Çözüm süreci, ilgi odağımızda olmayı sürdürüyor. Süreç, silahlı terör örgütü mensuplarının Türkiye'den çekilme yönteminde düğümleniyor. Aslında "teknik olması gereken" bu adıma, adeta çelme takılıyor. Oysa tamamen "milli kapasite" ile geliştirilen güncel süreçte, İmralı ile bazı kritik hususlar konuşulmuştu. Örneğin, "Güvenceli çekilme" konusu! Şu anda Kandil'in dillendirdiği bu istek, aylar öncesinde gündeme geldiğinde mealen şöyle denmişti:
"İster yasal çerçevede isterse komisyon marifetiyle çekilme seçeneği olsun. PKK'lı teröristlerin hepsinin tek tek gelip savcılara beyanda bulunması ve kayda girmesi gerekir!"
İşte bu nokta İmralı için bile "kabul edilebilir değildi." Üstelik devletin ilgili birimleri dağdaki PKK'lı sayısını tahminen bilmekle birlikte isim isim deşifre etme aşamasına da gelmemişti. İşte bu yüzden "Ülkeye pasaporta girmediler ki... Nasıl geldilerse öyle giderler" formülü benimsenmişti. Kaldı ki terör örgütü üyesine üçüncü ülkeye silahla geçerken nasıl yasal teminat sağlanabilir ki? Olsa olsa silahı gömerek ülkeden ayrılma, zamanı gelince dönme reçetesi sunulabilir. Ayrıca silahlı teröristlere güvence verilmeye kalkışılırsa, halen terör örgütü kurma ve yönetme suçlamasıyla yargılanan veya tutuklu olanlar da benzeri talebi iletirse ne yapılacak?
Demem o ki, aylar öncesinde düşünülüp tartışılmış, riskleri, olabilirlikleri ele alınmış ve makul bir usule bağlanmış "çekilme takvimi" söz konusu. Meclis'in muhatap edilmeyeceği, Hükümet'in en yetkili ağızdan söz verdiği, askerin de siyasetin emrine uyacağı bir süreçle karşı karşıyayız. Bunun ötesinde takvimin zorlanması, ilave şartlar ileri sürülmesi, "30 yıldır dağa çıkanları hemen söküp alamazsınız" tavırları, taktik manevradan ibaret görünüyor.