmuş.
Bir ülke düşünün ki, 50 yıl diktatörlerce idare edilmiş ama seçimle iş başına gelmiş cumhurbaşkanına bir yıl bile tahammül edememiş!
***
Küresel toplumun tepkilerine gelince...
Washington'a bakınca, "
Ilımlı İslam" projesinin revize edildiği, Şii-Sünni bloktaki kırılmanın derinleştirildiği yeni bir yaklaşım söz konusu,
Brüksel'e bakınca, İslamofobi'ye dayalı iki yüzlülük ve Müslüman coğrafyasındaki parçalanmayı izlemenin dayanılmaz hafifliği görülmekte,
Tel Aviv'e bakınca, çevre ülkelerdeki demokratik tercihlerin, İslami referanslı yönetimlerin tasfiyesi memnuniyet kaynağı,
Riyad'a bakınca, Selefi geleneğine bağlılığın pekişmesi, bölgesel demokratik dalganın durulması -ironik biçimde- tebrik nedeni!
Peki, bundan sonra ne olur?
Mısır, demokratikleşme sürecinde bedel ödemeye devam eder.
Er ya da geç "
askeri şirketlere, imtiyaza, rüşvete" dayalı ekonomik çarkları kırarak, siyasi kaderini değiştirir. Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir anayasa zemini arar.
Kısa vadede İsrail'in eli güçlenir.
Birleşik Filistin umudu ertelenir.
Esad rejimi, 2014'e kadar zaman kazanır, kanlı politikalara fazlasıyla abanır.
Türkiye... Önümüzdeki yıl gerçekleşecek iki seçimi ve siyasi stresi atıncaya kadar içeride demokratik dengeleri sağlamlaştırmaya, dışarıda ise değişkenliğe uyum sağlamaya çabalar!