Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kırgızistan ve Moğolistan'ı kapsayan gezisinin ilk durağı Bişkek'teyiz. 5.6 milyon nüfus, kişi başına 1.200 dolar milli gelir. Rusya- Çin- İran markajında bir ülke.
Ve bu coğrafyanın pek çok noktasında olduğu gibi Kırgızlar da umutlu bakışlarını Türkiye'ye çevirmiş durumda. Prangalarından kurtulmuş, demokrasisi ve ekonomisi ile sınıf atlamış bir Türkiye'nin, Balkanlar- Kafkaslar- Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da tüm dengeleri etkileyeceği öylesine açık ki... Eğer terörü sonlandırabilirse Türkiye, barışçıl yollarla meselesini çözme başarısını göstermiş bölgesindeki ilk örnek olacak. Üstelik bu deneyimini çevresine de yayabilecek.
***
Dışarıdaki manzara pozitif. Peki ya içerisi?
Maalesef kasvetli. Görünen o ki, iktidarla muhalefet partileri arasındaki makas daha da açılacak. Örneğin, bu sıralar "
Çözüm Süreci"ne muhalefetin de katılması toplumun yaygın beklentisi. Hatta ana muhalefet partisi yöneticilerinden dolaylı yollardan da olsa "
Başbakan'ı genel merkezimize bekliyoruz" çağrıları da geldi. Buna karşın siyasi tablo iç açıcı değil.
Başbakan dedi ki... "
CHP yöneticilerine inanmıyorum. Verdikleri hiçbir sözü tutmadılar!"
Sadece bu kadarla da kalmadı...
"
Genel merkezimiz bombalandı. 'Senaryo' deyip olayı sulandırmak istediler" tepkisini gösterdi.
Çok daha mühimi şu sözlerdi: "
Önceden birimizin ölüsü olunca birbirimizi arardık. Şimdi bu hukuku da ortadan kaldırdılar!"
Siyasi iletişimin pamuk ipliğine bağlı olması bir yana; Başbakan çözüm sürecine Karadeniz ve Ege'deki desteğin düşük olmasını da CHP ve MHP faktörüne bağlıyor; 12 Eylül 2010 anayasa referandumundaki manzaranın tekrarlandığını düşünüyor.
Hal böyle iken... Başbakan'ın, yeni Anayasa için sürenin bittiğine ilişkin açıklaması ile CHP'li vekillerin Silivri'deki mahkemeyi baskı altına alma girişimleri karşısında "
dokunulmazlıkları kaldırma" kartını açmasını alt alta topladığımızda siyasetin keskin bir viraja girdiğini söyleyebiliriz. Dileyelim, o virajda savrulma olmasın!